“Bugün eğer bu ada üzerinde nefes alıyorsanız, bunu da yine biz Türklere borçlusunuz. Hatırlarsınız zannederim. 1260’tan 1570 senesine kadar Latinler, Ortodokslara ne zulümler ve işkenceler yapıyordu! Papazları ayaklarından katırlara bağlayarak manastırlarından işkence yerine kadar sürüklüyorlar ve orada ateşte diri diri yakıyorlardı. Bu insanlığa yakışmayan muameleler ancak 1570’te Türklerin Ada’yı fethetmeleriyle nihayet buldu ve sizlerde o zaman saadet ve refaha kavuşmuş oldunuz. Yoksa adanın fethi bir müddet daha gerçekleşmemiş olsaydı belki de bu Ada üzerinde onu fethedenlerin evlatlarından başka kimse yaşamayacaktı.” 1945
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yunanistan’ın bugün içine düştüğü açmazın Osmanlı yönetiminin son döneminde yaşadığı açmazla bire bir örtüştüğünü kaydetmek istiyoruz. Bu durumun bir rastlantı olmadığını belirtmek gerektiğine inanıyoruz. Yunanlılar, 15 Mayıs 1915’te emperyalist ülkeler tarafından kışkırtılarak Anadolu’yu işgale gönderildiler. İngilizlerin yanı sıra Almanya ve diğer emperyalist ülkelerden aldıkları desteklerle Ankara’nın yakınlarına kadar geldiler. Almanya savaş sırasında kullanılmak üzere, verdiği silah ve malzemenin bedelini adı geçen ülkeye borç olarak yazıyordu. Bu macera, Ege’nin mavi ve serin sularında sonlanınca önlerine konan borç faturasını ödeyemeyip 1929 yılında dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik bunalımdan da kötü bir şekilde etkilendiler. Kıbrıs uyuşmazlığının ortalık yerlere çıkartıldığı dönemde de aynı ülkeler tarafından sırtları sıvazlandı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garanticisi ülke olarak yükümlülüklerini yerine getirmedi. Bu uygulamalardan cesaret alarak 15 Temmuz 1974 gününde yerli işbirlikçilerle birlikte gerçekleştirdikleri askeri darbe sonrasında Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan ettiler. Bu gelişme üzerine 20 Temmuz 1974 gününde Türkiye karşı müdahale ile oldu bittiye izin vermedi. Türkiye’nin bu müdahalesi sonrasında Türk ve Türkiye korkusu Yunan halkında egemen olmaya başladı. Hatta yapılan seçimler sırasında Türklere ve Türkiye’ye saldırmak prim yapıyordu. Bu konuda t-onlarca örneğin olması sonrasında korku imparatorluğunun egemenliği pekiştirildi. Bu gelişme sonrasında adalar dahi silahlandırıldı.
AMBARGOLARA MUHATAP OLAN TÜRKİYE
Silahlandırılan yalnız Ege Adaları değildi. Kıbrıs’ta ilk ciddi çatışmanın 1964 yılı Ağustos ayında Erenköy’e saldırmaları sonrasında yaşandığını anımsatmak istiyoruz. Türkiye, yaptığı her iki müdahalesi sonrasında ambargolara muhatap oldu. Yunanistan bugünkü noktaya yalnız askeri malzeme alımı yaparak veya adaları silahlandırarak gelmemiştir. Bunları yapmasa idi aynı duruma yine düşecekti. Çünkü ürettiğinden fazlasını tüketen bir toplum yapısı oluşturuldu. Gelişmekte olan ülkelerin yazgısı da bu olsa gerek. Yunanistan’ın bugünkü durumunun Osmanlı yönetiminin içine itildiği açmazla örtüştüğünü belirtirken aradaki farka da değinmek gerekiyor. O dönemde Galata Bankerleri diye bilinen paralı kişilerin yerini şimdilerde AB ve onun uzantıları almıştır. Kurdukları Duyunu Umumiye yöntemi ile Osmanlı yönetimini çökerttiler. Şimdilerde benzer uygulama ile Yunanistan’ı da rehin alıyorlar. Almanya’nın öncülüğünde oluşturulan AB projesinin tarihteki Büyük Germen İmparatorluğu’nun yeniden kurulmasına yönelik bir proje olduğunu yinelemek istiyoruz. Anılan yapının son uygulamalardan sonra iyice çatırdamaya başladığını kaydetmek istiyoruz.
Son 50 yıllık döneme bakıldığında yapılan saldırıların savaşa dönüşerek etnik temizliğe dönüştüğü kabul ediliyor. Buna karşın yaşanan saldırılar herkes tarafından izlenmekle yetiniliyor. Kıbrıs’ta Rumların Akritas Planı diyerek başlattıkları etnik temizlik harekâtı daha sonra Azerbaycan’da Ermenilerin Hocalı’da gerçekleştirdikleri katliamlarla yaşandı. Bosna iç savaşı sırasında Srebrenitsa’da yaşananların soykırım olarak kabul edilmesi için yapılan girişimlerden şimdilerde bir sonuç alınamadı. Bosna’daki taraflar karşılıklı olarak Savaş Suçları Mahkemesine başvurarak soykırıma uğradıklarını belirtiyorlardı. Anılan Mahkeme etnik temizliğin karşılıklı olarak yapıldığı kararını vererek sessiz kalmayı yeğledi. Buradan sonuç alamayan Boşnaklar BM Güvenlik Konseyi’ne başvurarak 8 bin 372 Boşnak erkeğin katledilmesinin ‘soykırım’ olarak tanınmasını istediler. Bu çabalarına karşın başarılı olamadılar. Ermenilerin, yıllardır sürdükleri Türkiye’yi suçlayan karar aldırmalarına BM Güvenlik Konseyi kararından sonra dur demeleri zamanı gelmiş hatta geçmektedir. BM Genel Yazmanı Ban Ki Moon ile karar verici takımı, =Dışarıdan gazel okuyanlar= adada çözüm odaklı zamanın geldiğini söylüyorlar. 50 yılı aşkın süredir yapılan görüşmelerden yapılan dayatmalarla bugünkü duruma gelindiğinin unutulmaması gerekiyor. Çözümü Kıbrıs’ta Türklerle Rumların inisiyatifine bırakırlarsa belki başarılı bir sonuca ulaşılabilir. Çözümün adresi Kıbrıs olduğuna göre… Çözüm bir koşulla gerçekleşebilir… Kıbrıs Türklerinin haklarını teslim etmek… Karşı tarafın Kıbrıs Türklerini esir veya rehin alma çabalarına dur denilmesi gerekiyor mu ne?
BALKAN YEMEKLERİ
16 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024