Ülkelerin tarihten gelen değerleri ile gurur duydukları zamana dair izleri vardır. Başkent Tiran’ın merkezinde, Arnavutluk’un sembollerinden biri olan Hacı Ethem Bey Camii ve Saat Kulesi de işte bu izlerin en önemlilerindendir.
Dr. Tayfun ATMACA
Araştırmacı-Yazar
Ethem Bey Camii, 18-19. yüzyıllarda Tiran’da inşa edilen sekiz büyük camiden günümüze dek sağlam olarak ulaşabilen tek cami konumunda(*). 2. Dünya Savaşı öncesi şehir çevre planlamacıları Tiran’ın mimarî ve planını tasarladıklarında, sahip olduğu mimarî değer nedeniyle şehir merkezinin Ethem Bey Camii’nin bulunduğu İskenderbey Meydanı’na denk gelmesine dikkat ettiler. Böylece, şehrin merkezi Süleyman Paşa Camii’nin bulunduğu meydandan alınarak Ethem Bey Camii’nin bulunduğu İskenderbey Meydanı’na çevrildi. Ancak şehir merkezi planlanırken Karapici Camii ve Kadın Doğumevi yakınlarında bulunan “Kodra e Kuqe” Camii göz ardı edildi. 1930 yılında Kodra e Kuqe Camii yıkıldı, Karapici Camii’nin bulunduğu meydanda ise Tiran Belediye Binası inşa edildi. Ethem Bey Camii sahip olduğu sanat ve mimarî değerlerinden dolayı 2. Dünya Savaşı sonrasında kültürel anıt ilan edildi. Caminin kültürel anıt olarak ilan edilişi 1960’larda ibadet yerleri ve dinî kurumlara yönelik olarak yürütülen olumsuz politikalardan kurtulmasına neden oldu. Bugün Ethem Bey Camii ziyaretçilerinin hayranlığını çekmeye devam ediyor. Bundan dolayı bu cami özel muamele gösterilmeyi hak etmektedir(1). Caminin inşası ile ilgili bilgiler cami duvarlarında Osmanlıca olarak hakkedilen dört metinden ve az da olsa kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşabilen Tiran halkının hatıralarından öğrenilmektedir.
19. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE TAMAMLANDI
Hacı Ethem Bey Cami’inin duvarlarında bulunan metinler incelendiğinde, cami temelinin 18. yüzyılın sonlarına doğru Molla Bey tarafından atıldığı, geri kalan çalışmaların ise Molla Beyin oğlu olan Hacı Ethem Bey tarafından 19. yüzyılın ilk çeyreğinde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Molla Bey ve Hacı Ethem Bey o dönemde Tiran’da yaşayan önemli siyaset adamlarının arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra Hacı Ethem Bey o dönemde şehrin kültürel hayatının simgelerinden biri konumundaydı. Halkın anlattıklarına göre Molla Bey Petrela’da yaşayan Bargjinolli ailesindendi. A. Degrandi’ye göre Molla Bey Ahmet Paşa Bargjinollit’in damadıydı(2). Molla Bey’in vefat ettiği yıl olan 1808’e kadar ve Hacı Ethem Bey 1831’e kadar (Toptani ailesine yenildiği zaman) Tiran’ın özerk bölge olarak kalması için Kruya’lı Toptani ailesi ve İbrahim Paşa Bushatlliu’ya karşı büyük bir mücadele verdi. Hacı Ethem Bey halk tarafından kültürlü bir insan olarak tanınıyordu; İstanbul Yüksek Medresesi’nde eğitim almasının yanı sıra, Venedik başta olmak üzere batı ve doğu bölgelerinin büyük bir kısmına ziyaretler gerçekleştirmişti(3).
Yanya’da bulunan Avusturya Konsolosu J.G. Von Hahn, Hacı Ethem Bey’in, Kaplan Paşa Toptani’nin Tiran’dan sınır dışı edildiği dönemde derviş kıyafetine bürünerek doğu ülkelerinin büyük bir kısmını gezdiğini yazmaktadır. Tiran halkı Hacı Ethem Bey’in şair olduğunu, Farsça ve Türkçe divanı bulunduğunu söylemektedir; ancak günümüze bu dillerde yazılan bir divan ulaşmamıştır. Bugün sadece Tiran’a ve Tiran halkına ithafen yazılan bir şiir mevcuttur. Bu şiirde Tiran’ı çok seven Hacı Ethem Bey, onu bugün Irak’ta bulunan meşhur Kûfe şehrine benzetmektedir. Şiirde ayrıca Tiran halkının Krujalıların tahakkümünden kurtulamadıkları için üzüntüsünü belirtmektedir(4).
Kufe şehrinin
Suyuna ve havasına benziyor
Tirana’nın suyu ve havası…
Günümüze ulaşan ve Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılan en önemli iki eser ise cami ile saat kulesidir. Cami duvarlarında bulunan yazılar incelendiğinde temelinin Hicrî 1207’de (Ağustos 1794 / Temmuz 1795) Molla Bey tarafından atıldığı anlaşılmaktadır. Caminin avlusu, minaresi, sofası, duvar ve tavan süslemeleri Molla Beyin vefatından sonra tamamlanmıştır.
“Cami duvarında bulunan yazı Osmanlıcadır.
Cenâb-ı mîr-i zam sahibü’l-hayrât Molla Beg
Edüb tarh-i esâsiyle ibâdetgâh-i cânbahşâ
O mîr-i bü’l-kerem cemcâh-i alîhimmetin cudi
Bu dergâhin binâsiyle bu şehri eyledî ihyâ
Şerefyab oldu itmâmiyle işbu kubbenin lîkin
Muvaffak olmadı itmâmına minarenin amma
Edüb temil ü tezyin etmeden azm-i bekâ kıldı
Hüdâ cânın cinânda dem-be-dem şâd ede bîpervâ
Zehi dergâh-ı dilkeş ziver-efzâyı bildirir kim
Müferrih câygâhda oldu ta atgâh-ı gamfersâ
Dedi te’sisin bu câmiin tarihini müznib:
Ziyâ-i ayn-i ehl-i dil olub bu câmi-i zibâ”(5)
Bu manzumenin tercümesini şu şekilde verebiliriz:
“Yardım sever Molla bey ibadet ve huzur yerinin, yani bu caminin temellerini attı. O, çok iffetli ve yardım seven değerli efendimiz. O, eli açık ve cömert insan bu ibadethanenin kubbesini yaptı, minaresini ve duvarların badanasını ve süslemelerini tamamlayamadan Hakk’ın huzuruna kavuştu. Günahkâr kulu Ziya ibadet eden insanlar için ilham kaynağı olan bu caminin kuruluş tarihini yazdı.” Şiirin son satırından caminin ebcet hesabına göre Hicrî 1207 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır(6).
AYASOFYA CAMİİ’NİN BENZERİ
Bu yazıdan ayrıca metnin yazarının Ziya adında biri olduğu anlaşılmaktadır. Metinde, Molla Bey’in cami minaresini ve cami iç dekorasyonunu tamamlayamadan Hicrî 1222 (Mart 1807-Şubat 1808) yılında vefat ettiği belirtilmektedir. Cami minaresi, duvarlar ve tavanda yer alan süslemeler Molla Bey’in oğlu olan Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılmıştır. Yazının son kısmında cami yaptıranların, İstanbul’a güzellik veren Ayasofya Camii’nin bir benzerini Tiran’da yaptırmak istedikleri belirtilmektedir. Cami inşası H. 1236 yılında (10 Ekim 1820 / Eylül 1821) tamamlanmıştır. Cami duvarlarında ve tavanında yer alan bütün süslemeler Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami iç duvarındaki metinde ise şunlar yazılmaktadır:
Mekarimkar bül-hayratkân-i lutf Mollâ Beg
Hulus-i niyyet-ile böyle hayra eyledi agâz
Esâsen tarh u kubbenin binâsın eyleyüb tekmil
Veli olamayub birun u enderun tezyinsâz
Dedim bâ medd bismi’llâh mücevher târih-i rıhlet
Safâgâh-i cinâna murg-i ruhu eyledi pervaz
(sene 1223)
Bihamdillah irfan u kemal-i câh-u devletle
Bu dem mahdumu Hacı Beg yerine eyledi ibrâz
Bu camiin minaresin nukus u sakfıi sofasin
Muvaffak oldu hatmine okunur hamseye avaz
Binanın tarh-i te’sisine hem itmamına tarih
Edübdür hame-i suzi birer mısraların perdaz
Bu cami-i acibü’n naks ali-kubbe ruhefza
(28 sene 1208) Kılub manend-i Ayasofya bu şehri mehasinsaz
(sene 1236)
Anlamı:
“Yardım seven Molla Bey iyi niyet ile bu faaliyetine başlamıştı; cami temelini ve cami duvarlarını yaptı, cami minaresini ise yapıp süsleyemedi; Tanrı adına mücevher sistemine göre onun ölüm tarihini söylüyorum: 1222 yılı; canı kuşu saadet yeri olan cenete doğru uçsun; Oğlu Hacı Ethem Bey cami minaresini, iç dekorasyon süslemeleri gibi inşaat çalışmalarını tamamladı. Böylece Ayasofya’nın İstanbul`a sonsuz bir güzellik kattığı gibi bu cami de şehre sonsuz bir güzellik kattı. (İncelendiğinde H. 1236 yılı olduğu anlaşılıyor)(7).
Cami 18,70 x 16,10 m ölçüsünde bulunan dikdörtgen bir temel üzerine inşa edilmiştir. Tiran’ın doğu tarafında bulunan Shtish-Tufine köyünden getirilen taşlardan yapılmıştır ve 310 metrekarelik bir alana sahiptir. Cami etrafında bulunan 4 duvarın birbirinden farklı olması mimarının cami yapımı konusunda yetenekli olduğunu yansıtmaktadır. Cami, doğu ve kuzey ta rafındaki L şeklinde sofa (portik) ile yapılmaktadır. Sofanın dış tarafı her biri 2,90 metre uzunluğunda, korintik kapiteli 0,60, bazı 0,25 metre olan monolit taşları ile yapılan 16 sütundan oluşmaktadır. Yuvarlak ve güzel işlenmiş bu sütunlar üstünde 15 yaydan oluşan bir kemer bulunmaktadır (sütunlardan 7’si doğuda, 5’i kuzeyde ve 3’ü batıdadır). İslâm geleneğine uygun olarak uçlu değil, antik dönemden kalan ve kiliselerin yaylarına benzeyen ve Arnavutluk’ta yaygın olan yarım küre şeklinde yapılmıştır. Sütunlar üze rinde çok özel bir dekorasyon bulunmaktadır. Sütunlar üzerinde bulunan ağaç yaprakları birbirinden farklıdır. Yerli ustalar tarafından üretilen sütunlar demir teller aracılığıyla birbirine bağlanmaktadır. Sofa girişi (dış kapı) ve cami girişi (iç kapı) caminin kuzey tarafında bulunmaktadır. Dış kapının sol tarafında günümüze kadar ulaşan Hacı Ethem Bey’in(8) mezarı sağ tarafında, sol tarafında ise günümüze kadar ulaşamayan, Ethem Bey’in eşi olan Balkız’ın mezarı bulunmaktaydı. Her iki mezarın üstünde bulunan kitabe ve mezar taşı meyve veren ağaç res mi (gül, üzüm, ananas, hurma vb.) ile süslenmiştir. Mezar taşında ölüm tarihi de yer almaktadır. Hacı Ethem Beyin mezarındaki kitabenin üzerinde bulunan yazıda şunlar yazmaktadır: “Allah Rahman Rahimdir / Hacı Ethem Bey Allahın “bana dön” emrine razıydı / Hacı Ethem Bey mutlu cennetin yoluna koyulmaya karar verdi / Alimlerin alimi yüce Rabbimiz merhametiyle / ruhunu korusun ve mekanını cennet kılsın / Rahman ve Rahim olan Rabbimiz Hacı Ethem Bey’e karşı merhamet duydu.” (Yazıları, incelendiğin de ölüm tarihinin hicri 1265 (1848 yılı) olduğu anlaşılmaktadır.
BALKIZ’IN MEZARI
Balkız’ın mezarı üzerine bulunan yazının Arnavutça tercümesi ise şöyledir: “Allah Rahman Rahimdir/ Sali Paşa’nın kızı, Hacı Ethem Beyin eşi vefat etti/ Balkız’ın ruhu 33 yaşına gelmeden Allah ile buluşmak istedi, yüce cennette yaşamak için verilen emri yerine getirdi.” (Son cümlenin incelenmesinden ölüm tarihinin 1260 (yaklaşık 1844) yılı olduğu anlaşılmaktadır. Caminin iç kısmında batı tarafında mihrap, mihrabın solunda minber, her ikisinin karşısında ise iki direk üzerinde işlenmiş beyaz taştan yapılmış mahfil bulunmaktadır. Camiye ruhanî bir hava vermek üzere inşa edilen on sekiz pencere camiye loş bir ışık vermektedir. Mimarî açıdan çok güzel bir kubbe, cami tavanının tümünü kaplamaktadır. Dışardan sekizgen şeklinde olan bu kubbe arabesk tarzdadır. Cami çatısı çok geniş (1.20 metre) yerel mimarî tarzındadır. Caminin en güzel ve zarif kısmı olan minare Dayti dağıyla yarışmak ve gökyüzü ile buluşmak istermiş gibi yükselmektedir. Minare camiden ayrı olup 2,25 genişliğinde, 2 metre uzunluğunda ve 9 metre yüksekliğinde bulunan bir kule üzerine dayanmaktadır. Minarenin inşa edildiği bina 37 sıra taştan yapılmış tır. 17. sırada geometrik motiflerle süslenmiş 5 tane mermer taş bulunmaktadır. 36. sırada yer alan 3 farklı taş yerel geleneklerden alınan ağaç yapraklarıyla süslenmiştir. Minarede 101 merdiven bulunmaktadır. Güneş ışığının içeriye girmesini sağlayan 6 tane küçük penceresi vardır. Şerefenin ölçüsü 47×190 cm olup minareyi beyaz bir gelinlik tacı gibi süslemektedir. Minarenin üst kısmı (çatısı) 1944 yılı Kasım ayında Tiran’ın kurtuluşu için yapılan savaş ve mücadele sırasında yıkılmıştır. 1945 yılında yaşlı usta olan Adem Mata’nın gayretleriyle minarenin üst kısmı tamir edilip yerine getirilmiştir. Hacı Ethem Bey Camii’nin sofasında, iç ve dış kısmında çok sayıda ağaç, ağaç yaprak ları ve değişik meyve (elma, armut, erik, çilek, vb.) resimleri yer almaktadır. Bütün bu resimlerin yanı sıra caminin her tarafın da ressamın hayal gücünü gösteren manzara resimleri bulunmaktadır. Caminin iç kısmında bulunan manzara resimleri cami inşası süresince (1821 yılına kadar), caminin sofa kısmında bulunan manzara resimleri ise cami inşaatı bitikten iki sene sonra yani 1223 yılında yapılmıştır. Ana kemerde, bir tepenin üzerine kurulmuş her tarafı ağaç ve evlerle donatılmış bir şehrin resmi bulunmaktadır. Tiran çevresinin ağaçlarla dolu olduğunu 19. yüzyıl sonlarına doğru bu şehri ziyaret eden Fransız konsolosu A. Degrand da ifade ediyordu. A. Degrand eserinde “Tirana şehrinin girişinin çok güzel olduğunu, şehrin her bir tarafında bulunan evlerle geniş bahçelerde dikilen ağaçların ona farklı bir güzellik kattığını söylemektedir(9). Sofada çizilen şehir surlarla ve duvarlarla örtülüdür. Üzerine Hicrî 1238 yazılı olan kale girişi, resme bakarken ilk göze çarpan unsurdur. Sofa duvarlarında 6 tane manzara resmi bulunmaktadır. Bunlardan 5’i kuzey tarafındaki duvarda bulunmaktadır. Resimlerin hepsinde ırmak ve dere etrafında kurulan evler görülmektedir. Bu resimlerden birinde diğer resimlerden farklı olan 2 kemerli köprü ve iki tane küçük minare resmi bulunmaktadır. Doğu duvarında çizilen altıncı manzara resminde ise iki kapısı olan ve surlarla çevrili olan bir ada görülmektedir. Adanın merkezinde kule ve minaresi olan bir cami, caminin arkasında evler ve bu evlerin arkasında başka bir camiye ait ikinci bir minare gözükmektedir. Sol tarafında çok katlı bir bina, sağ tarafında ağaçlarla çerçevelenmiş geniş evler ve minarelerin resmi bulunmaktadır. Resimde ırmak ve küçük tekneler de yer almaktadır. Yukarıda saydığımız bütün bu resimler aynı ressamın eseridir. Belki de ressam, Hacı Ethem Bey’in siparişi üzerine diğer beş manzaradan farklı bir manzara resmi çizmiştir. Hacı Ethem Bey Tiran’a bir Ayasofya kazandırmak istediği için İstanbul’da bulunan adaların birinin resmini bir ressama çizdirmiştir.
2 MANZARA RESMİ
Caminin iç kısmında (yan duvarları ve kubbe) 2 tane manzara resmi bulunmaktadır. Bu manzaralardan birinde iki kavak ağacı arasında dört minareli bir cami, diğerinde ise yeşillikler arasında bulunan ve Hacı Ethem Bey’in mensup olduğu Kadirî tarikatını simgeleyen 7 tekkenin resmi bulunmaktadır. Camide yapılan süslemelerin hepsinde beyaz, kahverengi, kurşunî, kırmızı ve yeşil rengin kullanıldığı lacivert rengin neredeyse hiç kullanılmadığı göze çarpmaktadır. Resimleri çizen ressam veya ressamların kim oldukları resimlerin üzerine isimleri yazılmadığından dolayı bilinmemektedir. Sadece kitabede hakkâkın ismi geçmektedir (Ziya). Hakkâk’ın da tam olarak nereli olduğu bilinmemektedir. Sadece Tiran ve çevresinde bulunan mezar taşları üzerinde bulunan yazılardan dolayı Hakkâk’ın Tiranlı olabileceği tahmin edilmektedir. 19. yüzyılda Tiran’da bulunan cami ve evler üzerinde de Ethem Bey Camii’nde bulunan resimlerin benzeri bulunmaktadır. Buradan Ethem Bey Camii’nin süslemelerini yapan ustaların da yerli olabileceklerini tahmin edebilmekteyiz. Konuyla ilgili olarak Michael Kiel, ustaların Pindi’li Ulah-Arnavut olabilecekleri iddiasını ortaya atmıştı(10). Söz konusu cami restorasyonu ile yakından ilgilenen Arnavut sanat tarihçileri A. Meksi ve Gj. Frasheri genel bir değerlendirme yaparken vermiştir. 1977 yılında basılan eserde şöyle yazmaktadır: “Mimarî açıdan ele alındığında, Ethem Bey Camii taşıdığı değerlerden dolayı 15-19. yüzyıllarda ülkemizde inşa edilen İslâmî eserler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Camide çok sayıda pencerenin bulunması bölge geleneklerinin arasında bulunuyordu. Caminin iç kısmı (ibadet yeri) küp şeklindedir. Her iki tarafta bulunan alan eşittir. Duvarları küp ucuyla bağlayan yer(duvarın en üst bölümü) koyu renkle yapılmıştır. Koyu renk her iki unsuru birbirinden ayırmak üzere kullanılmıştır. Minber ve mihrap yerlerinde kullanılan şık renkler ve mükemmel ölçüler cami iç ortamına samimi ve sıcak bir hava kazandırmaktadır(11).” Sonuç olarak; Ethem Bey Camii sahip olduğu mimarî tasarımı, şık beyaz minaresi, kubbesi ve cami iç ve dış kısmında bulunan süslemeleriyle sadece Arnavutluk’ta değil Balkanlarda bulunan en güzel cami ve eserler arasında yer almaktadır. Şehirde, Hacı Ethem Bey imzasını taşıyan iki eser daha vardır. Bunlar Cami’nin yanında bulunan Saat Kulesi ve bir medresedir. Saat kulesine ait temelin atılması ve inşaatın bitiş tarihi ile ilgili olarak herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Yapılan tahminlere göre saat kulesi cami inşaatı bittikten sonra yapılmıştır.
SAAT KULESİ
Bölge örf ve adetlerine uygun olarak saat kulesinin inşası Ethem Bey’in servetiyle başlatılmış olup bölge halkının yardımlarıyla bitirilmiştir. Saat Kulesi caminin güneydoğu tarafında 20 m uzaklığında, kare şeklinde (3.68m x 3.60m) tasarlanmış ve camide kullanılan taşların aynısıyla yapılmıştır. Kulenin iç kısmı 1.72×1.71 m genişliğindedir. Saat Kulesi’nin gövdesi iki bölüme ayrılmaktadır. Bu bölümden biri yerden balkona kadar ışığın içeriye girmesini sağlamak üzere pencerelerle donatılmıştır. Saatin bulunduğu bölüme balkon denilmektedir. Balkondan kule zirvesine kadar olan kısım 6.37 metre yüksekliğindedir. Balkon merdivenlerde bulunan 4 kapı ile bağlanmaktadır. 1928 yılında kulenin üst kısmı tamir edildiğinde eski saatin yerine günümüze dek mevcut olan saat konuldu. Medresenin inşaatına ne zaman başlandığı bilinmiyor; fakat 1848 yılında inşa ettirenin (Hacı Ethem Beyin) ölümü ile birlikte çalışmaların sonuçlandığı bilinmektedir. Bu medresenin yerini Paşa Abdurraham Toptani tarafından inşa ettirilen medrese ve kütüphane aldı. 19. yüzyılın sonlarına doğru kütüphanede bulunan eser sayısı 158’dir. Ethem Bey Camii her bakımdan şehirde bulunan tüm camilerin üstündeydi. Tiran’da yaşayan bazı ağalar da Hacı Ethem Bey’i örnek alarak camiye benzer bir eser yaptırmaya çalışmışlar fakat başarılı olamamışlardır. Onların inşa ettirdikleri eserler Ethem Bey Camii’ne neredeyse hiç benzemiyordu. 1840 yılında Mahmud Muhsin Stermasi tarafından inşaat ettirilen (günümüze ulaşamamıştır) cami, arabesk ile süslenmişti ama Ethem Bey Camii ile aynı mimarî değerleri taşımamaktaydı. Toptani ailesi kendi rakibi olan Ethem Bey ile boy ölçüşmeye çalıştı, fakat başarılı olamadı. Ahmet Paşa Bargjinolli ailesinin kızlarıyla yaptıkları evlilikten sonra Toptani ailesi kendini Tiran şehri kurucularının arasında saymaya başladı. Böylece 1844’te Abdurrahman Toptani, Süleyman Paşa Bargjini tarafından inşa ettirilen Eski Cami’nin (Xhamia e Vjeter) tadilatını yaptırdı. Abdurrahman Toptani tarafından yaptırılan restorasyon çalışmalarından sonraki cami hâlini, 1948’de Tiran’ı gezerken camii gravürünü çizen İngiliz ressam Eduard Lear’dan öğrenmekte yiz. Söz konusu caminin yıkılması sırasındaki halini İtalyan asıllı olan mimar tarihçisi E. Baglioni 1940 yılında yayınladığı bir makalede açıklamıştır. “Eski Caminin etrafında bulunan bu servi ağaçları şehrin bu bölgesine şehrin pazar günü olan Perşem be gününün havasını vermektedir. Bu günde cami avlusunda satılmak üzere çok renkli kilim ve batta niye sergilenmekteydi. Dörtgen hâlinde yapılan bu caminin sol tarafında dört sütundan oluşan bir sofa (portrik) bulunuyordu. Armut, üzüm, portakal ve diğer meyve ağaçlarıyla süslenmiştir. Caminin için de özenle yapılmış dekorasyonlar küçük pencereler vardır. Camide bulunan minber üç sütun üzerinde durmaktadır. Caminin sağ tarafında Süleyman Paşa Bargjini’nin oğlu olan Ahmet Paşa Bargjinolli tara fından yaptırılan minare ve caminin güney tarafında bulunan Süleyman Paşa Bargjini’nin türbesi camiye apayrı bir güzellik vermektedir. Caminin batı tara fında bulunan 3 m boyunda bir panoda İstanbul’un saray, camii, Teodos Sütunu gibi ayrıntıları yansıtan bir resim bulunmaktadır(12). Tiran Camileri ile ilgili olarak Fransız konsolosu A. Degrand yazmış olduğu eserde şöyle diyordu: “Tiran camilerinin hepsi de son derece güzel süslenmiştir. Camilerde bulunan manzara ve diğer süslemeler güneşli bir günde insana mutluluk duygusunu aşılar. Arnavutluk’ta Tiran kadar güzellik ve neşe saçan başka bir şehir yoktur (13).”
SONUÇ VE TEKLİF
Türkiye Balkanlardan kökü sökülemeyecek izler bırakmıştır. Bu izlerin en fazla görüldüğü ülkelerin birisi de Arnavutluk’tur. Bu kapsamda; Arnavutluk’un başkentinin en büyük meydanında İslamiyet’in simgeleri olan Ethem Bey Camii ve Saat Kulesi, başkent Tiran’ı ziyaret eden yerli ve yabancı her insanın bir şekilde göreceği ve bulunacağı meydanda dikilmesi hoşgörü ile karşılanmalıdır. Hoşgörünün çatışmayı değil barışı getireceği göz önüne alınarak Arnavutluk’ta gerek Türklüğü ve gerekse İslamiyet’i temsil eden başta Hacı Ethem Bey Camii ve Saat Kulesi olmak üzere tüm eserlere sahip çıkılmalıdır. Osmanlı Devleti, sınırları içinde yaşayan çeşitli din ve ırktan milletlerin ve etnik grupların hiçbir zaman dilini ve dinini değiştirmeye teşebbüs etmemiştir. Orta Avrupa’ya kadar Balkanlarda, Ortadoğu ve Kafkaslarda Osmanlı Devleti’nden koparak ayrılmış otuz kadar millet ve bunların teşkil eden etnik gruplar Osmanlı himayesi ve hoşgörüsü sayesinde altı asır varlıklarını devam ettirmişlerdir.(14) Atalarımızın Balkanlar’da mevcut izleri ancak Türk-İslam kimliği ile birlikte huzur, hoşgörü ve barış içinde yaşayarak sürdürebilir. Bu açıdan simge olmuş değerler ülkeler arasında mevcut olan köprülerin daha güçlü atılmasının vesile olacaktır. Arnavutluk’un bu iki simgesini barış, huzur ve hoşgörü sembolleri olarak kabul edip bu konunun sürekli gündemde tutulması sağlanmalıdır. Özellikle küreselleşen bu yüzyılda; medeniyetler ve dinler arasında örülmüş duvarlar, ön yargıların yıkılması, birlikte yaşama kültürünün gelişmesi ve barışın sağlanabilmesi için dinler arasında karşılıklı diyalog ortamının oluşturulmasına büyük bir ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü geçmişte olduğu gibi günümüzde de, dinlerin özünde yatan tevhit fikrini ve hoşgörüyü kavrayamamış bazı topluluklar, din farklılıklarını maalesef savaş ve huzursuzluk bahanesi olarak görmektedirler(15). Bugün dünyanın hemen hemen her yerinde din çatışması yerine birlikte barış ve güven içinde yaşama fikrinin hâkim olduğu göz önüne alındığında aslında farklı maksatlarla oluşturulan bu iki eserin gerçek anlamda çok faydalı işlerin başarılmasında bir başlangıç, bir mihenk taşı olacağı düşünülmektedir. Türk’ün tarihten izlerinin daim olması; paylaşılan ortak değerlerde toplumların esas yapısını bozmaya yönelik düşünce ve eylemlerden kaçınılması gerekmektedir. Söz konusu ortak paylaşımın ilim dünyasında yapılan seminer, konferans, bilgi şöleni vb. faaliyetlerle desteklenmesinin ve bu modelin başta Balkan ülkeleri olmak üzere Türk’ün iz bıraktığı tüm ülkede tekrarlanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Balkanlarda yaşayanların tarih boyunca kendi ulusal ve dinsel benliklerini koruyabilme gerçeği Türk’ün dini hoşgörüsünün tipik bir örneği oluşturmaktadır(16). Hoşgörüyü bir yaşam tarzı olarak benimseyen Türk Ulusunun bu geleneğini sürdürmesi sadece Balkanlarda değil Türk izlerinin bulunduğu tüm coğrafyada barışın ve huzurun garantisi olduğunu göstermelidir. Bu iki sembolün hoşgörü sembolü olarak dünyaya tanıtılması Balkan barışı, dünya barışı ve İslam-Hıristiyan çatışmasının önlenmesi yoluna olumlu etki yapacağı düşünülmektedir. Türkiye’den Arnavutluk’a giden her Türk ve Müslüman imkânları ölçüsünde İslamiyet’in Arnavutluk’ta ki simgeleri olan Hacı Ethem Bey Cami ve Saat Kulesi’ni ziyaret etmelidir.(17) Sonuç itibariyle, Türkler, tarihte de günümüzde de hoşgörü ile bilinen bir millettir. Bu hoşgörü, Türk Milleti’nin ayrılmaz bir özelliği olmuştur. Bu konuda en son sözü Mustafa Kemal Atatürk ” Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen, fikren(düşünce bakımından), fiilen(yaşayış bakımın) bütün iş ve hareketlerimizde gösterilim. Bilelim ki, milli benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin avı olur” sözüyle hoşgörünün oluşması için önce iç barışın milli bütünlüğün ve milli toplum olmak için ortak kültür paydasında birleşmek gerektiğini ifade ederek belirtmiştir(18).
Kaynaklar: (*)Krısto Frasherı, Hıstorıa E Tıranes, Tırana 2004, page,181-201.
1) Hacı Ethem Bey Camiinin inşası ile ilgili olarak ilk araştırmayı Leon Bey ve Hasan Ceka yapmıştır. La mosquée de Ethem Bey. Albania cahiers d’arc heologie d’historie et d’art en alba nia et dans les balkans.(librarie er nest Leroux. Paris 5 8 1935) ff.65-70 Ethem Bey Camii daha sonra başka eserlerde de incelenmiştir, böylece: Kr. Frasheri “Veshtrim mbi zhvilli min kulturor,arsimor dhe shoqeror ne tirane deri ne mesin e shek XIX. “Arsimi popullor”4, (1964) ff 56-85. daha sonra bu cami ile ilgili olarak yazılanlar: A.Meksi. Gj. Frasheri “Ar kitektura dhe restaurimi i xhamise se haxhi Ethem Beut ne tirane” “Mo numentet” tirane 1971,14.ff 125- 144 Gj. Frasheri S. Dashi “ Dy varre monumentale ne qytetin e tiranes” “ mjeshtrit dhe arkitektura popullo re” tirane 1976, ff 170-173 A. mek si “Ndertimet e klerit myslyman ne Shqiperi” ne studime historike Tirane 1 ( 1980) Michael kiel “ Ottoman arc hitecture in albania 1385-1912. Ne OİC research centre for islamic his tory, art and culture. İstanbul 1410- 1990
2) A.Degrand.Souvenirs Vs. sayfa 183
3) J. G. Von Hahn
4) Bu kısa şiiri ve arnavutça tercüme sini Zyber Bakiu vermiştir.
5) Hacı Ethem Bey ve Balkız’ın meza rınin üzerinde bulunan metinler daha sonraki sayfalarda yer alacaktır. Bu M. Kiel’den alınmıştır. Sayfa 253.
6) Hacı Ethem Bey ve Balkız’ın meza rı üzerinde bulunan metnin Arnavut ça tercümesi Haki Sharofi tarafından yapılmıştır. Michael Kiel’in yapmış olduğu İngilizce tercümeye de yer vermekteyiz. “His Excellencyüthe great Chief, Lord of good Deeds, Mol la Beg/ has made a life-giving place of player by laying its foundations/ The munificense of that generous, glorious and noble commander/ revi ved this town with the construction of this convent/By the completion of this doma he has become dignified, still/ he has not succesful ın comp leting the mineret but/ before he could complete and embellish (it) he set out to the Realm of Permanence/ May the Lord make his soul forever joyful and careferr in the gardens/ What an atractive and beautifying building announces that/in axhila rating place a grief allaying temple came into being/ Müznib (the sinner) has said the date of the founding of the mousque/This elegant mosque became a source of light for the eyes of the people of God”.
7) M. Kiel: sayfa 253 The benefac tor the pious founder, the mine of kindness Monla Beg has with since rity of purpose begun such a poius work/having completed the layin of the foundation and the building of the cupola/he could however not decorate the outside and the insi de/with prolongation of the lettee alif ı pronounced in God’s name the bejewelled date of his demise/ the bird of his soul has soared up to the pleasure-ground of the gardens/pra ised be god with his knowledge and high dignity and illustriouness /now his noble son haci beg has taken his Monla Beg’s place/he succeded in finishing this mosque’s minaret, its ornaments and the roof of its portico (so that now) the call to the Five (da ily prayers) is (can be) sung out. /as chronogram for each of them/This wonderfully decorated mosque with a high cupola spirit enlivening anno 1208 /having like (another) aya Sofia made this city beautiful anno 1236.
8) Hacı Ethem Beyin mezarı üzerinde bulunan kitabe 1972 yılında “Perbal limi” filmi çekimleri yapılırken Vlo ra’ya götürüldü, fakat bir daha geri getirilmedi.
9) A. Degrand. s. 180.
10) M. Kiel s. 252.
11) A. Meksi. Gj. Frasheri “Arkitektu ra dhe restaurimi i xhamise se Haxhi Ethem Beut ne Tirane” Ne “Monu mentet” 1977, sayfa 129.
12) E. Baglioni. tirana e dintorni. Al bania- Guida d’İtalia della consocia zione turistica italiana. Milano 1940 sayfa 151.
13) A.Degrand, aynı sayfa 180.
14)Mehmet Nuri Yılmaz, ” Barış İçin Diyalog-Dinlerin Bir Arada Yaşamaya Katkısı”, Cumhuriyet Üniversitesi Uluslar arası Sempozyum Tebliğleri, (12 Eylül 2002), Sivas, 2003, s.13.
15)İskender Mezbeğ, “Türk’ün Dini Hoşgörüsü ve Sırp Kilisesi”Erdem Dergisi, Cilt:8, Sayı:24, Ankara, 1996, s. 857.
16)Abdurrahman Küçük, “Türklerin Anadolu’da Azınlıklara Dini Hoşgörüsü”, Erdem Dergisi, Cilt:8, Sayı:23,Ankara, 1996, s. 555.
17) Ali Özkan, “Arnavutluk’un Üç Simgesi: Hacı Ethem Bey Camii, Saat Kulesi ve İskender Bey Heykeli”s.233-235
18) Alev Kâhya-Birgül, “Barış Kültürü İçin Hoşgörü”, Bilge, Ankara, 1998 Bahar 16, s. 71.
BALKAN YEMEKLERİ
13 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024