Hep beraber 1918 yılının İstanbul’una gidelim, yaşananlara tarihin penceresinden bakmaya çalışalım. Çanakkale Savaşları’nda alınan büyük zafer, büyük Türk Milleti’nin ruhunda, yorgun bedeninde tam karşılığını bulmadan, 13 Kasım 1918’de Müttefik orduları, bir kini kusarcasına İstanbul’u işgal ettiler. Şanlı tarihimizin gri sayfaları olarak kabul edilen bu işgal, beş buçuk yıl sürdü
Tayfun Atmaca
Yaşadıklarımız bir daha yaşanmayacak anlamına gelmez. Buna hayatımızda defalarca şahit oluruz. Devletlerde insanlar gibi doğar büyür gelişir ve sonunda yok olurlar. Tarih sayfaları bu tür yaşanmışlıkların hikâyeleri ile doludur. Dikkat çekici olan yaşanan sıkıntıların üzerinden her defasında bir defa daha giderek, aynı oyuna gelmemektir. Yaşananlardan ders çıkarmaktır. Televizyonda seyrettiğim tarihi bir dizideki anlık bir sahne, hafızamda kalan birkaç tarihi görüntünün netleşmesine neden oldu. İstanbul’un işgali ve yaşananlar… İzlerken acı çektiğim sahnelerde, ecdadın asırlarca süren her türlü fedakârlıklarının sonucunda muhteşem bir fetih ile alınan İstanbul, düşman çizmelerinin altında can çekişiyordu. Araştırmacı ruhumu depreştiren bu sahnelerden sonra, geniş çaplı bir araştırma yapmaya karar verdim. Hep beraber 1918 yılının İstanbul’una gidelim, yaşananlara tarihin penceresinden bakmaya çalışalım.
ŞÜPHELER VE KARŞILIKLI SUÇLAMALAR
Çanakkale Savaşları’nda alınan büyük zafer, büyük Türk Milleti’nin ruhunda, yorgun bedeninde tam karşılığını bulmadan, 13 Kasım 1918’de Müttefik orduları, bir kini kusarcasına İstanbul’u işgal ettiler. Şanlı tarihimizin gri sayfaları olarak kabul edilen bu işgal, beş buçuk yıl sürdü. İşgal oyununda sahne alanlar arasında, İngiltere, Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri bulunuyordu. Yalnız bu oyuncular arasında özelikle İngiltere ve Fransa arasındaki İstanbul’u yönetmek ve tek söz sahibi olma mücadelesi, işgalin son günlerine kadar devam etti. Müttefikler arasında sadece kopmalar değil, giderek artan şüpheler ve yüksek sesle ifade edilen karşılıklı suçlamalar da meydana geldi.
KARMAŞIK BÜROKRASİ
Müttefikler tarafından 1920 yılından itibaren kurulan karmaşık bir bürokrasiyle İstanbul’u idare etme çabaları, vatansever Türklerin işine yaradı. Müttefik idaresinin yapısal zayıflıklarından yararlanarak Anadolu’ya silah ve insan kaçırma, bilgi toplama, yanlış bilgi verme ve suikast girişimleri gibi etkinliklerin sürmesine neden oldu. Müttefik askerlerinin İstanbul’dan çıkartılması fikri etrafında birleşen Türkler, birlik içerisinde kenetlenerek, kahramanlıklarını taçlandırdılar. Anadolu’ya açılan bir kapı olan Üsküdar bölgesi İtalyanların sorumluluğu altındaydı. İtalyan kontrolü İstanbul’un diğer bölgelerine kıyasla daha gevşek ve giderek daha hoşgörülü olduğu için, Üsküdar’dan Ankara’ya silah ve insan kaçırmak çok daha kolay oluyordu. İstanbul şehri ve batı bölgeleri ise Fransızların sorumluluğu altındaydı. Fransız-Türk ilişkileri, diğerlerine göre daha olumluydu. Bunun altında yatan sebep ise, İstanbul’da yaşayan Türk aydınlarının ikinci dillerinin Fransızca olmasıydı. Böylece aralarında bir diyalog kurulmasına imkân sağlıyordu. İngilizler kozmopolit Pera, Galata ve Şişli bölgelerini kontrolleri altında bulunduruyorlardı. Açıkçası İngilizler İstanbul’da bir diyalog kurmak için değil, savaş suçlusu ilan ettikleri bu ülkenin insanlarını cezalandırmak için bulunuyorlar ve bunu saklamak gereğini de hissetmiyorlardı.
MÜTTEFİK İŞGAL
Müttefik işgalini yaşamış olan İstanbullular genelde İtalyanları “centilmen”, Fransızları “zararsız”, Amerikalıları “tarafsız” ama İngilizleri “düşman” sözcükleriyle tanımlıyorlardı. Müttefik işgalinin ilk gününden beri İngiliz ve Fransızlar arasında devam eden güç mücadelesi Fransız Hükümeti’nin Müttefik birliklerinin (30 bin İngiliz, 18 bin Fransız, 2 bin İtalyan) bir tek komutana bağlı olması ilkesini kabul etti. Böylece, 1920 Haziranından itibaren Fransızlar İstanbul’da İngiliz hükümranlığını kabul etmiş oldular. Bunu fırsat olarak gören İngilizler, İstanbul’da daha rahat hareket ederek, baskı ve sindirme politikalarını en üst seviyeye çıkarma fırsatı buldular. Fakat Türk Milleti’nin azmi, kararlılığı ve yıkılmaz bir kale gibi birlik içerisinde kenetlenme içgüdüsü, İngiliz politikalarının hedefine ulaşmasını engelledi. Ve “Geldikleri gibi gittiler.” Çanakkale’de başlayan, Milli Mücadele’de artarak devam eden iman dolu Türk direnişinin altında yatan ana unsur, “Birlik ve beraberlik inancıdır.” Bu beraberliğe dün olduğu gibi bugünde çok ihtiyacımız var. Hızla yazılan dünya tarihi sayfalarında yaşayacaklarımızın bir daha “gri olarak” yer almasını istemiyorsak, Hacıbektaş-ı Veli’ye kulak vermek yerinde olacaktır. “Bir olalım, iri olalım, diri olalım”… Kalın sağlıcakla.
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce