“Balkanlar Avrupa’ya çok şey öğretmiştir ve hala öğretebilecek güzelliklere sahiptir” tezini Prof.Dr. Ferid Muhiç son günlerdeki bütün konuşmalarında hiç eksik etmiyor. Bu sözlerin doğruluk payı çoktur, ancak biz Balkanlıların Batı Avrupa’dan öğrenmekte direndiğimiz insan hakları dersini, ne zaman ezberleyip uygulamaya başlayacağımız sorusuna da cevap aramalıdır bu felsefe bilimcisi.
Balkanlarda yaşayan halkların tarihi, kültürel zenginliklerinde yatıyor. Dünya tarihinde Avrupa ile Asya arasında bağlantı noktası olarak Balkanlar, çok büyük bir coğrafi özelliğe sahiptir.
Canlı bir köprüdür Balkanlar.
Savaşçıların, tarihçilerin, gezginlerin ve bilim adamlarının üzerinden geçtiği bir köprüdür. Üzerinden geçen bütün medeniyetlerin tarihi ve kültürel izleri mevcuttur bu köprüde. Kültür alış verişinde sınırlar yoktur. Balkanlar farklı medeniyetlerden kazandıkları öğreti, gelenek ve yaşam biçimleri kadar buralarda belirli dönemlerde bulunan medeniyet ve insan toplumlarına hayata dair birçok güzel şey kazandırmıştır.
Balkanlar her zaman yeni ve modern öğretilere açık bir yerdir. Fakat son 40 yılda modern akımlara kapalıdır bu toprakların insanı. Komünizm, kör düğümün son halkasıydı. En son modern hareketti ve bu hareketle birlikte sanki insanlık duruverdi. Bu hareket Balkanlardaki insanlara düşünme ve iyilik yapma olgusunu öldürdü. Belki içimizdeki kini ve nefreti bir nebze durdurdu. Ancak bu sönme daha sonra yeni bir patlamaya sebep oldu. Ve yine kin ve nefret egemen oldu bu topraklarda. Daha doğrusu geriye dönüş oldu ve sonuç olarak Balkanlara kabilecilik hakim oldu.
Sonra da demokrasi geldi. Balkanlardaki demokrasi anlayışı, herkesin herkese haddini bildirme olarak algılandı. Herkes herkesin nasıl düşünmemesi gerektiğini söylemeye başlandı demokrasi sayesinde. Düşünme yasaklanabilseydi, bunu da demokrasi haklarını kullanarak birileri birilerine yapardı. Demokrasinin de Balkancası ancak böyle olabilirdi.
Eskiden beri söylenen bir doğru mevcuttur Balkanlar hakkında. Parlak dönemlerini diğer medeniyetlerin altında kaldıklarında yaşamışlardır. Ne yazık ki beraberce yaşama sırrını hala öğrenemeyen bu halklar için bu söylentinin doğruluk payı da büyüktür.
İnsan hakları bildirilerinin kanunlaştırılıp yürürlüğe konduğu 21.inci asrın medeni dünyasında, Balkanlar hala kabileciliğe yer vermekte. Hala toplu kimlikler üzerinde siyaset yapılmakta. Milliyetçilik bile dar anlamda kullanılmakta. Avrupa’da ise tam tersi bir hava esmektedir. Örneğin Fransa ve Almanya bile tek devlet çatısında birleşinceye kadar refah içinde olamayacaklarını söylüyorlar. Düne kadar tarihi kan davalı iki devlet. Hatta Avrupa Birliği bile onların işbirliğine dar geliyor. Birlikteliğin getirdiği ekonomik ve sosyal refahın rahatlığının farkında iki büyük medeniyet. Beyinleri zorlayan adımlar peşindeler.
Ne yazık ki bu Balkan devletleri için düşüncelerde bile mevcud olamayacak kadar utopik.
Dünya değişiyor, insan sürekli gelişiyor. Dar bölgesel kavramlardan çıkmadıkça başarılar da elde edilemez. Tarihe bir bakın, bütün tarihi değişimler özgürlükler doğrultusunda yapılmıştır. İnsanoğlu sürekli daha özgür olup daha fazla haklara sahip olma yönünde mücadele vermiştir. En sonunda da şunu anlamıştır: bu mücadelenin başarılı olabilmesi için herkesin, kesinlikle ayırım yapmadan herkesin haklarını savunmakla kendisinin de sonsuz haklara sahip olabileceğini.
Bunu Balkan halkları ne zaman anlayacaklar?
Sıcak kanlı, herkesle muhabbeti seven, farklı kültürlere açık olan Balkan insanına ne oluyor da siyasi görüşlerini belirlerken aynı duyarlılığı gösteremiyor? Kendi milli hakları savunulduğunda neden bir başka komşu milletin özgürlüklerini kısıtlama taraftarı olunuyor? Kabile veya halk topluluklardan değil, ‘insan’dan ve onun ihtiyacı olan bireysel haklardan ne zaman bahsedilmeye başlanacak Balkanlarda?
Bu sorulara cevap bulunuyor mu? Yoksa hala kendimizi, komşumuzu, ailemizi ve yaşam biçimimizi sorgulamayacak mıyız? Hala herşeyin yolunda olduğunu mu söyleyeceğiz? Hala dünyadan kopup Balkan denen bu adada kapalı mı kalacağız?
Biz bu yarışta insanı evrensel değerler çerçevesinde değerlendiren ve ona huzurlu ve içiyle-dışıyla barışık özgürlükler kazandırabilecek nesiller yetiştirmekle elde edebiliriz. Yeni nesillerimizin daha fazla soru soran, sürekli araştıran, doğruların peşinde koşan bireylerden oluşmasını sağlamalıyız. Çünkü insana ancak insan önem verir. Bu yüzden yeni nesillerimize araştırma ruhu kazandırırsak ancak, insana daha fazla önem vereceğini ümit etmeliyiz.
İnsana önem verecek bizden sonraki nesiller Avrupa’ya öğretecek sadece insani değerleri değil, belki insan hakları konusunda da öğretecek bir şeyleri olacaktır.
BALKAN YEMEKLERİ
13 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024