İkinci kuşaklar markalaşma ve tasarım yolunda koşuyor

7 Mayıs 2024 - 21:00

İkinci kuşaklar markalaşma ve tasarım yolunda koşuyor

İkinci kuşaklar markalaşma ve tasarım yolunda koşuyor
Son Güncelleme :

06 Şubat 2012 - 22:00

395 okuma
(Last Updated On: 03/09/2020)

ikinci-kuaklarKuyumculuk sektöründe moda ve tasarım denilince, akla gelen markaların başında gelen Fagold Mücevher, geniş bir dağıtım ağına sahip. New York’ta Vorldgold Jevellery ve Dubai’de mümessilliği ile dünya markası olma yolunda ilerliyor. Homeros temalı Mücevher Tasarım Yarışması ana sponsoru olan Fagold  Mücevher’in, genç Yönetim Kurulu Üyesi Necip Karakaş’ın yoğun günlerinin birinde konuğu oluyor ve  ikinci kuşak olarak kendilerini ispatlamak ve  başarılı olmak için yoğun bir şekilde çalıştıklarını  görüyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

Fagold marka olarak bu noktaya nasıl geldi anlatır mısınız?

 

Fagold yaklaşık 40 yıllık bir firma. Amcalarım Yaşar Karakaş, Ümit Karakaş ve babam Ahmet Karakaş birer asker çocukları tarafından kurulmuş olan bir firma.  Dolayısıyla kuyumculuk babadan geçme değil, dedemiz, sadece “eliniz bir sanat tutsun ve kolunuza bir altın bilezik takın” sözünü aşılamasıyla birlikte gerçekten altın bilezik işine girmişler. Önceleri Kemeraltı’nda çırak olarak işe başlıyorlar. Karataş’ta bulunan ufacık evlerinde hasta babaanneme bakma görevini dedem üstlenir. O zor günlerde dedem hem annelik hem babalık görevi yapar.  Durumları o zamanlar çok iyi değilmiş. Babamın her zaman söylediği ve benim çok beğendiğim, ”Biz sıfırdan gelmedik, eksi’den geldik, sıfırdan gelenlerle karıştırmayın ” sözünü söyler. Böylece 3 kardeş, 40 sene önce kurulan bir firmayı bu günlere getirdiler. Sonra büyük amcamızı kaybettik. Ondan sonra bir ayrılık oldu ve şirketimiz ikiye bölündü. Amcamın oğlu başka bir yerde başladı, biz başka bir tarafta. 40 sene sonunda firmamız İzmir’in en büyük toptan firmalarından, hatta en büyüğü oldu diyebilirim.

 

Yeni kuşak olarak neler yapıyorsunuz?

 

Genç nesil olarak amcamın iki oğlu ve babamım temsilcisi olarak ben işin başına geçtik. Hepimiz yurtdışında okuduk. Ben kuzenimle birlikte New York’ta, diğer kuzenim de İtalya’da okudu. Ben uluslararası işletme ve ekonomi okudum. Sonra New York’ta, takı tasarım ve değerli taşlar, pırlanta, elmas, üzerine kurs ve programlar alıp kendimi bilgiyle doldurdum. Ayrıca New York’ta ofisimiz olduğu için taş alımı satımı olarak ticarette yaptım ve kendimi orada pişirdim ve İzmir’e hazır bir şekilde gelmiş olduk. Bir buçuk seneden beri İzmir’de çalışıyorum. Pırlanta ve elmas biriminin sorumlusu tamamen bana ait. Diğer kuzenlerim ise, şirketin başka bölümlerinde. Birisi denetleme, diğeri de 14 ayar bileziğe bakıyor.

 

BÜYÜK PATRONLARA KENDİMİZİ İSPATLAMAYA ÇALIŞIYORUZ

 

Hepimiz bir yere geldik ve sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir anlamda büyük patronlara kendimizi ispatlamaya çalışıyoruz. Aynı zamanda benim kendimle de olan bir kavgam, “İlk önce kendimi, kendime ispatlayacağım, sonra babama ispatlayacağım” diye.

 

İzmir’e döndüğünüz zaman ilk önce neler yaptınız?

 

Bizim işimiz toptan ve bizim müşterilerimiz kuyumcu ama asıl son kullanıcılarımız kadınlar oluyor. Dolayısıyla işe biraz ticari değil de daha çok moda tarafından bakma zamanı diyorum. Çünkü sektörde önde giden branşların başında pırlanta ve elmas olarak moda ile paralel çizgide yürümesi lazım. Görsellik bu noktada önem taşıyor. Tabi işçilik de çok önemli. Bu yüzden ustalarımızı ince eleyerek, sık dokuyarak seçiyoruz. İlk önce işe yarışma yapalım önerisiyle başladım.

 

TAKININ TEN İLE BULUŞMASI

 

Fagort olarak “takının ten ile buluşması” adlı bir yarışma yaptık. 9 Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi ve taş metal bölümünde yapılan yarışma, aynı zamanda öğrenciler  için tez projesi oldu. 50 öğrencimiz katılım yaptı ve üçer tasarımdan elimize 150 tasarım geçmiş oldu ve çok memnun kaldık. İlk üçe giren öğrencilerimize ödüllerini verdik ve kendilerini taş sertifikaları programlarına yönlendirdik. Eğitimlerini aldılar ve şu anda çoğu bizimle birlikte çalışıyorlar. Biz de tasarım ekibimizi geliştirmiş olduk. Şu anda sırf benim bölümüm de 3 tane tasarım ekibim var. Ayrıca yarışmalardan aldığımız tasarımcılarımız öbür bölümlerimize tasarım hizmeti veriyorlar. Toplam fabrikada çalışan sayımız 150. Ama tasarım olarak 6–7 kişi hizmet veriyor.

 

Sertifikaların özelliğinden bahsedebilir misiniz?

 

Belçikalı bir taş laboratuar firması ile iş ilişkilerimiz var. Bütün pırlanta ve elmas firmaları alıcılara kendi markasının sertifikalarını veriyor. Ancak bunun hiçbir geçerliliği yok. Biz Fagold olarak Belçikalı bir taş laboratuar firmasıyla bir anlaşma imzaladık. Dedik ki,”Bundan sonra Fagold’dan alınacak ve sattığımız her ürüne sizin sertifikanızı talep ediyoruz”. Örneğin müşterimiz, Türkiye’nin herhangi bir kentinden aldığı ürünü o sertifikayla birlikte Paris’e götürdüğü zaman,  Paris’teki mücevherci o ürünün sertifikasına bakarak, “Tamam bu sertifika geçerli” diyebilsin. Bizim şu anda yaptığımız anlaşmaya göre, pırlantalarımızın dünyanın her yerinde geçerli olan sertifikaları vardır. Ayrıca biz taşları değerinde veriyor ve değerinde geri alıyoruz. Bu da kadınlara avantaj sağlıyor. Bayanlara tavsiyem; kesinlikle uluslararası sertifikası olmayan pırlanta almasınlar. Bunu kuyumcuların verdiği kart sertifika ve ya süslemeli kendi markasının olduğu sertifikalarla karıştırmasınlar. Fagold, dünyanın her yerinde geçerli ve Fagold güvencesi altında iki sertifikamızı birden sunuyoruz.

 

Sektörde bir ilke imza attınız diyebilir miyiz?

 

Bu kadar büyük firmalar arasında yapılmış bir ilk olduğunu söyleyebilirim. Bu uygulamanın bizi pazarlama ve ticari olarak da en az 10 basamak yukarı atlatmıştır.

 

Yeni trendler neler, yatırım amaçlı hangi ürünü işaret edeceksiniz?

 

Yeni trend pırlanta ve elmas diyebilirim. Pırlanta fiyatları bu aralar yukarılarda olduğu için aldıkları zaman kar da edebilirler. Ancak yatırım aracı olarak her zaman altın diyebilirim.

 

Özellikle ikinci ve üçüncü kuşakları başarılı buluyor musunuz?

 

Aile şirketleri olarak problem sadece Türkiye’de değil. Dünya’nın geneline bakacak olursak, aile şirketlerinde ikinci kuşağa geçerken çok büyük bir başarısızlık oranı görüyoruz. Aynı zamanda ikinciden üçüncü kuşaklara geçerken başarısızlık oranı çok daha fazla artıyor. Dördüncü kuşağa geçen şirket ise, dünyada yok denecek kadar çok az.

 

Problem nerede sizce?

 

Burada aile şirketlerinin problemi ikinci kuşağı yeteri kadar şirkete hazırlayamıyorlar. Yani markaların önüne kişiler geçiyor.  Eski mantık ve yeni mantık olarak değişimi ile birlikte kuşak çatışmaları ve fikirlerin örtüşmemesi diyebilirim. Örneğin babamlar televizyonun olmadığı radyo dönemlerinden gelmişler. Biz şu anda bilgisayar dönemindeyiz ve internet ile dünyanın her yerinden ticaret yapabilecek konuma geldik. Babamız ve dedelerimizin yaptıkları ticaret sadece kendi çevresi ile olmuştur. Bir de ulaşabildikleri çevresiyle masa başında fizik gücüyle yapılan ticaret olmuştur. Ancak her iki kuşağın da kendine göre doğruları olduğunu kabul etmeliyiz.

 

KALBİNE HÜKMEDEMEDİĞİNİZ İNSANIN BEYNİNE HÜKMEDEMEZSİNİZ

 

İkinci kuşakların marka olma yolunda ilerlediğini de görüyoruz değil mi?

 

Kesinlikle. Markalaşma ve tasarım yolunda diyebiliriz. Günümüz de tasarım vazgeçilmez oldu ve tasarım pastadan çok önemli bir payını almaya başladı. Kalbine hükmedemediğiniz insanın, beynine hükmedemezsiniz diye bir söz vardır.

 

Sektörde sıkıntılarınız var mı?

 

En başta gelen sıkıntılarımız,  ÖTV’nin yüksekliği sıkıntı yaratıyor diyebilirim. Sonra kopyalama ve merdiven altı firmalar piyasayı bulandırıyor. Kuyum sektöründe Türkiye’nin İtalya’dan sonra ikinci sırada bulunduğunu unutmamak lazım. Bu nedenle devletin kuyum sektörüne biraz daha önem vermeleri gerekiyor. Çünkü kuyum sektörü Türkiye’de çok iyi gitmiyor. Gelişiyor ama çoğu kuyumcu kapatıyor. Hiçbir kuyumcu pazarlama yapamıyor ve müşteriyi içeriye çekemiyor. Bunu büyük firmalar düşünüyor. Bu noktada çözüm, ya kendileri marka olacak ya da güçleri yoksa güçlü bir markayı arkalarına alacaklar başka çareleri yok.  Şuanda altına yatırım yapma dönemindeyiz. Çünkü gayrimenkulün değeri düşüyor ve altının değeri yukarı çıkıyor. Anadolu’daki kuyumcular kan ağlıyor ama biz marka olma yolunda ilerlediğimiz için Fagold markası güvencesinde kendi müşterilerimizi ve kendi çalıştığımız firmaları da yukarı taşıyoruz. Böylece bir marka desteğini arkalarına alan firmalar karlı çıkıyor diyebilirim.

 

Sponsorluğunuzdan da bahsedebilir misiniz?

 

Bu yıl JWEX Fuarının 4. sü düzenlendi. İlk düzenleneceği yıl, Gençiz Fuarcılık Genel Müdürü Osman Gencer, bize projesinden bahsetti. Biz Osman Gencer’e çok inandık ve Fagold olarak ana sponsor olalım ve bizim desteğimizle bu fuar bir yerlere gelsin istedik. Böylelikle üç yıldan beri ana sponsor olmaya başladık. İlk yıl ses getirdi iş getirmedi. İkinci yıl ses getirdi iş getirmedi. Ama üçüncü yıl hem ses getirdi hem de iş de getirmeye başladı. Geçen yıl çok başarılı bir fuar oldu ve ticaretimize de ciddi boyutlarda yansıdı. Bu yıl ise, sesi çok daha önceden gelmeye başladı. Ama ana sponsorluktan çekildik, çünkü fuar amacına ulaşmış oldu. Bu yıl takı tasarım yarışmasına sponsor olduk. Dünyada birçok kuyumculuk fuarlarına katıldım.  Hiç bir sektörden birinin ana sponsorluğu yok. Olmamalı da çünkü diğer firmaları ve o fuarın gelişimini de etkiler. Yani bir anlamda kendinize özel bir fuar yapıyor havası yaratır. Bu kez geri adım atmamızla birlikte İstanbul’dan birçok firma katılmaya başladı. Artık fuar Fagold’un yörüngesinden çıktı. Dolayısıyla Gençiz Fuarcılık bize Homeros tasarım yarışması sponsorluğunu layık gördüler.  Yarışmanın jüri üyesi olarak fuarla ilgili güzel şeylerin ortaya çıktığını  görüyorum. Çünkü İstanbul’dan daha da büyük firmalar gelmeye başladı.

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.