Yüzde 70’ten fazlası Müslüman olan ülkenin başkentinde Misyonerlerin apartmanınızın önüne hoparlör koyarak yaptıkları agresif faaliyetleri gündem değildir. Yazdığınız şikâyetlere de cevap gelmez. Arnavutluk vatandaşıysanız şikâyetleriniz ahirete kadar gündem teşkil edecek öneme layık görülmez. Zira ülkedeki bin tane gündemden hiç birisi elle tutulur gündemler değildir. Gerçek problemler de bu yapay gündemlerle perdelenir.
Herhalde Balkanların hiçbir ülkesinde bu kadar seri bir şekilde gündem değişmiyordur. Çünkü bizler çok hızlı gündem tüketen bir ülkeyizdir. Gündemler saatlik olarak gelir ve giderler. Unutulur ya da unutturulurlar. Halk da 45 sene boyunca düşünmemeye alıştırıldığı için düşünmez ve doğal olarak tepki de vermez. Bu yüzden gündem kelimesinin hakkını da vermez gündemlerimiz bizim. Aslında ülkenin gündemi diyorsak esas manada Arnavutluk’ta herkesin ayrı bir gündemi vardır. Belki bu yüzden tüm Arnavutluk, toplumsal olaylarda halen kilitlenmesini ve kendisini ilgilendiren asıl gündemi ile gününe mana vermeyi ve problemlerini çözmeyi öğrenememiştir. Eğer mafya iseniz sizi ilgilendiren gündem, çıkar dünyanızın ve parasal ilişkilerinizin sarsılmasıdır. Eğer politikacı iseniz seçmen kitlenizin önündeki itibarınızdır gündeminiz. Eğer sokaktaki vatandaş iseniz gündeminiz hepsinden farklıdır. Sokaktaki vatandaşın dahi gündemi birbirini tutmamaktadır Arnavutluk’ta. Fakiri zengini her bir birey, çok çeşitli meseleler ile kendi gündemlerini yakalamışlardır. Başvurulan işler, indirim günleri, mahkemelerin ve savcıların elinde hiç bitmeyen ve yıllar geçse de çözülemeyecek mal davaları, ülkenin kalitesiz su ve elektrik şebekesine rağmen sürekli artan hizmetlerin fiyatları, artmayan emekli maaşları, Avrupa ülkelerinden birine kapak atma arzusu, gelecek derdi, geçmişe özlem, işte bunların hepsi Arnavutluk insanının farklı gündemlerini oluşturur. Çok az kimsenin umurundadır oysa alkolizmin pençesinde kıvranan gençler ve çocuklar, küçük yaşta Avrupa özentisi olup çıkan ve birbirlerinin ahlaki duvarlarını yıkmış liseliler, bırakın her mahalleyi her semtte dahi bir merkez camii olmayan şehirde her köşe başında ışıkları ile dikkati çeken kumarhaneler… Hatta Avrupa’dan kaçak ve çalıntı getirilen onca otomobilin gezdiği Tiran caddelerinde kul hakkı mefhumu da kimsenin umurunda değildir. Haberleri açtığınızda ABD elçisi Arvizu’nun bilmem hangi konuda yaptığı haberin alt başlıklarına konu dahi olamayacak bir fikir beyanı birinci haber olarak verilir. Öyle aman aman bir konu da değildir bu. Ama Arvizu konuşuyor ya? Bundan büyük haber mi olurmuş?
KAYBOLAN KOSKOCA İKİ NESİL
İtalya ve Yunanistan’a giden ve kaybolan koskoca iki nesli de kimse gündemine katmaz. Yüzde 70’ten fazlası Müslüman olan Tiran şehrinde 146 kiliseye rağmen 5 tane caminin olması da gündem değildir. Vatanlarından sürülen Çameriya Müslümanları’nın geri dönüşleri problemi de sıcak tutulması gereken bir konu da neredeyse bir parti dışında hiç dile getirilmez. O parti de dile getirsin artık zira o, Çameriya muhacirlerinin partisidir. Ancak bir ülkenin önemli bir milli meselesinin o ülkedeki muhacirleri ilgilendiren bir mesele olarak görülmeye başlamış olması da ayrı bir sorunsalı teşkil eder. Zira Çameriya’lıların dönüş mücadelesi ve katledilen insanlara ilişkin Yunanistan’ın Uluslar arası hukuk önünde mahkûm edilmesi gibi meseleler eğer bir partinin argümanı haline dönüşmüş ise devletçe yeteri kadar sahiplenilmemesi de bundan olsa gerektir belki. Nedense kimsenin gündemi değildir bunlar. Ülkenin güneyinde yaşayan Arnavut köylerinde çocuklar, az ötedeki sınırı geçip Yunan okullarına gitmekte ve çoğu da ülkesinin diline ve kültürüne yabancılaşmaktadır. Sınırın öte yanında gittikleri okullar ise bir nesil öncesine dek Çam Müslümanlarının yaşadığı Arnavut yurdudur. Kısacası Arnavut mülkünde Yunanca eğitim gibi bir skandal da birkaç youtube videosu dışında gündem olamamaktadır. Gündem olsa dahi dediğim gibi saatlik gündemdir bunlar. Komünizm zamanının çalışan kesimini oluşturan günümüz emeklilerin her ay eline geçen bir avuç fakirliği de asla gündem değildir. Nasıl olsa ecelleri ile ölüyorlar ve problem de kendiliğinden her geçen gün azalıyor. Yeni nesil de ya Avrupa’da ya da özel şirketlerde sigortasız çalıştığı için bu problemden de kurtulmuş oluyor yöneticilerimiz. Yetimhanelerdeki çocukların unutulmuşlukları ve misyonerlere teslimiyeti de gündem değildir. Mezarlığa eşini gömecek kadının ahirete Müslüman olarak göçen kocasının beş parasızlıktan dolayı gömmek için naaş ve cenaze işlemlerini Ortodoks kilisesine ihale etmesi ve sonuçta merhumun mezarına da koskoca bir haç dikilmesi gibi çaresizlikler de gündem değildir. Bir partinin gençlik buluşması için deniz kenarına götürülen gençlerin alkol duvarını aşıp birbiri ile rezil ilişkilere girmeleri de gündem olmamıştır. Olsa dahi unutulup gitmiştir ülkemde.
Hatta şimdiki anlatacaklarım da gündem değildir ancak biz yine de anlatıyor olalım. Belki umursamaz yurdumda bir gündem oluşur. Benim de bunda katkım…
YAHOVA ŞAHİTLERİ’NİN BIKTIRAN FAALİYETLERİ
Şehrin orta yerinde, etrafı apartmanlarla çevrili eski adı Dinamo Stadyumu vardır. Günümüzdeki adı Selman Stermasi Stadyumu’dur ve her sene burada Amerikalı, Alman ve çeşitli batı Avrupa ülkelerinden gelen Yahova Şahitleri bir toplantı (esasen gövde gösterisi) yaparlar. Hitler’in Nüremberg stadyumundaki şaşaalı güç gösterilerini anımsatan faşist olmasa da işkence noktasında faşizme rahmet okutan bir stadyum kakafonisi dinleriz her sene. Doğup büyüdüğüm evim Dinamo stadyumunun hemen yanında yer alır. 1991 yılında komünizmin çöküşünün ardından ülkeye gelen binlerce misyoner içerisinde Yahova şahitleri de gelmişti. Önceleri kapımızı çalarlardı. Bu ilk kişiler mutlaka Avrupalı ya da Amerikalıydı. Sonraki yıllarda kapımızı çalanların yüzleri değişirdi. Bu kez bir yabancı ve yanında bir Arnavutça konuşan bizden birisi konuşmaya başlardı. Ardından gelen senelerde ise vazife artık bizimkilere verilmişti. Artık sadece Arnavutlar kapımızı çalar oldu. Bir elde İncil, diğer elde ise Kuran-ı Kerim. Kapıyı çalarlardı ve ilk sözleri birkaç dakikanızı alabilir miyiz? Kuran’ınız ve İncil hakkında bir şeyler konuşmak istiyoruz. Şeklinde bir girizgâh yaparlardı. Hayatlarında Kuran’ı Kerim-i görmeyi bırakın dinleri hakkında ansiklopedi maddesinde dahi doğru dürüst bilgi edinememiş olan binlerce on binlerce insan, Yahova Şahitleri’nin ellerinde kaybederlerdi ahiretlerini. Onların evlere dağıttıkları Amerikan malı fıstık ezmesinin kutusunu dahi atmayan ve ilginç bulan fakir halk, bu insanları sorgulamadan, kapı önünde kalmasınlar diye misafirperverlikleri ile evlerine buyur etmişti. Bir kısmımız ise onların niyetlerine karşı en başından bağışıklık sahibi idi ve kapılarından kovarlardı. Bunlar benim babam gibi bilinçli kimseler olmuştur. Bir kısmımız ise onlardan nasıl sebepleniriz de Avrupa’ya kapak atarız diye taklit yapmayı seçti.. Bir kısmımız ise gerçekten paçayı kaptırdı ve kapı kapı dolaşmakla meşguller. Yahova Şahitlerine göre cennete girecek sınırlı 144 bin kişiden birisi olmak için oluyor bu zahmet. Neden 145 bin değil? Ya da neden milyon değil, milyar değil? Allah her şeye kadir değil mi? Ama onlar soru kabul etmeye ve cevap vermeye değil, sormaya şartlanmışlardır. 144 bin dediler ise taviz yoktur. Zira sayıyı sınırlı tutmak lazım ki insanları strese sokasınız koşturmak için. Ne kadar çok kapı çalar isen o kadar şansın artıyor 144 binlik piyangoda yer almak için. İnanan oluyor mu? Diye sorarsanız, insanların neye inandıkları değil, neye ne için inandıkları önemlidir Arnavutluk’ta. Oluyor elbette. Hiçbir cahil cehaletini kabul etmez ya… Bizdekiler de o hesap.
AGRESİF PROPAGANDA SALDIRISI
İşte bu Yahova Şahitleri, her sene yaz ayı başlangıcında Tiran’da toplantı yaparlar. Hayatımda gördüğüm en büyük anfi hoparlörleri dinamo stadyumuna getirirler. Herhangi bir belediye yoktur ki dünyada o büyük hoparlörlerin devasa gürültüsüne izin versin. Bırakın belediyeyi, bu tür bir saçmalığa izin verecek devlet de yoktur. Olması da düşünülemez. Ancak Arnavutluk’tan söz ediyorsak, 45 senelik izole sosyalist uykudan uyanıp dünyanın ilerlediğini kendisinin ise geri kaldığını gören bir ülke ve onun aşağılık kompleksinden söz ediyoruz demektir. O ilerleyen dünyanın en geri ve mantıksız dinine dahi aşağılık kompleksi ile boyun eğen bir teslimiyet söz konusudur ve ileri görülen ülkelerin insanlarının dahi itibar etmediği Mormonlar, Yahova Şahitleri ve Bahailer gibi onca dinsel topluluk Arnavutluk’tan cemaat devşirirler. Avrupa gibi olmak için, Avrupa’daki en temel hak olan bireysel huzura tecavüz eden bu agresif propaganda saldırısı, siyasilerce “biz, dinlere hoşgörülüyüz” diyerek yok sayılır.
Kimimizin hastası, kimimizin yeni doğmuş bebeği vardır. Ancak ne Yahova Şahitleri’nin ne de Tiran belediyesinin ve bizim yöneticilerimizin umurunda değildir bu. Tiran’ın çeyreği büyüklüğündeki bir semt o gün sabahtan akşama kadar inletilir. Bu insanların rahatsızlığı hiçbir yöneticinin umurunda değildir ve nedense hiçbir televizyon kanalı ve gazetede de gündem oluşturmaz.
Neden oluşturmaz? Emir nereden gelir de bizimkiler sessiz kalır? Bunu merak ederseniz bir kuralı atlamış olursunuz. Arnavutluk’ta merakınız kadar değil, paranız kadar cevaba layıksınızdır. Rahatsızlık veren en agresif Hıristiyan tarikatların propagandasına teslimdir ülkem. Ama bu asla gündem olmaz.
Sindirilmiş insanlar, cahil ve aşağılık kompleksli yöneticiler söz konusuysa bu tür gündemler asla oluşmaz. Oluşamaz. Yüksek gürültü ile verdikleri rahatsızlık ve kepazelik yetmezmiş gibi, Birkaç da propaganda tiyatrosu sergilerler stadyumda. Birisini istemeden dinlemek zorunda kalmıştım. Evimizin en ücra odasına kaçmama rağmen duyduğum kısımda şunları söylüyorlardı. “Hayır arkadaşım! hayır kardeşim! O çocukla evlenme sakın! Çünkü o bir Yahova Şahidi değil! O seninle cennete giremeyecek!” Şaka gibi gerçekten değil mi? İsterseniz şaka deyin. Biz Arnavutluk diyoruz buraya. Bir ülkeye getirilen yabancı bir din, o ülkenin insanlarını birbirine yabancı yapmak için bu gibi tiyatroları sahneleme ayıbını gösterebiliyor. Nedense bu da gündem olmuyor. Çünkü gündem bu ülkede asla oluşmuyor. Asrını kaybeden insanların günlük gündemi mi olurmuş? Keşke olsa. Bir şekilde telafi etsek o asrı. Ama olmuyor. Kepazelik, düzensizlik ve süregelen bir kap kara umutsuzluk iklimi ve kargaşa artık güzel Arnavutluğumdaki hayatın bir parçasıdır. İşte bu kara iklimin bulutlarını dağıtan küçük bir olay oldu geçtiğimiz günlerde televizyonda. Bir Psikolog. Edlira Durmyshaj (Edlira Durmuşay), henüz 30 yaşında bile değil. Hem bir anne ve hem de güvenceli bir işi dahi yok. İş bulma kurumuna ondan önce başvuran ve onun kadar deneyim ve tecrübe sahibi olmayan dahası notları onun kadar da parlak olmayan düzinelerce kişi alınmış olmasına rağmen başındaki eşarbı sebebi ile işe alınmaz. Klan Tv’de bir çeşit mahkeme gibi dekor edilmiş olan yüzleşme programına çıkar. Karşısında iş bulma kurumunun sorumlusu vardır. Edlira hayatının hikâyesini anlatır en vakur hali ile. Kimi yerde detone olan sesine hâkim olur, gözyaşlarını salmadan anlatır. Liseden yüksek notları olmasına ve en başarılı öğrenci olmasına rağmen nasıl atıldığını, iş bulmak için başvurduğu kurumda aylardır bekliyor olmasını. Karşısındaki kurum yetkilisi bey, Ergys Gjeta, (Ergüs Ceta) ise önce durumdan mesul olmadığını, şartların böyle olduğunu belirtir. Ancak Edlira elindeki tüm kanıtları karşı tarafa söyler ve diğer şahsa söyleyecek bir şey kalmaz. En sonunda genç adam, “Ben de medrese mezunuyum. Ben de inançlı birisiyim. Neden bunu yapayım?” şeklinde bir şey söyler. Ancak esas bu çeşit insanlar sindirilmişlerdir Arnavutluk’ta ve esas bu tür kişilerden hayır gelmez. Bu adamcağızın serzenişi de bu perspektifi göstermesi açısından önemlidir. Derken söz konusu türban ayrımcılığı konusunda seyircilerden ayağa kalkarak Edlira’yı tebrik edenler, yanına gözleri yaşlı şekilde gidip ona sarılanlar, kızım diye kucaklayanlar olur. Stüdyoda beklenmeyen ve daha önceden hesap edilmeyen bir saygı seli oluşmuştur. Genç kıza hakkı iade edilir. En azından TV ortamında. Karşısındaki genç adam da kendisine iş bulacağına (sözde) söz verir ve olay tatlıya bağlanır. Ancak bu, Arnavutluk televizyonlarında bir bayanın eşarbı ile aldığı ilk adımdır. Öncekilerde ya reaksiyon ya da aşağılamalar söz konusuydu. Bunda ise takdir hissi ön plana çıkmıştır. Halkımız o kadar da hakkaniyetsiz değildir. Program Moderatörü ve hukukçu Eni Çobani bütün bu olanlar üzerine Arnavutluk vatandaşlarının istedikleri dini seçmekte özgür olduklarını ve kullandıkları çeşitli dini semboller yüzünden işverenlerin reddine maruz kalan kimseler için ilgili ilgili kanun maddesini okur. Hükümetin Arnavut Müslüman cemaatine dinlerin eşitliğini garanti eden ve hiç bir dinin inananlarına, inançları yüzünden sınırlama getirilemeyeceğini açıklar ve benzer problemlerle karşılaşanlara da ilgili kanun maddesini adres gösterir. Ardından o ana dek savunmada olan Ülber bey de Edlira hanıma ve onun şahsında benzer zorluğu paylaşan kızlara bir örnek teşkil etmesi için bir kontrat sunar. Moderatör önünde kontrat imzalanır ve beklenmedik de olsa Ülkedeki dindar Müslüman kesim lehine unutulmaz bir saygınlık ve iade-i itibar, medya önünde ilk kez de olsa yaşanır. Bu şüphesiz Arnavutluk için bir milattır. Ancak bu tür az örneklerle sevinmek için halen çok gerideyiz. Arnavutluk, Türkiye’nin politik ve sosyal tecrübesine ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaç her zamankinden barizdir ve dilerim yalnız kalmayız.
Ve son olarak, dünya ülkelerinde verdikleri rahatsızlık ve asosyal inanç sistemleri yüzünden insanların elinin tersi ile ittiği, Yahova Şahitleri’nin ve Mormonlar’ın bu şımarık ve kontrolsüz özgürlüğü, dileriz bir devlete yakışır sınır ve kurallar sistemine takılır. Ve inşallah artık biz de bir devletimiz olduğunu hissederiz. Türk yetkililerden ise rica ediyorum ki; dilerim bu serzenişimiz Türk devleti tarafından bizim devlet ricalimize samimiyet ve gönül hoparlörleri ile duyurur.
Saygılar.
Elona Kulheku Hoş
elona@myself.com
BALKAN YEMEKLERİ
17 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024