Siyasi risk uzun süredir gündemde yer işgal ediyor. Buna son dönemde artan terör olayları ve güvenlik riski, bunun paralelinde tırmanan siyasi gerilim ve bir türlü ortaya net bir model konamayan koalisyon görüşmeleri de eklenmiş durumda. Bu da uzun vadeli belirsizlik ortamı çerçevesinde risk algısını yükselttiğinden dolayı, bir türlü düşmemiş olan borçlanma maliyetlerinin yükseliş eğiliminde olduğunu görüyoruz. Mevcut durum Türk lirasının ve Türk lirası cinsi varlıkların günden güne cazibesini yitirmesine neden oluyor. Hal böyleyken, dışarıdan gelebilecek rüzgârların ekonomimize etkisinin de fırtına seviyesinde olması ihtimali son derece kuvvetli. Erdem Başçı’nın Eylül’de olması beklenen FED faiz artırımına karşı hazırlıklı olduklarını belirtmesi, güzel bir haber. Ancak “para politikalarında sadeleştirme” adı altında olacak düzenlemelerin ve Merkez Bankası’nın ABD’deki gelişmelere paralel olarak ne gibi müdahaleler yapılabileceği konusundaki ayrıntılar çok fazla su yüzüne çıkamadı. Aynı zamanda enflasyon beklentileri konusunda da iyimser bir Merkez Bankası görüyoruz. Yılsonu enflasyon beklentisi orta noktası 0,1 puanlık bir oynama ile yüzde 6,9’a yükseltildi. Ancak gıda enflasyonu beklentisi yüzde 9’dan yüzde 8’e çekildi. Bu da kur hareketlerinin gecikmeli etkisinin enflasyonda iyileşmeyi sınırlandıracağı ve geciktireceği durumunu gözler önüne seriyor.
PARA POLİTİKASI
Ancak konuşmanın ana hatları para politikasına yönelik öngörülebilirlik faktörünü daha çok sorgulatacak gibi görünüyor. Para politikasında sadeleştirme önemli bir adım olur. Ancak ayrıntılarını incelemek gerekiyor. Piyasa oyuncularının ne olduğunu bilmediği ve kullanmadığı birçok politika aracı mevcut. Daha sade ve anlaşılır Merkez Bankası politikalarına ihtiyaç var. Mevcut araçların birçoğunun anlaşılırlığı ve efektifliği sıkıntısı var. Ancak FED faiz artırdığında Merkez’in daha anlaşılır, daha proaktif para politikası hamlelerine piyasanın ihtiyacı olacak. Siyasi çıkmaz, terör riski ve zayıf ekonomik göstergeler FED etkisinin olması gerekenden daha fazla olmasına neden olacaktır. Kullanılırlığı sınırlı olan enstrümanları düzenlemek, miktarsal müdahaleler veya en kötüsü rezervleri kullanmak; dolar hareketinin önünü alamayacaktır. Merkez’in yapabileceği en olumlu hamle, böyle bir senaryoda, güvenilirliğini inşa edecek proaktif hamleler yapmak olacaktır. Ancak uzun vadede iyileşme ancak mali reformların yardımıyla olabilir. Sağlıklı mali reformlar da ancak güçlü bir hükümet modeli ile gerçekleşebilir. Kalıcı düzelme sağlayabilecek yapısal reformların ekonomi yönetimi tarafından yapılabilmesi önemli. Ekonomide yapısal olarak kalıcı düzenleme sağlanabilir ve başta gıda fiyatlarında oynaklık, yüksek cari açık gibi kronikleşme eğilimi gösteren sorunlar çözülebilirse, ekonomi dış şoklara karşı daha dayanıklı olacak ve Merkez Bankası da ekonomik dengeleri bozmadan gerektiği yerde gerekli adımları atmada başarılı olacaktır. Tabii en büyük para politikası riski, gerektiğinden fazla veya erken gevşeme olacaktır. Özellikle Eylül ayında çözüme kavuşmamış siyasi açmazlar devam ederse, oluşabilecek dış şoklar Merkez Bankası’nın faizde artırım yolunda adım atmasını gerektirebilir. Ancak Merkez Bankası’nı hiç olmaması gerektiği kadar siyaset ile ilişkilendiriyoruz. Bu da “Merkez Bankası hükümet belli olmadan bir adım atmaz” yargısını genel geçer bir kural haline getiriyor. Bu da elbette kurumların bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmıyor ve güven unsurunu zedeliyor.
HABERLER
16 saat önceHABERLER
16 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce