Dört bir cenahımız hiddet dolu. Her bir yanımız nefret ve nerdeyse her anımız şiddet dolu. Hem de dopdolu. Ülkemizde an geçmiyor ki, biri bir diğerini tartaklamasın, vurmasın, dövmesin, sövmesin, öldürmesin. Bunlar gönlü hoş eden tavırlar değildir. Sırca sarayları tuzla buz ederler. Gönül, hiddet ve şiddetten beri olmak ister. Ancak o mecrada mutmain olabilir. O limanda kendisini güvende hissedebilir. O zaman huzuru her zerresiyle yudumlayabilir. Ancak o zaman dengede kalabilir. Gönlün istediği, insanların yaradılış maksatlarına uygun yumuşak, anlayışlı, sabırlı, hoşgörülü hal ve hareketler sergilemesidir. Bireyin kendinden başkalarına saygı duyması, kişiye özgü hak ve özgürlük alanlarına saldırıda bulunmamasını diler. Güçlünün güçsüzleri koruyup, kollaması, sevgi ve şefkatini esirgememesi insan olanlara yakışandır. Madalyonun insani yüzü budur. Diğer yüzünde ise gayri insanilik vardır. Hiddet ve şiddet insana yakışan, insancıl bir tavır değildir. Bir an önce hayatımızdan def edilmelidir. Toplumun en önemli arzu ve isteği bu yönde tezahür etmeli şiddete karşı hep birlikte tavır alınmalıdır.
SADECE ARZU ETMEKLE OLMAZ
Takdir edersiniz ki, öyle bazı şeyler vardır sadece istemekle, dilek ve temennilerle elde edilemez. Sadece arzu etmekle her iş tamam olmaz. Dilenen ve arzu edilenlerin toplum düzeninde yer edebilmesi, toplumsal alışkanlıklarımız arasına girebilmesi için daha fazla özveri, inanç ve fiiliyat gerektirir. Özellikle ülkemizde kadına reva görülen şiddet ötesi şiddetin engellenmesi, şiddetin her türünün şiddetsizliğe dönüşümü süreci bunların başında gelir. Dönüşüm bu istikamette olursa hayatımızın da dönüşümü inanılmaz ölçüde iyiye, güzele ve hayra doğru aynı istikamette olur. Böylelikle ömrümüzün yaşanır hale gelmesinin önünde hiçbir engel kalmaz. Hal böyle iken maalesef kadına şiddet alanında, ülke olarak utanç verici bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu söylemekte hiç bir beis yoktur. Dünya çapında yapılan istatistiklerde geldiğimiz nokta yüz kızartıcıdır. İlkel dediğimiz birçok Afrika ülkesi bile bu manada bizden çok daha üst sıralarda yerini almıştır.
Oysa kadın ifadesinin içeriğine baktığımızda, baş tacı analarımızı, biricik kızlarımızı, hayat arkadaşı eşlerimizi görürüz. Başlara taç edilmesi gereken güzelliklerin tümü bu tanım içerisinde karşılarlar bizleri. Onlar sevgiye ve şefkate muhtaçtırlar. Bu unutulmamalıdır. Kadına şiddet alanında unuttuğumuz, eşlerin de birilerinin kızları, biricikleri, üzerine toz konduramadıkları, kızlarımızın da biriciğimiz, üzerine toz konduramadığımız, birinin eşi, birilerinin anası olduğu, bacısı olduğudur. Asıl korkutucu olan bunları unutanların sayısının her geçen gün yadsınamayacak derecede hızla artış göstermesidir. Kanunların bu işin karşısında yetersiz kalması, istenilen ölçüde caydırıcı olamamasıdır. Hoş, bu iş kanunlara bırakılmadan, insani olarak halledilmelidir. Kadına şiddeti engelleme konusunda yasa yapmak bile esasına bakarsanız milli ve manevi değerlerimiz açısından, insan olmamız açısından fevkalade utanç vermekte. Bu utanç vesilesi iledir ki, ülkemizde her gün onlarca, belki yüzlerce kadın ve kızımız şiddet ayıbına maruz kalıyor. Hatta birçoğu hayatlarını kaybediyor. Sakat kalıyor. Böyle bir şeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Her sorunun şiddet olmadan da bir çözüm yolu mutlaka vardır. Öncelikle bayanların, karşı cinsin insan olarak kabul edilmesi bu yolda atılacak ilk ve en önemli adımdır. Kadınlar, kızlar, hanımlar, bayanlar adına ne derseniz deyin,“beyler” onlar önce en az sizler kadar insandır. İnsan. Onu yaratanla seni yaradan birdir. Hak ve hukukuna saygı göstermek başta gelen şiar olmalıdır. Bireysel ve toplumsal huzurun olmazsa olmazı, mutluluğun, saadetin sırrı esasen burada gizlidir.
HABERLER
19 saat önceHABERLER
19 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce