DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

187 okunma

Munise… kanserin kızı

ABONE OL
03/09/2020 00:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Küçük Munise, babaannesinin kucağına yerleşmişti. Bir yandan da televizyondaki amcayı dinliyordu.

Lacivert takım elbiseli adamın söyledikleri kafasını karıştırmıştı. “Babaneciğim, annem neden İstanbul’a gitti?” diye sordu.

Yaşlı kadın, torununun saçlarını sevgiyle okşadı. O tatlı Rumeli
şivesiyle, “Biliyorsun a güzel kızım” dedi, “anneciğin biraz hasta.
İstanbul’a doktora gitti, iyileşince hemen gelecek.”

Munise’nin anası nicedir hastaydı. Hastalık onu gün be gün eritmiş, ela
gözlerinin ferini söndürmüş, gül yanaklarını soldurmuştu. Babasıyla
İstanbul’a giderlerken Munise’yi kucaklamış, onu doyasıya öpüp
koklamıştı. Ana kız ağlaşmışlar, gözyaşları birbirinin dudaklarını
yakmıştı.

Tam, televizyondaki lacivert takım elbiseli adamı gösterip, “ama bu
amca Samsun’u sağlık kenti yaptık diyor, peki hasta olunca annem neden
İstanbul’a gitti?” diye soracaktı ki telefon çaldı.

Babaannesi telefonu kaldırdı. Arayan Munise’nin babası idi. Hıçkırarak konuşuyordu. “Ah anacığım, Türkan’ı kaybettik…”

***

Türkan, Asarağaçlıydı. Doğduğu yıllarda Asarağaç, çam ormanlarının
gölgesinde Karadeniz’e nazır, çok güzel manzarası olan şirin bir köydü.
Sabahları kuş sesleriyle uyanır, denizden esen serin rüzgârın taşıdığı
tertemiz havayı soluyarak okula gider, ailesinin bereketli
topraklarında yetişen sağlıklı meyve – sebzelerle beslenirdi.

Köyün seçkin ve saygın ailelerinden birisinin kızıydı. Ailesi, Türkan’ı
terbiyeli ve temiz ahlaklı örnek bir genç kız olarak yetiştirmişti.
Komşu köyde oturan ve efendiliğiyle tanınan Ali isimli bir genç ona
gönül vermişti. O da bu sevgiye kayıtsız kalamayınca kısa bir süre
sonra telli duvaklı gelin olmuştu.

Türkan’ın kayınpederi Çırakmanlı’ydı. Emekli askerdi. Onu çevresindeki
herkes “Başçavuş” lakabıyla tanır, severdi. Kayınvalidesi de Ökse’li,
neşeli bir kadıncağızdı. Ali’nin Samsun’a çalışan dolmuş hattında bir
arabası vardı, evine helal ekmek getirmek için çırpınıp duruyordu.

Hepsi çalışkan insanlardı. Aza kanaat getirmesini biliyorlardı.
Tırnaklarından arttırdıklarıyla iki katlı bir ev yaptırdılar. Alt kata
Ali’yle birlikte yerleştiler, üst katta ise Kayınpederi ve
kayınvalidesi yerleşti. Elleri hiçbir zaman çok bol olmamıştı. Lakin
şükretmesini biliyorlardı. Mutluluğu bollukta değil sevgide bulmasını
biliyorlardı çünkü.

Mutluydu Türkan… Sıcacık bir yuvası, kendisini seven bir ailesi,
kucağını dolduran evlatları vardı. Kocasının, ailesinin, konu komşunun
gözbebeğiydi. Sohbeti dinlenir, sözüne itimat edilir, elinden iş gelir,
pırlanta gibi bir hanımefendiydi. Sadece sevilen değil, aynı zamanda
saygı duyulan birisiydi.

Türkan’ın üç evladı oldu. İkisini büyüttü, boyunca yetiştirdi. Munise,
üçüncüydü. Henüz ana kuzusuydu. Ağladığında gözyaşını silecek,
korktuğunda kucağına sinebileceği, acıktığında eteklerinden
tutabileceği bir anneye ihtiyacı vardı.

***

Türkan’ın evinin birkaç kilometre uzağında sanayi siteleri vardı.
Kurşun fabrikası, azot fabrikası, bakır fabrikası, demir çelik
fabrikası, enerji santralleri…

Bazı akşamlar, fabrikalardan yayılan gazlar yüzünden gökyüzü balçık
gibi oluyordu. Balkona astığı çamaşırlar isleniyor, sabah
uyandıklarında kesif bir koku genizlerini yakıyordu.

***

Türkan kanser oldu… Tıpkı Asarağaçlı Mustafa Dayı, Ökseli Mürsel Aga,
Kirazlıklı Mümin Efendi, Çırakmanlı Cin Süleyman ve Andiryalı Selime
Abla gibi…

Yukarı mahalleden Hüseyin ve komşu köyden Naci, gırtlaklarından ameliyat olup kurtulmuşlar, sadece seslerini kaybetmişlerdi.

Ama ötekiler birer birer öldüler…

Türkan da onların yolundan yürüdü. Ardında “neden” diye soran, beş
yaşında minik bir kız ve çaresizlikten avuçlarını sıkan bir eş
bırakarak…

Daha kırk yaşındaydı…

***

Türkan’ı ikindi namazının ardından gömdüler. O gömüldüğü gün, evlerine
yemek getiren komşuların köy ekmeğine sardıkları gazetenin üzerinde,
lacivert takım elbiseli adamın resmini gördü küçük Munise…

“Samsun’u sağlık kenti yaptık” diye demeç patlatmıştı yine… Munise’nin
gözleri, tıpkı rahmetli annesine benziyordu. Bulut bulut oldular,
usulce nemlendiler…

Munise, lacivert takım elbiseli adamın yalan söylediğini biliyordu
artık. Samsun, sağlık kenti filan değil, düpedüz kanserin kenti olmuştu.

Ela gözlerden süzülen iki damla yaş, küçük Muniseciğin anne dudağına muhtaç yanaklarını ıslatıverdi.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP