Türkiye’nin izlediği dış politika Arap coğrafyasında meyvelerini vermeye başladı. Bunun en güzel ve içimize mutluluk veren örneği B.M genel kurulunda Filistin için başını A.B.D ve İsrail’in çektiği ret cephesinin 9 oyuna karşılık, Türkiye’nin güçlü çaba sarf ettiği kabul cephesinin 138 kabul oya ulaşmasıydı. Aslında çekimserle de vardı ama onların çekimserlikleri ret oyu vermemek içindi… Dolayısı ile yaklaşık 190 ülke, Türkiye’nin bizzat içinde bulunduğu ve inanıyorum ki büyük bir kısmını da yönettiği Filistin’in B.M ye üye olmayan devlet statüsü kazanmasında haksızlık ve zulmün karşısında yer almış oldu.
Hiç kuşku yok ki B.M’den bu kararın çıkmasında, dış politikada stratejik derinliği olan yönetimsel anlayışının etkisi tartışılmaz. Bu sebeple başta Sayın Başbakan Erdoğan olmak üzere Dışişleri Bakanımız Davutoğlu ve ekibine ve bu güzide ekiple zulme, adaletsizliğe, baskı ve haksızlıklara karşı işbirliği yapan diğer tüm ülkelere saygı duymak, insanlık adına bir borçtur. İnanıyorum ki İsrail’in stratejik destekçileri de bu durumdan ve dünyanın Filistin meselesine olan yakın ilgisinden bir takım sonuçlar çıkaracaklar ve konu hakkındaki stratejilerini yenileme veya en azından yeniden gözden geçirme basiretini kısa zamanda göstereceklerdir. Umarız göstereceklerdir. Türkiye izlemeye çalıştığı politikalar ile hem bölgesinde hem de dünya da adalet ve hak üzere paylaşıma dayalı, demokrasiyi öne çıkaran, halkın iradesine dayalı söylemleri ön plana çıkarmaktadır. Bu durumu ile de etrafındaki halklardan her geçen gün destek almaktadır.
ORTADOĞU’DA BARIŞIN SAĞLANMASI
Ortadoğu’da barışın sağlanması ve kalıcı olmasının şartı, Halkların iradesinin egemen kılınması ve taraflardan her birinin birbirini anlayacak ortamlara yardımcı olması ile gerçekleşecektir. Gerçekten de Ortadoğu çok bilinmeyenli denklemler içermekle birlikte, soruna olabilecek çözüm mantığı, insanlık değerlerine yakınlığı derecesinde maksadına ulaşmakta şanslı olacaktır. İsrail, bölgede tehdit edilen bir ülkeymiş gibi kendisini göstermeye çalışsa bile, aslında kendisine ve halkına yönelen tehditten değil belki tepkiden ibarettir. İsrail yapması gereken 1967 sınırları temelinde kendi güvenliğini garanti edecek bir barışın tesis edilmesinde Filistin tarafından ve onun destekçilerinden güven artırıcı önlemlerin şartlarının oluşturulmasını temin etmektir. Başbakan Erdoğan’ın bölgenin 2008 yılındaki bölge olmadığını İsrail’e hatırlatması, 1967 yılını İsrail için en güvenli ve muzaffer yıl olarak işaret etmekte ve İsrail’e güvenli bir yaşam hakkını Filistin ile birlikte paylaşma zorunluluğunu hatırlatmaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu’ya bu kadar müdahil olması öncelikle kendi içi dinamiklerinin güvenliği, kendi ekonomisi, siyasi istikrarının devamı için gerekli ve yerindedir. Şam’da akan bir damla kan Anadolu coğrafyasında güçlü rahatsızlar yaratmaktadır. Suriye’den 100 binin üzerinde gelen mülteciler bunun büyük kanıtıdır. Aynı şey Körfez Savaşı sırasında da Kuzey Irak’tan Türkiye’ye olan 1,5 milyonluk sığınma hareketi ile de daha önce kendini göstermiştir. Türkiye’den Ortadoğu’ya aktif müdahalede bulunmamasını istemek bu saatten sonra Türkiye ve Türk menfaatlerini tanımamak, Türkiye’yi anlamamak ve insanımızın güvenliğine ve menfaatlerine bigane kalmaktır.
Bu açıdan bakıldığında hemen anlaşılacağı gibi, Filistin’in devlet olarak tarih sahnesinde İnşallah yerini alması, sadece İsrail için değil tüm bölge ülkeleri gibi Türkiye’nin güvenlik, barış ve refahına da önemli katkılar sağlayacaktır.
Filistin’in tarih sahnesine ilk adımını atışını şimdiden kutluyor ve Filistin devletinin asli sahiplerine “hoş geldin” diyorum…
BALKAN YEMEKLERİ
16 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024