DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34225540.9881%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

MEVSİM GEÇİŞLERİ DEPRESYONU TETİKLEYEBİLİR
74 okunma

MEVSİM GEÇİŞLERİ DEPRESYONU TETİKLEYEBİLİR

ABONE OL
19/04/2023 23:52
MEVSİM GEÇİŞLERİ DEPRESYONU TETİKLEYEBİLİR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uygulanan tedavi yöntemi

ne olursa olsun ruhsal hastalıkların tedavisinde,

 zaman önemli bir rol oynuyor.

 

 

Mevsim geçişleri, hepimizde belli oranda duygudurum değişiklikleri yaratabilir. Asıl belirleyici olansa bu değişikliklerin şiddetidir. Bu değişiklikler günlük hayatımızı, sosyal ilişkilerimizi etkileyecek düzeye gelmiş ise bir ruh sağlığı profesyonelinden yardım almakta fayda var. Majör depresyonun, mutsuz ve keyifsiz hissetmekten ibaret olmayan son derece ciddi bir ruhsal rahatsızlık olduğu ve ciddiye alınması gerektiği unutulmamalıdır.

Depresyon, insanların kendilerini mutsuz, isteksiz ve değersiz hissettikleri, hayattan keyif alamadıkları, uyku ve iştah düzeninin bozulduğu ve zaman zaman yaşama son verme davranışına kadar ciddi sonuçlar ortaya çıkarabilen bir duygudurum bozukluğudur.

Majör depresyonun belirtileri.

Nadiren görülen tıbbi komplikasyonlara bağlı gelişen durumlar hariç, majör depresyon hiçbir zaman tekil bir nedene bağlı gelişmez. Genetik yatkınlık, biyokimyasal etmenler ve erken yaşta yaşanan travmatik olaylar gibi çevresel etmenlerin de katkısıyla majör depresyon ile karşılaşmaktayız. En temel belirtileri arasında; hayattan keyif alamama, ilgi-istek kaybı, yetersizlik düşünceleri, dikkat ve konsantrasyon güçlükleri, uyku ve iştahta değişiklikler, intihar düşünceleri bulunur.

Majör depresyonun güncel tedavisinde, antidepresanlar ve psikoterapiler en sık kullanılan yöntemlerdir. Hastalığın ağırlığına göre ayaktan izlemlere ya da yarılı olarak tedavi edilebilir. Antidepresanlar, dünyada en çok kullanılan ilaç gruplarından bir tanesidir ve bu nedenden ötürü gereksiz ve yanlış kullanımlara sıkça rastlanır. Antidepresanların yanlış kullanımı, ilaçtan elde edilecek faydayı azaltarak zaman zaman yoğun yan etkilerin görülmesine neden olur.

Tedavide doğru süre ne olmalıdır?

Diğer ruhsal hastalıklarda olduğu gibi, kişiler hastalıktan bir an önce kurtulmak istedikleri için tedavi başvurusunda bulunurken çok hızlı yanıt alma beklentisi içerisinde girerler. Ancak unutulmamalı ki, uygulanan tedavi yöntemi ne olursa olsun ruhsal hastalıkların tedavisi zaman alır. Örneğin antidepresanların etkinliği 4-6 hafta içerisinde başlar. Psikoterapilerin etkinliği ise uygulanan yönteme de bağlı olarak birkaç haftadan birkaç yıla kadar sürebilir. Tedaviye başlarken bu süreler akılda tutulmalı ve beklenti buna göre ayarlanmalıdır.

Doğru ve yeterli süreyle tedavi edildiğinde yakınmaların büyük oranda kontrol altında alınabilir. Yakınmalar geriledikten sonra ilaçların ne zaman kesileceği de hastalar tarafından oldukça merak edilen bir konudur. İlaçların kesileceği zamana hastaya göre değişir ve bu karar mutlaka doktor kontrolünde alınmalıdır. Gerektiğinden erken ve hızlı şekilde ilaç kesimi, yakınmaların hemen tekrarlanmasına ya da bazı belirtilerin iyileşmemesine neden olabilir.

Bir diğer önemli nokta ise, majör depresyon tekrarlayabilen bir rahatsızlıktır. İyilik halinin devam etmesinin sağlamak, hastalığın akut dönemini tedavi etmekten farklı şeyler gerektirir. Majör depresyon atağı geçirmiş olan kişinin, hastalığın gidişatı hakkında iyi bilgilendirilmiş olması ve sosyal desteğinin olması, tekrarlayan bir sorun olduğunda tedaviye daha erken ulaşmasını ve depresif yakınmalara henüz ağırlaşmadan müdahale edilebilmesini sağlar.

Bunun yanında yaşam tarzının düzenlenmesi, düzenli egzersiz yapma, sağlıklı beslenme, uyku hijyeninin sağlanması, tatmin edici sosyal ilişkilerinin kurulması gibi psikososyal faktörler de depresyonun tekrarlanmasını önleyici etkinliye sahiptir.

Sonuç olarak, majör depresyon günümüzde ruh sağlığı profesyonelleri tarafından iyi tanınan ve tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır.

Hayatlarını etkileyecek düzeyde yakınmaları olan kişilerin yardım almaktan, tedaviye başvurmaktan kaçınmamaları oldukça önemlidir.

Günlük yaşamı derinden etkileyen böyle bir rahatsızlık nasıl oldu da evrimsel süreç içerisinde seçilim baskısı ile yok olmalıdır. Bu noktada depresyonun evrimsel gelişimine bakmakta fayda var. Tarım devri ile birlikte toplumsal yaşamın şekil değiştirdiğini görüyoruz. İnsanların, avcı-toplayıcı bir hayat sürdükleri dönemde bir arada yaşayan insan toplulukların büyüklüğünün yaklaşık 40 kişi olduğu belirtiliyor.  Zira, gıda ve barınma sorunların ortaya çıkması nedeniyle insan grupları tarihin bu döneminde bölünmek zorunda kalıyor.

Ancak tarım devrimi ile beraber yerleşik hayata geçilmesiyle beraber yaşayan topluluklardaki insan sayısının arttığını görüyoruz. Bunun sonucunda, toprak sahibi olma, toplumsal hayatta söz sahibi olma ve eş seçimi gibi konularda insanlar arasındaki rekabet de artarak çatışmaların yaşanmasın neden oldu. Avcı-toplayıcılardakilerden farklı bir biçimde ‘sosyal statü’ kavramının belirginleştiği bu dönem, bir sosyal hiyerarşinin oluşmasını ve bu hiyerarşi içerisinde yer edinme çabasını doğurduğu düşünülüyor. Bu hiyerarşi içerisinde yükseklere çıkabilen insanlara özgüven artışına, enerji artışına, risk alma davranışlarına rastlanırken; sosyal çatışmalarda kaybeden tarafta olan ilişkilerde ise değersizlik, özgüven kaybı, mutsuzluk ve içe kapanma davranışlarının oluştuğu görülüyor. Evrimsel psikiyatri açısından baktığımızda diğer belirtilerle beraber sosyal olarak içe çekilme; hayatta kalmayı artırıcı bir adaptif mekanizma olarak şekilleniyor. Çatışmaların sürekli olarak devam etmesi, kaybeden tarafın bunu kabul etmemesi ve devam etmesinin hem toplumsal dengeyi bozabileceği hem de o kişilerin sonunda toplumdan dışlanması ile hayatta kalma ihtimallerin oldukça azalacağı düşüncesiyle, saldırıya devam etme yerine teslim olma davranışını seçenlerin, genlerini sonraki nesillere daha sık aktarmış olma ihtimali son derece yüksek görünüyor.

Belirtmek gerekir ki, ruhsal hastalıkların ve davranışların evrimsel gelişimini inceleyen evrimsel psikiyatri bilimsel metodolojiye dayanmakla beraber spekülatif bir tarafı da olan ve henüz oldukça yeni sayılabilecek bir alan. Bugünkü haliyle ruhsal hastalıkların nedenini tek başına açıklayabilecek bir bilim dalı olmaktan uzaktır ancak davranışların kökeni hakkında önemli bir perspektif kazandıracağı aşikardır.

 

 

Sağlıklı kalın,

Oksana Kozak

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP