Bu yazının başlığı evvelki gün CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı İçişleri Eski Bakanı Beşir Atalay’ın Deniz Feneri davasında köstebeklik ettiği iddiasıyla ilgili değil. Eğer yargı sağlıklı işlerse o konuda gerçekleri elbette ortaya çıkaracaktır. Yargıda süren bir konu olduğu için fikir yürütmek istemiyorum. Rahmetli Dr. Necip Hablemitoğlu’nun “Köstebek” isimli kitabındaki bir ifadesinde ; “Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!” diyor. Bir başka yazısında da “Gündemi istedikleri gibi değiştirme gücüne sahip etki ajanı gazetecilerin, politikacıların, akademisyenlerin ve işadamlarının güdümündeki Türkiye’nin, ulusal çıkarlara dayalı politikalar üretmesi ve uygulaması olanaksız hale getirilmiştir diyor. Bu sözü yıllar öncesinde zamanın İçişleri Bakanı Sn. Sadettin Tantan’da söylemişti. Bazı yerli ve yabancıların kişilerin “Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir” sözlerini hatırlayınca irkiliyorum. Bu noktada kızılması gerekenler, safça veya haince kullanılanlardır. Bölücü Kürt terörünü kınayamayan ve hatta BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, 2011 Temmuz ayında, 8 askeri şehit eden PKK’lı canlı bombaya yönelik “PKK’ya, terörist dememizi beklemeyin onları kendi cephemizden kahraman olarak görüyoruz” sözleri ve BDP’lilere göre “Türkiye tek Başbakanla yönetilemiyor” demeleri hatırlanacak olursa işin önemi daha iyi anlaşılabilir. Sn. Hablemitoğlu bir yazısında da “Türkiye’de istihbarat kuruluşları, Almanya’nın Türkiye içindeki Beşinci Kol faaliyetlerinin farkında mıdırlar? Elbette ki evet!.. Ne var ki, önlem alınamamaktadır. Önlemden vazgeçtik, kamuoyu bilgilendirilememektedir” demektedir. Gelmek istediğim nokta burası. Yıllardır bu konuda yazılar yazmış, kitaplar yayınlamış olmasına rağmen Alman Vakıfları bugüne kadar faaliyetlerini rahatça sürdürdü. Dışişleri Bakanı Davutoğlu her ne kadar Başbakan Erdoğan’ın ”Alman Vakıfları’nın terör örgütlerine para aktarıldığı” gibi bir ifadesinin olmadığını dile getirse de, geçenlerde Sn. Başbakanımız, bazı belediyeler aracılığıyla terör örgütü PKK’ya kaynak aktarıldığı iddiasıyla Alman Vakıflarını gündeme getirince konu Türkiye’nin gündemine girdi.
ALMAN İSTİHBARATI
Alman istihbaratının en faal olduğu ülkelerin başında Türkiye’nin bulunduğu iddiaları çokça dile getirilmişti bir zamanlar. Dikkat ederseniz Alman istihbarat örgütünün adı kamuyounda çok konuşulmaz ve bilinmez. Ama KGB’sinden CİA’sına MOSSAD’ından, El Muhaberat’ına hepsinin ismini biliriz. Oyunu kuralına göre oynadıkları ve kolay kolay açık vermedikleri bir gerçek. İkinci Dünya Savaşı sonrasında eski Alman istihbaratçılarının Amerika Birleşik Devletleri istihbaratına katkısını konuyla ilgili olanlar çok iyi bilir. Bunlardan en önemlisi ünlü Alman istihbaratçısı Reinhard Gehlen’in çalışmalarıdır. Amerikan Stratejik Hizmetler Bürosu ve CIA bünyesine faaliyet gösterecek olan Gehlen istihbarat örgütünün ilk kadrosunda 350 eski Alman ordu istihbarat elemanı yer alıyordu… Türkiye’de yerel bazı gruplarla irtibat ve işbirliği içinde oldukları değerlendirilen yabancı istihbarat servislerinin hükümet tarafından isim verilerek dile getirilmesi bıçağın kemiğe dayandığının işaretidir. Hükümet bununla yetinmeyip terör örgütü PKK’yla mücadelede bilgi paylaşımında bulunmayıp, örgüte kaynak sağlayan ülkeler ile vakıf ve dernekleri deşifre etmeye karar vermiş. Bu bağlamda 14 Avrupa ülkesini takibe almış. Bunlar Almanya, Yunanistan, Romanya, Hollanda, İtalya, İngiltere, Fransa, Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç, Finlandiya, İspanya, İrlanda olarak gazetelerde yer aldı.
Sn. Başbakan bununla kalmayıp, Türk düşmanı Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türkiye’ye yönelik tehditvari konuşmasına karşılık, “sen kendine çeki düzen ver, böyle 3-5 yanlı siyasi liderlik olmaz”, batıya da “Yıllarca sömürdüler şimdi yine pırlantaya, petrol kuyularına nasıl el koyarız hesabındalar sefaleti gördükleri yok. Sonra obez oluyorlar” diye tepki vermesi çok yerinde ve haklıydı. Gerçekten yıllarca onlar sömürdükleri halkları sefalet içinde her türlü rezilliğe mahkum ettiler. Yetmedi özgürlük getiriyoruz diyerek ülkelerini işgal ettiler, milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular. Bugüne kadar doğru düzgün bir işe yaramayan sadece güçlünün haklı olduğu Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın işleyişindeki çarpıklığın giderilmesi için söyledikleri de insanlık vicdanının sesiydi .
ARAŞTIRMA-İNCELEME
4 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
6 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
6 gün önceHABERLER
8 gün önceHABERLER
13 gün önce