Tophane’de bir süredir “sanat galerileri” gibi, kültüre, yaşama, yaşam sevincine dönük faaliyetler yoğunlaştığı için o mahallede yaşayan insanlar rahatsız olmuşlar ve bir sanat galerisinin “açılış kokteylini” bahane eden bir güruh orayı basmış ve taşla, sopayla, bıçakla katılımcılara saldırmış. Yetmezmiş gibi medyaya onları burada barındırmayacaklarına dair demeç veriyorlar. Sanki dağ başında eşkıya bunlar. Bir grup sanatçı ve aydın Tophane’de yaşanan saldırıyı kınadı. Açıklamada yaşananların Sivas katliamını hatırlattığı belirtilirken sanatçı Bedri Baykam, “Bu suçlular hüküm giymezse, bundan güç alarak tehlikeli heveslerini tekrarlama girişiminde bulunabilecektir”dedi. Sanat Galerileri Derneği Başkanı Doğan Paksoy ise “İstanbul’un Kültür Başkenti olduğu bir dönemde bunların yaşanması çok manidar” diye konuştu. Kültür Bakanı Günay, “Bu tür yakışıksız olaylarla İstanbul’un imajının gölgelenmesine izin veremeyiz, kimsenin bir Anadolu kasabasında yaşadığı hayat tarzını İstanbul’a dayatmaya hakkı yoktur” demiş. Aynı şekilde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da saldırıları kınayarak bu konudaki tepkisini dile getirmiş. Hükümet ve muhalefet yetkililerinin konuya duyarlı yaklaşımı görevini savsaklama eğiliminde olan mahalli görevlilere ve tekrar aynı suçu işleme hevesinde olanlara gerekli uyarıcı etkiyi yapmıştır tahmin ediyorum.
HER ORTAMDA HOŞGÖRÜ
Her ortamda hoşgörü lafı ağzımızdan düşmüyor ama hayata baktığımızda gerçekle ne derece örtüştüğünü takdirlerinize sunuyorum. Bir yanda terörist başıyla pazarlıklar yürütülüyor, DTP’lilerin hakarete varan ve tehdit içeren sözlerine tahammül ediliyor, cemaati dahi olmıyan kiliseler yeniden ihya ediliyor, Sümela’da Pontus haritalı tişortlarla Yunanistan ve başka ülkelerden gelen Rumlar ve Akdamar’da Kanada’dan, Amerika’dan gelen Ermeniler ayin yapıyor, bazıları Ayasofya’da Hıristiyan ayini yapmayı hayal ediyor, öte yanda İstanbul’un göbeğinde bir sanat galerisinin açılışı içki içiliyor diye taşlı sopalı saldırıya uğruyor. İnsanlar dövülüyor, yaralanıyor öldürülmekten zor kurtuluyor. Ama biz hoşgörülü bir millet olmaktan bahsederek övünüyoruz. Nurullah Ataç’ın “Cahillere kızmam ama mütecaviz cahillere çok kızarım” dediğini yazmıştı geçen gün Mehmet Barlas. Bu olayın üstüne cuk oturdu. Bir kısım Dangalaklar kendini hakim-savcı yerine koyar, kimi Allah adına fetva verip ahkam keser, kimi kanun deyip kraldan çok kralcı olur, kimi de polis yerine mahallede racon keser her işe maydanoz olur. Bu tip saldırganların kendileri her haltı karıştıran, ama kendi yaptıklarını unutup, sudan bahanelerle insanlara saldıran tiplerdir. Yaptıkları hiç bir şekilde mazur görülemez, kabul edilemez. Cahilliğin, barbarlığın, ötekini kabul edemezliğin, aşağılık kompleksinin ve kıskançlığın bir dışavurumundan başka bir şey değildir. Ortaçağ bağnazlığında yaşayan bu tiplerin iç dünyalarının ne kadar karanlık olduğunu unutmayalım.
“Hoşgörü”yü , “ifade özgürlüğü”nü, “sanata saygı”yı hepimiz çok savunuruz da ne kadar gerçeği ifade ettiğini de düşünsek iyi olur…Bazıları sürekli her konuda devleti suçlamakta, seçkinci rejimden bahsetmekteyken insan yapımızın bu konudaki kodlarının yüzyılların birikimiyle nasıl şartlanmış olduğunu görmezden geldiğini artık idrak edelim. 1920’lerin tüm olumsuz koşulları ve bin bir türlü zorluklarla Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde oluşturulan Türkiye Cumhuriyet rejiminin ne kadar önemli ve büyük bir aşama olduğunu anlayın artık
HABERLER
5 saat önceHABERLER
6 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce