Kosova’da 11 Haziran’da yapılan erken genel seçimler genel anlamda sakin ve uluslararası meşruiyeti yüksek nadir seçimlerden bir tanesi olarak siyasal tarih içinde yerini aldı. Yaklaşık 3 yıllık bir zaman zarfında PDK ve LDK koalisyonuyla yönetilen Kosova, Sırp Belediyeler Birliğinin Kurulması, Karadağ ile sınır antlaşmanın meclisten geçirilememesi, ordunun kurulamaması, ekonomik darboğazlığın bir türlü aşılamaması ve koalisyon içindeki çatlaklar ve çıkar çatışması sonucunda bizzat koalisyon ortağı olan PDK tarafından hükümet düşürülerek seçime gitmek durumunda kaldı.
Sırbistan’dan ayrıldıktan 17 yıl sonra yapılan seçimlerde mücadele eden tarafları şöyle özetleyebiliriz. Bir yanda PDK (Kosova Demokratik Partisi) önderliğinde AAK (Kosova’nın Geleceği için İttifak) ve NİSMA (Kosova için İnisiyatif) partilerinden oluşan PAN koalisyonu ya da ‘Savaş Kanadı’, diğer yanda LDK (Kosova Demokratik Birliği) önderliğinde AKR (Yeni Kosova İttifakı) ve Alternatif Partisi’nin oluşturduğu ‘Barış Kanadı’ koalisyonları yer alırken, nispeten yeni bir parti olan ve daha çok genç kuşağı temsil eden VV, Vetevendosje (Kendin Karar Al Hareketi) üçüncü bir tarafı temsil ediyordu.
Bir önceki hükümette Kosova’yı beraber yöneten PDK ve LDK Kosova’nın en önemli partileri olarak öne çıkmaktadır. Resmi ve kesin olmayan seçim sonuçlarını baktığımız zaman PAN koalisyonu yüzde 33,9 ile 39 milletvekili, VV yüzde 27 ile 31 ve LDK koalisyonu yüzde 25 oy ile 30 milletvekili çıkardı.
Seçime katılan partilerin geçmişini baktığımız zaman PAN koalisyonunu oluşturan partiler eski UÇK ordusundan çıkan kişilerin hakim olduğu partilerdir. Başka bir deyişle 1999 yılı sonrası UÇK’nın güçlü bölge komutanları partileşmeye giderek hem kendi aralarında anlaşmazlık yaşamışlar hem de Kosova’nın devletleşme sürecinde kritik ve temel pozisyonlarda bulunmuşlardır. Dolayısıyla PAN koalisyonu doğrudan eski ordu kanadını oluşturduğu için doğrudan bu fikir ve felsefeden beslenmiştir.
Diğer yandan LDK Kosova’nın ilk cumhurbaşkanlığını yapmış İbrahim Rugova’nın kurduğu partidir. AKR de aynı şekilde LDK felsefine yakın bir parti olarak kendini tanımlamıştır.
Bu seçimlerde en merak edilen partilerin başına (VV) Vetevendosye (Kendin Karar Al Hareketi) geliyordu. Zira 2014 yılında belediye seçimlerinde başkent Priştine’yi yönetme hakkını kazanmış ve genel anlamda halk bu belediyeden memnun kalarak 11 Haziranda da başkentte oyların yüzde 41’ni bu partiye vermiştir. Ulusal anlamda henüz yönetim tecrübesi olmayan VV oldukça popülist ve halkın dilinde konuşan demokratik sol bir parti olarak kendini tanımlamaktadır. İnsan hakları, eşitlik ve sosyal adalet söylemlerini benimseyen VV Avrupa’daki demokratik sol partilere benzemektedir. VV’nin lideri olan Albin Kurti çok genç yaşta henüz üniversitenin ilk yıllarında 1981 yılında Sırp işgaline karşı öğrenci gösterilerini organize eden kişilerden birisi olarak bilinir. Daha sonra 1999 yılında UÇK siyasi bürosu müdürü Adem Demaçi’nin yardımcısı olarak görev yapmıştır. 1999 yılında Sırplar tarafından tutuklanmış ve Sırbistan’ın en ağır hücrelerde hapis yatmıştır. Uluslararası gözlemcilerin baskısıyla savaştan sonra serbest bırakılmıştır. Daha sonra 2006 yılında başlayan Kosova-Sırbistan doğrudan görüşmelerine itiraz etmiş ve Kosova-Arnavutluk fikrini savunarak kamuoyu oluşturmaya başlamıştır. Böylece VV yakından takip edilmeyi hak eden önemli siyasal güçlerden bir tanesidir.
Kosova’daki siyasal sistem hakkında analiz yaptığımızda azınlıkların da sistem içindeki yerini göz önünde bulundurmamız gerekir. Zira Kosova anayasasına göre Kosova meclisinde 120 milletvekilinden doğrudan 20 sandalye azınlıklar için ayrılmış durumunda. Bu 20 sandalyeden 10’u Sırp azınlığına geri kalanı ise Türk, Boşnak, Goran ve Romanlar gibi azınlıklara tahsis edilmiştir. Nüfus oranıyla baktığımız zaman oldukça yüksek olan bu oran nüfusun gerçek yapısıyla örtüşmemektedir. Zira 2013 yılı nüfus sayımına göre Kosova’da Sırpların nüfusu yüzde 3 civarında, diğer azınlık halkların ise yüzde 1’i geçmemektedir. Birçok kere azınlık milletvekilleri hükümet kuruluşu esnasında halkın istemediği partilerin yanında yer alarak aslında gerçek halk iradesinin tecelli etmesine mani olmaktadırlar.
11 Haziran seçimlerinde tartışılan önemli konuların başında Muhafazakar Müslümanların kime oy vereceği meselesi gelmiştir. Burada kullandığımız Muhafazakar Müslüman terimi ile şuurlu Müslümanların içinde yer aldığı geniş bir kesimi kasdetmekteyiz. Zira gerek PDK gerekse LDK, geçmiş yıllarda Müslüman muhafazakarlara karşı tutumlar ile ciddi olarak eleştiri almaktaydılar. Başta başörtü meselesi olmak üzere kapalı kadın öğretmenlerin kamu okullarında çalışamaması ve genç kızların kapalı olarak okula gidememeleri yüzde 96’sı Müslüman olan nüfusu ciddi anlamda endişeye sevk etmiştir. Bu tutumlara karşı tepki olarak oluşturulan İslami tandanslı değişik partiler, geçmiş yıllarda başta PDK olmak üzere değişik partilerle koalisyonlar yaparak Müslümanların oylarıyla meclise girmişler fakat bu vekiller Müslümanların davasını savunmada herhangi bir uğraşta bulunmamışlardı.
Bu seçimlerde Ferid Agani’nin başkanlığını yaptığı Adalet Partisi, PDK koalisyonuna girerek Müslümanların tepkisini çekti. Sağlık Bakanlığı yapan Agani’nn partisinin adayları meclise giremediler. PDK’nın altında yarışan diğer önemli bir aday ise Türk kamuoyunun yakından tanıdığı Hacı İlyazi’nin gelini Meryem Uka’dır. Uka da bu seçimde meclise girme hakkını kazanamadı.
Adalet Partisinden memnun olmayan Süleyman Çerkezi önderliğinde oluşturulan Adalet Hareketi LDK koalisyonuna girdi fakat herhangi bir milletvekili çıkaramadı. Bu parti altında iki başörtülü bayan aday olmasına rağmen ikisi de güvenoyu alamadı. Bu sırada dikkat çekici bir aday ise geçen seçimlerde kadınlar arasında en fazla oyu alan adaylardan olan Labinote Demi-Murtezi idi. Murtezi de bu sefer meclise giremedi. Müslümanların yakından tanıdığı dikkat çeken bir diğer isim ise mevcut Kosova müftüsünün öz kızıdır. O da LDK koalisyonu altında yarışa katılmış ve yeteri kadar oy toplayamamıştır.
Öte yandan herhangi bir koalisyon ortağı olmayı kabul etmeyen ve Gezim Kelmendi’nin başkanlığını yaptığı Fjala (Söz Partisi) oyların yalnız % 1’ni alabildi. Bu arada Kelmendi’nin her platformda Türk-Kosova işbirliğini savunan nadir siyasetçilerden bir tanesi olduğunu belirtmek gerekir.
Müslüman adayların bu seçimlerde bu kadar başarısız olmalarının şüphesiz en büyük sebebi daha önceki hükümetlerde, başta başörtü davası olmak üzere herhangi bir başarıyı yakalayamamalarıdır. Bunun yanında Kosova’daki Müslüman seçmenlerin büyük bölümü Vetevendosye’ye oy vereceğini açıklamıştı. Zira seçim propagandaları esnasında VV lideri Kurti’nin iftar programlarında katılması ve kendisinin başbakan olması halinde hiç kimsenin kılık kıyafetine, dini yaşayışına veya siyasal görüşüne karışmayacağı sözünü vermesi Müslümanlar arasında büyük bir sempatinin oluşması için yeterli olmuştu.
Sonuç olarak bu seçimlerde Kosova halkı verdikleri oylarla siyasi sahada önemli değişikliklere yol açmıştır. Halk eski koalisyon ortaklarını cezalandırarak, artık milliyetçilik, savaş nostaljisi gibi söylem ve propagandalara rağbet etmeyerek bilinçli bir şekilde oy verdiğini göstermiştir. Balkanlarda AB’ye vize serbestliğine sahip olmayan tek ülke statüsünde olan Kosova’lı siyasetçilerin başarısızlıklarını ve ekonomik açmazlarını adeta cezalandırmıştır.
Diğer yandan Muhafazakar Müslümanlar diye tanımladığımız kitlenin de bu sefer İslam adına oy isteyen adaylar yerine ulusal partilere oy verdiği görülmüştür.
HABERLER
4 gün önceHABERLER
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
12 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önce