Muhacirin hakkı haritada da olsa teslim edilsin

7 Mayıs 2024 - 21:28

1977'de İstanbul'da doğdum. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümünde Lisans ve Yüksek Lisans yaptıktan sonra bir süre çeşitli eğitim kurumlarında Coğrafya Öğretmeni olarak mesleğimi icra ettim. Ancak Coğrafya tutkusunun getirdiği gezme aşkı ile yeryüzünde başta Avrupa'nın hemen her şehri olmak üzere, Kuzey Afrika'da Tunus'tan Ön Asya'da İsrail'den Güney Asya'da Singapur'a dek yaklaşık 70 kadar ülkede ve kabaca 400 kadar şehirde bulundum. Bu gezilerin kimisi bir kaç günlük, kimisi ise bir aya yakın sürelerde olduğundan yaptığım çeşitli işler ve çok çeşitli sebeplerden ve kimi zaman da bazı yardım derneklerinin gönüllü seyahatlerinden dolayı gittiğim bu ülkelerdeki çalışmaların ve gezilen bölgelerdeki edinimlerin hakkı, esas manada Akademik hayat içerisinde bilime aktarılması gereken gözlemler ve araştırmalar olmalıydı. Bu sebepten İstanbul Üniversitesinde Doktoramı tamamlarken aynı zamanda Akademik hayata bu kez bir üniversite bünyesinde yeniden başlamak gerekti ve Fırat Üniversitesinde akademisyen olarak hizmete başladım. Bu bağlamda Bölgesel Coğrafya Anabilim dalında Doktoramı tamamladım ve Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümüne tayinim dolayısı ile 1,5 yıldır Elazığ'da ikamet etmekteyim. İlki 1990'larda yılında henüz üniversite öğrencisiyken olmak üzere 2013 yılına dek Balkan yarımadasına yönelik ziyaretlerimde 3000'e yakın köy, kasaba ve şehirsel yerleşmede geziler ve araştırmalarda bulundum. Fotoğraflanan bu çalışmalarda söz konusu coğrafyanın etnik yapısı, kültürel çeşitliliği, kriz bölgeleri ve sebepleri üzerine çalışmalarda bulundum. Kimi ulusal ve uluslar arası dergilerde ve sempozyumlarda bu çalışmaların bir kısmı yayınlanmış iken halen yayınlanmaya hazır halde 80 kadar makale üzerinde daha çalışmaktayım. Balkanlarla tanışıklık ise babamın da köyü olan Sivas'ın Zara ilçesinin Dereköy köyündeki Sancak'lı nüfusla olan ilişki yanında eşimin de memleketi olan Arnavutluk ve Arnavut halkı ile olmak üzere iki koldan söz konusudur. Bu sebeplerin tetiklemesi sonucunda ilgi alanımı tamamen Balkan Yarımadası ve Coğrafyası yanında bilhassa Balkan Jeopolitiği ve bunun en önemli öznesi olan Etnik topluluklar üzerine yoğunlaştırdığım bu günlerde halen çok çeşitli ziyaretler ile bölge ile olan bağımı canlı tutmaya çalışırken halkımızın da her geçen gün bu coğrafya ile olan ilişkisini geliştirmeyi amaçlamaktayım. Bu sebepten bir çok gezide gönüllü olarak bölgeyi gezmek isteyen akademisyen ve öğrencilere rehberlik ettiğim de olmuştur. Akıcı derecede İngilizce, Arnavutça, Sırp-Hırvatça ile temel düzeyde Fransızca ve İsveç dili ve az da olsa Arapça bilmekle birlikte Kiril alfabesi ile olan eserlere ve söz konusu dillere yatkınlıktan dolayı bölge haberlerini sıklıkla ve düzenli olarak takip etmekte ve bunlardan ve bölgedeki gözlemlerimden çıkardığım sonuçları sizlerle paylaşmaktayım. Günümün çoğunu sırası ile, akademik etno-kültürel ve etno-coğrafi çalışmalar yanında çok sevdiğim eşim ve oğlum ile geçirmekteyim. Kaybedilene yabancılaştıkça yitirdiğimiz şey o nispette bir başkasına ait haline gelir. Kayıp coğrafya'ya ve insanlarına, insanımızı yaklaştırmak, geçmişteki her acının ve her türlü kaybın telafisi için ilk kapıdır.

Yüksel HOŞ

Muhacirin hakkı haritada da olsa teslim edilsin

Muhacirin hakkı haritada da olsa teslim edilsin
Son Güncelleme :

09 Kasım 2013 - 11:38

291 okuma
(Last Updated On: 09/11/2013)

Çok da idealist olmayan bazı öğretmenler tarafından yetiştirilmiş olanlar için Filibe, Varna, Üsküp, Belgrad, Niş, Dıraç, İşkodra, Yeni Pazar, Kayalar, İskeçe, Dedeağaç gibi yerleşmelerin toplumsal hafızamızdaki yeri hakkında verilecek hiçbir yanı yoktur. Pek tabii ki idealist ve işini yapan öğretmenler müstesna.

 

YÜKSEL HOŞ

Hepinizin bildiği üzere çoğu devlet kurumumuzu aradığımızda karşımıza çıkan bir kayıt vardır. Yöneltilmek istediğimiz şubeye göre “dâhili numarayı biliyorsanız lütfen tuşlayınız. Bilmiyorsanız operatöre bağlanmak için bekleyiniz.” Şeklinde bir bayan sesi duyarız. Derken adını dahi bilmediğimiz bir hafif batı müziğinin dijital ve son derece kalitesiz bir tınısı ile baş başa kalırız.” Eğer görüşmek istediğimiz kişi yoksa ya da yerinde değil ise dakikalarca o müziği beklemek durumundayızdır. Edirne Valiliği’ni ararsanız dinleyeceğiniz müzik, “Time for us” adlı yabancı bir parçadır. Bazen bu durum, bir devlet bankasının müşteri hizmetleri için ya da bir havalimanı için de söz konusudur. Emniyetin pasaport dairesine bağlanmak için, Valiliğin nüfus dairesine bağlanmak için de benzer müzikleri dinlediğimiz olur. Hatta çok daha kalitesizlerini bile. Ancak ülkemizde tarihi ve coğrafi meselelerde bir cehalet giderek yükselen bir boyuta vardı ve ülke gençliğinin büyük bir kısmı ki bu daha çok büyük şehirlerde yaşayan “elit zümre” arasında daha çok yaygındır; Tarih ve Coğrafya meselelerinde zayıf, ilgisiz ve alakasız yetişmeye başlamıştır. Çoğunlukla söz konusu derslerde uyuyan ya da farklı şekillerde bu derslerinden geçer not alan gençler ve çok da idealist olmayan bazı öğretmenler tarafından yetiştirilmiş olanlar için Filibe, Varna, Üsküp, Belgrad, Niş, Dıraç, İşkodra, Yeni Pazar, Kayalar, İskeçe, Dedeağaç gibi yerleşmelerin toplumsal hafızamızdaki yeri pek yoktur. Dahası bunların çoğu hakkında müfredatta verilecek kapsamlı bilgiler de yoktur. Pek tabii ki idealist ve işini yapan öğretmenler müstesna. Onlar da Kaç tane gence yetişecek ki zaten? Bu bakımdan idealist olan öğretmenlerimizin de artık müfredatta olmayan ve oldukça ciddi öneme haiz bir konuda idealist olmalarını beklemek de imkânlar dâhilinde mantıksız olacaktır. Bilindiği üzere büyük milletler, kaybettikleri coğrafyaları aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala eski adları ile yazmakta ısrarlıdırlar. Bu, kaybedilen yerlerin kaybını kabullenememekten dolayı olabileceği gibi aynı zamanda o coğrafyalardan göç etmiş olan kişilerin, ata topraklarını haritada daha rahat bulup bilmesi ve belki bir haritanın ola ki bir kişisel merakı tetikleyerek oralar ile o kişinin bireysel bir bağ kurmasına yol açması açısından tercih edilmiş olmalıdır. 2005 yılında bir vesile ile gittiğim Rusya’ya bağlı Kaliningrad şehrinde bir kısım Alman yatırımcılara ve buralarda evlenmiş genç alman vatandaşlarına rastladım. Tamamen kökenleri olan Königsberg’e nostaljik bir ilgi ile gelip buraya yerleşmişler. Belli ki bazı Alman vakıfları da buna öncülük ve proje desteği sağlamış. Tabii Ruslara bu nasıl aksettirildi ayrı mesele. Her biri idealist gerekçelerle geldikleri bu şehirde idealist kişiliklerini tüccar, sanatçı ve akademisyen vizyonları ardına gizlemiş ve sakin şekilde bir Alman tohumu atmışlardı bu eski Alman şehrine. Kaliningrad, Rusya’nın Almanya’ya en yakın yeridir ve bir Eksklav topraktır. Yani Rusya ile doğrudan bir sınırı yoktur ve Rusya’dan coğrafi olarak kopuk ama siyasi açıdan Rusya’ya ait bir topraktır. Rusya’dan birkaç yüz kilometre ötede olup Almanya ile de arasında bir Polonya sahil şeridi vardır.  Şehir, 1945 yılına dek, Alman toprağıdır ve Almanlar için kralların taç giydiği Königsberg şehri olarak bilinir. Matematikteki ünlü “Königsbergin 7 köprüsü” adlı çizge kuramının da temelini oluşturan problemin de çıkış noktasıdır. Emmanuel Kant adlı büyük Alman filozofunun doğduğu yerdir. Dahası günümüzdeki ünlü Amerikan yönetmenlerinden Woody Allen’ın da babalarının ABD’ye göç etmeden önce yaşadıkları şehirdir. İşte bu şehir, 1945 yılında Almanya kayıtsız şartsız teslim olurken, teslim ettiği ve artık Alman toprağı olmayacak olan onca şehir arasında Rusya’nın payına düşecek olan şehirdir. Almanya’dan savaş tazminatı olarak ele geçirilmiş olan ve adı dahi değiştirilip içerisindeki tüm Almanların sürüldüğü bir şehir haline getirilmiştir Königsberg. Adı ise Rus haritalarında Kaliningrad, Alman haritalarında ise halen Königsberg olarak yazmaktadır. Bizi I. Dünya Savaşı’na sokan Breslau gemisinden hatırımızda kalacak olan geminin adının verildiği Breslau şehri de Polonya’ya verilir ve adı Wroclaw olur aynı savaşın ardından. Danzig denen Alman limanlarının en önemlisi de Polonya’ya teslim edilir ve adı 1990’lara doğru Polonya’yı demokratikleştirecek olan Leh Valessa ile anılan, Gdansk şehri olur. Bu ve benzeri onlarca şehir ve yüzlerce kasabadan vazgeçecek olan Almanlar, yaptıkları ve ürettikleri haritalarda bu gerçeği kabullenir ancak öncelik sıralamasını kendi uluslarının kültür ve coğrafya hafızasında söz konusu şehirleri hatırlatacak şekilde yaparlar. Rusya’da kalan Königsberg şehrinin üzerinde Königsberg yazar ancak altında parantez içerisinde (Kaliningrad) yazısı da olur. Aynı şey, Breslau için, Danzig için, Liegnitz, Oppeln, Elbau ve onca şehir için de geçerlidir. Almanlar, haritacılıkta dünya tarafından tutulan birinci kalite malzeme üzerine yapılmış tüm duvar haritalarında bu isimleri bi hakkın kendi deyişleri ile de yerleştirmişlerdir. Artık sadece Almanlar değil, onların ürettikleri haritaları duvarlarına asacak olan milletler de Danzig’in Polonya’daki Gdansk şehri olarak parantez içerisindeki adını öğreneceklerdir. Bir parantez dahi  “İşte Buraları Bizimdi” demenin kısa yoludur. Fırat Üniversitesi’nde düzinelerce örneği olan Westermann Haritaları, aynı zamanda Balkan ülkelerinde, çeşitli Avrupa ülkelerinde, Hindistan’da, Latin Amerika’da ve tüm dünyada örnekleri bulunabilen, zor eskiyen malzemeden yapılmış kaliteli haritalardır.

harita1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Avrupa haritasının da Maden Yayılış Haritası, Bitki Örtüsü Haritası, Sıcaklık Haritası, Toprak Haritası ve Yağış Haritası gibi onlarca türevi mevcuttur. Ve aşağıdaki resim bu haritaların sadece Maden Haritasından kesilmiş bir kısmından alınan fotoğraftır.

harita2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Haritadaki Alman bilinçlendirme hastalığı o derece barizdir ki bundan Varşova bile kurtulamamıştır ve Almanca adı ile Warschau şeklinde yazılıdır. Kaybedilen Alman toprakları ise Danzig yazısının hemen sol yanındaki kesik çizgiler ile gösterilir. Sağ köşede Rusya’ya terk edilen Königsberg şehrinin de çevresinde iki kesik çizgi hattı vardır. Dıştaki, eski Alman Doğu Prusya vilayetini gösterirken noktalı çizgi ise günümüzdeki rus siyasi sınırını gösterir. Çok enteresandır ki bir siyasi sınır, tarihi sınırdan daha silik şekilde verilmiştir. Oysa bu bir tarih haritası değil, Maden haritasıdır ve Madenlerin Dağılışlarını gösterme maksatlıdır. Haritada verilmesi arzu edilen bilinç, en yüksek derecededir. Öyle ki terk edilen eski Alman topraklarından akan nehirler (Weichsel) dahi Almanca adları ile yazılmışlardır

DEDELERİN GELDİĞİ YERİ BULAMAMIŞ!

İşte bunca çeşitli harita üzerine siz politikanızı başarı ile yansıtır iseniz, sadece coğrafyacılar değil, Ziraat Mühendisliğinden Meteorolojiye, Maden Mühendisliğine dek diğer birçok alana dek onca bölümde ve anfilerde, öğrencilere gösterilen duvar haritalarında kendi politikanızı da araya yedirmiş olursunuz. Sizin bu haritalarınız dünyaca tutulduğu sürece, Polonya istediği kadar Gdansk Şehri Dans Festivali yapsın dünya Danzig’i Almanca adı ile bilecektir. Gdansk’ı değil. Bir kolejde Coğrafya Öğretmenliği yaptığım günlerde, defalarca kez ailesi ile Yunanistan’a giden bir öğrencim, geldikleri yeri bulamamıştı. Manisa Akhisarlıydı bu öğrencim ve veli toplantısında konuştuğum babası da “Vallahi ta Yunanistan’a gittik ama bulamadık bizim dedelerin geldiği yeri hocam” demişti. Yenişehir’i aramışlar Yunanistan’da yana döne… Kim öğretecek Yenişehir’in artık haritalarımızda Larissa diye geçtiğini?

FAİK SABRİ DURAN’IN HARİTALARI

Eskiden Faik Sabri Duran’ın haritaları vardı. Şehrin üzerinde Filibe yazar ve yanında parantez içerisinde (Plovdiv) şeklinde de bir eş isim bilgisi koyarlardı ki Bulgaristan’a giden ya da merak edip atlasa bakanlar bulsunlar ve günümüzdeki adını da bilsinler diye. Bilsinler ki ciğerlerine bir ateş düşsün derdi de güdülmüş olabilir. Çok önceleri kaybettiğimiz ve artık üzerine çok soğuk su içtiğimiz yerler olan Kırım’daki eski ve kadim bir Türk şehri olan Simferopol’ü önce yazıp, yanına ikincil önemdeki ancak bilmemiz gereken eski adı ile (Akmescit) birlikte verirdi. Faik bey iyi bilirdi ki günün birinde Rusya’dan o şehri almak zordur. En azından bilmek gerekir. Ama nedense o günlerde Sovyet haritasında görülen Gürcistan’ın Abhazyasının kıyı şehri Sohumkale’yi yanında günümüzdeki adı (Suhumi) şeklinde yazmıştı ve Sohumkaleyi bu haliyle bilmemizi istemişti. Yakın ve belki günün birinde tekrar anavatanın bir parçası haline gelir mülahazası olduğunu sanmıyorum ancak daha yakın ve sıkı etkileşimde bulunabileceğimiz, gövdeye yakın ve yakın zamanda koparılan uzuvlarımızdı buralar. Haritalarda bazı gerçekler er ya da geç kabullenilir. Ancak hiçbir harita, bir zamanlar Milli Gazete tarafından verilen Utarit isimli harita kadar kapsamlı ve profesyonelce Türk halkına yedirilmemiştir.

UTARİT HARİTASI

Dünyada İsrail’in üzerinde olmadığı tek harita şeklinde radyolarda anons edilerek dağıtılan ve hatta Milli Gazete ile birlikte hediye edilen bir harita vardı. Utarit. Bu haritada Yunanistan topraklarında kalan Dedeağaç (Alexandropouli), sadece Dedeağaç diye yazılırken, Dimetoka’nın hakkı teslim edilmemiş ve Didimotichon olarak yazılmıştı. Arnavutluk kıyısındaki şu bizim eski Dıraç şehri de Arnavutçası olan Durres şeklinde yazılmış, altına ise (Durazzo) şeklinde parantez açılmıştı. Yanya (Ioannina) şeklinde hakkı teslim edilerek unutulmamış ancak Plevne sadece “Pleven” şeklinde yazılarak es geçilmişti. Belli ki alıştıra alıştıra unutturulacaktı bazı yerler. Selanik hali ile unutulmamış, nedense Evliyalar ve türbeler kenti Yenice, Giannitsa’nın altında parantez işgal edecek şekilde dahi yazılmamıştı. Faik sabri Duran haritalarında bulunan Karaferiye dahi bu haritada “Veria” şeklinde Yunanca adı ile yer bulmuştu.  Makedonya’daki Manastır şehri ise “Bitola” olmuştu. Köprülü şehri ise Titov Veles idi bu haritada. Ne Tito kalmış, ne Yugoslavyası.  Ama günümüzdeki adı ile Veles şehrinin dahi adını Titov Veles olarak yazan, yanında ne Manastır için ne de Köprülü şehri için bir parantez açmayan bu haritayı milletçe ve akademisyenlerce çok sağlam şekilde yedik. Öyle ki yerine alternatif üretemediğimizden dolayı halen her coğrafyacının odasında bir tane başucu atlası olarak bulunan atlas da sadece Utarit atlasıdır. Faik beyin haritaları yetersiz de olsa idealist haritalardı. Ahıska’nın yerini her Ahıskalı’nın bulması çok kolaydı. Sınırın az ötesinde Gürcistan içerisinde Ahıska diye yazıyor. Tam altında ise (Ahalisihe) ile ibare veriliyordu

 

harita3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ama Utarit atlasına baktığımızda Ahıska’nın olduğu yerde, Achalciche yazısını görürsünüz. Yani Ahıska’yı anlamamamız için elden gelen yapılsa bu şekilde yazılırdı. Ahıska derneklerinin de hiç birisi bunu fark etmemiş olmalılar. Peki bilim adamlarımız ve devlet adamlarımız da mı fark etmesin? Anlaşılan Alman coğrafyacıları, bizim insanımızın dindarlığı ve İsrail karşıtlığını kullanarak bizlere coğrafyamızı unutturmayı iyi başarıyorlar. Benim etki alanımdan uzak dur demektir bu bir bakıma. Güzide bir gazetemiz de sadece İsrail devleti gösterilmiyor diye onca Türk şehrinin hiçe sayıldığı bir atlası dağıtmış oldu 20 sene evvel. Hakkı teslim edilen onca yere rağmen teslim edilmemiş yerler de. İskeçe’yi İskeçe yazmakla iş bitmiyor. Ya az ötedeki Şahin kasabası? Balkan fatihi Lala Şahin Paşa ile adını alan ve günümüzdeki adı Echinos olan Batı Trakya’nın güzel kasabasına Echinos demenin mantığı nedir? Kavala ise Yunan alfabesindeki “v” harfinin yazılışı ile Kabala şeklinde yazılmış. Türkler, Kavala’yı, Yenice’yi unutursa Yunanistan’ın orada yıktığı her bir Türk anıtını ve abidesini kim umursar ki? Zaten yıkıldı hepsi. Kalmadı Yenice’de bir şey. Kavala’da ise zaten birkaç tane kaldı. Biz, bir ismi haritalarımızdan kaldırdığımızda, o ismin hatıralarını da unutmanın kapısını açıyoruz. Yazının başında belirttiğim şu saçma telefon müzikleri yerine Filibe ile, Ahıska ile ilgili, Yanya ile, Dıraç ile, Plevne ile ilgili kısa bilgiler verilse olmaz mı? Bu işleri özel kurumlar asla yapmazlar ve bu tarz bir bilinç hareketini sadece devlet kurumlarında başlatabiliriz. Toplumsal hafızamızda bu yerler eğer silinirse, toplumsal hatıralarımızdaki yerleri de silinir. İşte o vakit Yanya gerçekten Ioannina olur. Yenişehir ise gerçekten Larissa. Biz, komşumuz ve dostumuz olan ülkelerin sınırları içerisindeki şehirlerin eski karşılığını da milletimize öğretemez isek, 22 milyon kilometrekarelik bir büyük hatıranın sadece sınırları ile övünen slogancı ve umarsız bir millet olarak kalırız. İnsanlar işleri düşmedikçe devlet kurumlarını aramazlar. Onların her işi düştüğünde, akıllarına bir bilgi tohumu da düşürmek bizim vazifemiz olsun. Anlaşılan o ki yeni haritalarda Bitlis’in Güroymak ilçesi, esas adı olan Norşin olarak yer bularak hakkı teslim edilecek. Ancak Norşin’in hakkı teslim edilirken doğuyu kurtarmak için batıdaki yurdundan doğuya gelerek savaşan ve yeşil toprağını erkeksiz ve savunmasız bırakan düşmüş bütün Rumeli şehirlerinin haritalardaki hakkı da teslim edilsin. Muhacirin hakkı teslim edilsin. Zira haklarını aramak için çıkacak dağları yok bu insanların. Dağa çıkarak hak arayacak kadar hain olanı da. Filibe kökenli bir öğrencim haritada Filibe’nin yerini gösterememişti. Çünkü Plovdiv yazıyordu o haritada. Plovdiv de olsun elbet. Ama önce Filibe yazsın. Nikopol de olsun, ama önce Niğbolu da yazsın. Pleven de yazsın ama önce Plevne yazsın. Aksi takdirde tarih kitaplarında anlattığımız Niğbolu zaferinin de Plevne zaferinin de insanımız haritada yerini bulamadığı sürece hiç bir anlamı yoktur.

ARTIK BİR FARKLILIK GEREKİYOR

Öyleyse artık bir farklılık gerekiyor. Haritalarımızı ehil kişilerce ve bir bilince göre yeniden çizmek ve Alman haritalarının kötü birer replikalarını kullanmak yerine devletimiz harita genel komutanlığının veri tabanına ek olarak üretilecek olan daha kapsamlı ve detaylı haritaları milli eğitim ve yüksek öğretimin hizmetine sunabilir. Edirne Valiliği’ni de aradığımızda “Time for us” şarkısı müziğinin yerine Edirne Müdafii Şükrü Paşa’dan, Edirne’nin unutulan acısı Edeköy’den bahsedilebileceği gibi, en azından bir Balkan müziği de koyulabilir. Edirne’nin az ötesindeki Dimetoka’dan, ve tam ortasında melül mahzun duran tarihi Sultan Bayazıt Camiinden (Çelebi Mehmet Camii) ya da Dedeağaç’tan bilgiler verilebilir. Bu bilgileri Edirne’yi arayanlar dinlese yeter. Erzurum’daki kardeşimizin de yeri geliyor Edirne’de işi düşüyor, Vanlı kardeşimizin de. Başka türlü hiçbir şekilde Hakkari’deki insanımız ile Edirne’dekini birbiri ile alakadar, haberdar ve ilgili yapamazsınız. Kimse bilgi için artık zahmet etmiyor dünyamızda. Herkes işine gelen ve para getirecek olan bilginin peşinde. Bundan böyle tüm devlet kurumlarında, milli hafızamızı kurtarmaya yönelik bilgilerin verilmesini istiyor, kapı zili müziği ile kısa genel kültür bilgileri dinletmek arasında devletimiz yetkililerini tercihe çağırıyorum. Bu konuda çıkarılacak her türlü yasa, tüzük ve pilot girişimin hakkı ve hayrı tarif edilemeyecek kadar büyük bir değer taşıyacaktır.

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.