“Rum vatandaşlarımız iyice anlamalıdır ki bugüne kadar muhafaza ettiğimiz milli varlığımız, dilimiz, örf ve adetlerimiz ne tazyik ne de demir yumruklar altında erimeyecek, sönmeyecektir. Kalplerimizde yanan milliyet ateşi, kendi kalplerinde yanandan çok daha parlak ve daha ileridir. Emin olunmalıdır ki onu söndürmek isteyecek her kuvvet, onu biraz daha parlatacak, biraz daha yükseklere çıkaracaktır.” 1946
Dr. Fazıl Küçük
İçinde bulunduğumuz ve sonuna doğru yaklaştığımız 2013 yılını önemli bir yıl olarak tanımlamak olasıdır. Aradan geçen son 50 yıllık süreci doğru ve gerçekçi değerlendirmek gelecek açısından yaşamsal önemdedir. Oralarda kalmadan hamaset yapmadan yapılacak değerlendirme sonrasında yerimizde saydığımızın kabul edilmesi gerekiyor. Karşı taraf görüşmelerin başlaması konusunda ortak bir zeminin olmadığını sürekli olarak dillendiriyor. Bizler ise Mart 2014 ayında olası bir referandum ve çözümün gerçekleşeceğinin türküsünü çığırıyoruz. Referandumun niçin ve neden yapılacağı hangi sorulara yanıt aranacağı belli değildir. Öncelikle bu hususun duyurulması gerekiyor. Barış ve çözüm büyük bakkallardan alınan bir nesne değildir. Çeklerle Slovaklar Çekoslovakya’da evli idiler ve mutlu bir devlet yaşamları vardı. Bu kadar düzgün giden ilişkilerini bir süre önce sonlandırdılar. Kimse de yahu siz ne yapıyorsunuz demedi diyemedi. İki çağdaş grup olarak ayrıldılar ve kendi hükümetlerini ve devletlerini kurdular. İlişkilerini de aynı anlayış içinde devam ettiriyorlar. Çatışmıyorlar kavgada etmiyorlar. Ülkemizde Rumlarla yaşadığımız kanlı çatışmalardan sonra bir arada yaşamadığımız biliniyor. Bu gerçeğin en somut kanıtı adadaki BM Barış Gücü’nün varlığıdır. Onların adaya neden ve niçin geldiklerini unutanlar varsa BM belgelerine bakmalarını öneriyoruz. 1960’lı yıllarda adı geçen kuruluş adına görev yapan Daniel Ortega’nın kendi ismi ile anılan raporunu okumalarını öneriyoruz. Raporun gizliliği kalmamıştır. Raporda Rumların Türklere saldırdığı ve 103 köyden Türklerin kovulduğunu yazıyor. İşte bu nedenle Birleşik Amerika Devletleri Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Bay Eric Rubin, haklı olarak ortak zemin olmadığını kabul ediyor.
ARA ÇÖZÜMLERE YÖNELMEK
Böyle bir gerçek karşısında ortak zemin yoksa ara çözümlere yönelmenin ne kadar doğru olacağının da sorgulanması kaçınılmazdır. Ara çözümden amaçlananın taraflar arasında söz kesme mi nişan mı olacağının da konuşulması gerekiyor. Dini özgürlükler konusunda yaşananların insani boyut olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Aradan geçen 50 yıllık süreçte karşılıklı olarak dini mekanlar ziyaret edilerek dini gereklerin yerine getirildiği yeni bir olay değildir. Yaşananlar olay bu şekilde sunularak dünya kamuoyu yanıltılmak isteniyor.
Son dönemde Maraş konusunun gündeme taşınıyor olmasını da çözümden kaçmak için uyguladıkları oyun olarak görüyoruz. AB’nin son açıklanan İlerle-me Raporunda da konu aydınlatılmıştır. BM Güvenlik Konseyi’nin 550 sayılı kararı ile bütünlüklü çözümün bir parçası olarak kabul edildiği belirtilmiştir. Uyuşmazlığın çözümünü Türkiye ile görüşerek çözmek isteyen yaklaşımları inandırıcı değildir. Doğal olarak Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garanticisi bir ülkedir. Görüşmeyi neden ve hangi amaca yönelik olarak yapacakları konusu net değildir. Başbakanla boğazda çay içerek veya balık yiyerek çözülemeyeceğini onlarda çok iyi bilmektedirler. 1960’lı yılların sonlarına doğru Yunanistan’la Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarının Keşan ve Dedeağaç’ta yaptıkları görüşmenin nasıl fiyasko ile sonuçlandığı biliniyor. Bu nedenle ortalık yerlere bırakılan önerileri başların yerlerde sürünen ayakları havada olan öneriler olarak okunmasında yarar olduğunu düşünüyoruz. Bunun ötesinde yapılacak olan bir anlaşmanın net olarak bilinmesi gerekiyor. Toprak konusu çözülmeden tek yanlı olarak ilan edilen Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmazlıkları ortalık yerlerde sürünürken buzların eriyip yeni bir döneme girileceğini düşünmek gündüz düşleri görmekle koşuttur. Ülkenin önde gidenlerinden şunu yaparsanız şu başlık açılır, yapmazsanız AB’ne düşlerinizde bile giremezseniz tehditlerinin işe yaramadığı görülmüştür. Gelinen noktada Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları tanınmadan çözümün olanaksız olacağı biliniyor. Bu güne değin alınmış olan ve Kıbrıs Türklerini görmezden gelen bütün kararların yeniden gözden geçirilmesinde sayılamayacak kadar yarar olduğunu düşünüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Okulu öğrencilerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapacakları gezi Rumların girişimleri sonucu iptal edilmiştir. Bu iptal için çaba harcayanlarla hangi koşullarda birlikte yaşanacağını bilen varsa bir adım önde çıksın… Söz kesmeden nişan bile yapmadan evlilik olmayacağına göre Rumlarla da anlaşmanın olamayacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
23 saat önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce