Selam ve sevgi ile siz değerli okuyucularım en içten duygularımla selamlıyor ve bizleri tekrar bir hafta aradan sonra buluşturduğu için Rabbimize hamd ediyorum.
Geçen haftaki yazımda sizlere Kanada’da hayatlarını idame ettiren yerli halkın nasıl bir soykırıma maruz kaldıklarından ve öz kültür ve benliklerinden nasıl soyutlandıklarından bahsetmiş ve ayrıca Türkiyeli insanlarımızın içinde bulunduğu kültür ve lisan yozlaşmasının tehlikelerinden bahsetmiştim. Bugün de konuyu fazla dağıtmadan Milli Eğitim üzerine yoğunlaşmaya karar verdim cünkü şu anda Turkiyemiz’in tabiri caizse boğuştuğu dertlerin başında eğitim gelmektedir.
Yazıma başlarken az evvel Milli Eğitim Bakanlığı internet sayfasına baktım ve Ontario eyaletinin Eğitim Bakanlığı sayfası ile karşılaştırınca Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı sayfasının öğrencilerin yararına bilgileri vermek yerine gereksiz bilgilerle doldurulduğunu maalesef üzülerek kendi gözlerimle gördüm. Misal vermek istiyorum ki eleştirim daha iyi idrak edilebilsin. Sayfanin ana kısmında Eğitim Bakanı’nın özgeçmişi ve daha evvelki bakanların isimleri verilmiş ve bunların yanısıra sayfaya müsteşar ve müsteşar yardımcılarının bilgileri ve bağlı bulundukları cemiyetler eklenmiş. Şahsi görüşüm; konum ve makam ile bu kadar meşgul olunmaması, bunun yerine o sayfalara ögrencilerin faydasına olacak bilgiler konulmasıdır ki öğrenciler kafalarında olan suallere bir nebze de olsa cevap bulabilsinler. Bakan özgeçmişini takiben ayrıca Bakanlik hakkında bir sayfaya yer verilmiş ve Bakanlık ayrıca anlatılmış ki bu kısım Bakan kısmıyla birleştirilebilirdi. Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı sayfasının ardından Ontario Eğitim Bakanlığı sayfasına baktım ve ikisi arasında büyük bir farklılık olduğunu gördüm. Maalesef Türkiyemiz’de hali hazırdaki yanlışlardan birisi de -ki bu yıllardır böyle devam edegelmiş- bizler hep makam ve mevkilere daha fazla itibar ettik, yani mevzudan çok şahsa ve şahsın makamına verilen önem daha ağır bastı. Halbuki batılılar bunu çoktan aşmış, şahıs ve makamdan çok mevzuya ve sosyal iletişime önem verir hale gelmişlerdir. Buralarda dikkatimi çeken diğer bir husus da -ki çok da hoşuma gidiyor- Kanada’da hiçbir siyasi partilinin özel polis koruması, özel makam aracı ve özel kalem müdürü gibi şeyler yoktur. Milletvekilleri davetli oldukları yerlere giderken yanlarında hiçbir polis olmaz ve çok rahatlıkla kendileri ile konuşabilir ve sohbet edebilirsiniz. Hatta bazıları kendi bisikletleri ile halkın arasına çıkar ve sohbet ederler.
İmdi, bir öğrencinin herşeyden önce bu gibi internet sitelerinde evvela eğitim sisteminin kendisine neler sunduğunu ve bunlardan nasil istifade edebileceğini öğrenmesi en tabii hakkıdır, kaldı ki şu anda eleştirdiğim Milli Eğitim Bakanlığı’nın internet sayfası resmin büyüklüğü ile karşılaştırıldığında çok küçükcük bir sorun gibi görülebilir fakat unutmayalım ki bu gibi internet sayfaları devletimizi temsil etmektedir. Sayfanın hiçbir yerinde üniversiteye nasıl başvuru yapılır, giriş koşulları nelerdir, ödenecek burslar, hangi üniversite hangi sanat üzerine ihtisas yapıyor ve başvuru şartları nelerdir gibi bilgiler yer almamaktadır. O halde ilk olarak şu suali sorabiliriz: “eğitim” ne manaya gelir? Çünkü manasını ve gayesini bilmediğimiz bir şeyin sistemi de manasız olabilir. Oxford lugat tarifine göre eğitim, “belli bir düzene mahsus komut alımı ve verimi silsilesidir ki özellikle okulları ve üniversiteleri kapsar”. Peki, gaye nedir bu komut alımı ve veriminde? Küresel olarak mevzu bahis olduğunda, hiç şüphesiz bir çoğumuz eğitimin gayesinin kişilerin bağlı bulundukları veya tebası oldukları devletlerde evvela topluma ve devletine faydası olacak bilgi ve becerileri öğrenmesi için ve hiçbir siyasi ideolojiye maruz kalmadan mektep ve üniversitelerde kendi yapısına elverişli konularda ilim öğrenmesi olduğunda mutabık kalacaktır. Asılda ise durum gerçekten böyle mi ve insanlarımız gerçekten milli kültür ve şahsiyetlerine göre mi yetiştiriliyorlar?
Hükümetlerin değişmesi sonucu eğitim sistemimiz neredeyse yaz boz tahtasına çevrilmiştir ve her gelen bakan diğerinin yaptığı icraatı yanlış bulmakta ve değiştirmektedir. Hal böyle olunca öğrenciler bir taraftan yarış atı misali anlamsız sınavlarla uğraşmakla birlikte değişen mevzuatlarla da vaktini tüketmektedir çünkü her yeni mevzuat yeni bir yüktür öğrencilerin omuzları üzerinde. Mesela su ÖSYS yani öğrenci seçme ve yerleştirme sınavı, buralardan bakıldığında hiçbir gayesi olmadığı ve öğrencilerin sadece bu sınava hazırlanmak için bile içine düştüğü durumu görebilmekteyim. Uykusuz geçen gecelerden, ilaç kullanımına, ruh sağlığı bozulan gençlerden intihar edenlerine kadar ne yazık ki bir çok genç insanımız yanlışlıklara kurban gitmişlerdir.
Her ilde, ilçede üniversite açmak soruna cözüm olmayacağı gibi başka bir takım yanlışlara da kapı aralamaktadır. Mesela, yanlışlardan bir tanesi de öğrencilerin şahıs bazında bilgi ve becerileri öne çıkarılmaksızın tüm öğrencilere aynı standartta sunulan üniversite yerleştirme sınavıdır ki, bu sınavı geçemeyen bir çok becerikli ve nitelikli genç insanımız vardır ve kimisi de bu sebebden dolayı eğitimlerine yurtdışında devam etmektedirler. Kanada’da hiçbir şekilde üniversiteye giriş sınavı diye bir sınav yoktur ve tartışılması bile mantıksızdır çünkü her şahsın kendine mahsus bilgi ve becerileri vardır yani her insan aynı değildir, ne fikren, ne bedenen veyahut da beceri bakımından… Kanada’da öğrenciler sadece kendi seçtikleri, bilgi ve becerilerine uygun üniversitelere şahsi olarak başvuru yaparlar ve eğer başvuruları kabul edilirse hiçbir sınav olmadan üniversitelere kayıtları yapılır. Bununla birlikte, devlet her yıl hangi mesleğe ne kadar insan gücü lazım geldiğini çeşitli devlet kurumları tarafindan öğrencilere bildirir ki diploma sahibi olunca açıkta kalmasınlar.
Ne yazık ki Türkiyemiz’de her ilde üniversite açılması diplomali öğrencilerin bir çoğunun okuduğu alanda iş bulamamasına sebebiyet verecektir ve vermektedir. Önemli olan üniversite sayısının fazlalığı değil, verilen eğitimin kalitesi ve öğrencinin okuduğu alanda meslek sahibi olabilmesidir. Bunun yanı sıra, müfredat yanlışlığı sebebiyle öğrencilere çağın gerektirdiği bilgi ve beceriler ile donatmak yerine belli başlı bir takim ideolojik şartlandırmalarla eğitmek son derece yanlıştır. Her meslek alanının gerektirdiği pratik yapma imkanı olan müesseseler ile işbirliğine gidilmeli ve öğrencilerin bu gibi yerlerde hem becerilerini geliştirmelerine hem de mesleğinde başarılı insanlar ile ilişki kurmalarına firsat verilmelidir ki bu hem öğrencinin merakını arttıracak ve hem de ileride vatana ve millete daha iyi işler yapmasına vesile olacaktır.
Eğitim sistemimizin bir gün gerçek manada milli olacağına inaniyor, siz sevgili okuyucularıma sevgi ve selamlarımı yolluyorum. Kalın sağlıcakla..
Yusuf Başaran
Hukuk Eğitmeni
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
18 gün önceHABERLER
27 gün önce