Berka Sude Sait
Türkiye’de bulunan sokak hayvanlarının sayısı durmadan artıyor. Bu artış, hayvanların refah seviyelerini gittikçe düşürüyor. Oysa yıllar önce belediyeler tarafından uygulanması gereken kısırlaştırma işlemleri olması gerektiği gibi değil. Bunun iki nedeni var. Yeterli denetimler yapılmıyor ve gerektiği kadar bütçe ayrılmıyor veya ayrılan bütçeler gerektiği yerde kullanılmıyor. Kısırlaştırma için gerekenler zamanında yapılmış olsaydı bugün yaşananlar olmayacaktı. Sokak hayvanlarının sayısı bu kadar artmayacak, hayvanların refahı düşmeyecek, bu olumsuzluklar olmayacaktı. Keşke kısırlaştırma çalışmaları yoğunlaşsaydı ve üstünde ciddiyetle durulsaydı.
Ne yazık ki belediyelerin ve diğer kurumların bu konudaki bahaneleri her geçen gün artıyor. Oysa sorumlular bu görevi bir an önce kabullenip işe koyulmaları gerekirdi. Bahaneler bir çözüm üretmediği gibi, hayvan refahı konusunda Türkiye’yi daha da geri çekmektedir.
Lütfen hayvanlar için empati yapın
Bu canların bize Allah’ın birer emaneti olduğunu unutmayalım. Yaz aylarında güneşin altında su ararken yanan patileri ile kışın karda, açlıktan içeri göçmüş karınlarını doyurmak için tek lokma ararken, titreyen vücutları ile her gün binlercesi yaşam mücadelesi veriyorlar. Gelin haydi bir empati yapalım. Mesela bütün bunları yaşayan sizin çocuğunuz olsa, yanından geçen insana anne babasıdır diye ümit ile baksa, çıplak ayakları soğuktan donacak noktaya gelse ve o ümit ile baktığı insanlar onu itip canını yaksa.
Şuraya dikkat çekmek istiyorum, herhangi bir çocuk değil sizin çocuğunuz olsa diyorum, çünkü öyle bir duruma geldik ki bu halde bir çocuğu sokakta görüp, umursamayacak kadar duyarsız kalma noktasındayız. Bunlar hafife alınacak veya alışılacak kadar basit konular değildir. Söz konusu bir candır, insan veya hayvan fark etmeksizin korumak ve yardım etmek bizim en temel görevimizdir. Biz bu dünyaya sadece kariyer yapmak, üç beş kuruş fazla kazanmak, dövizi takip etmek veya evin temizliği ile uğraşmak için gelmedik. Bütün bunların bir sebebi var.
İnsanlara hayvanlar, hayvanlara ise İnsanlar Hakkında Eğitim Verilmeli
Şimdi gelelim en önemli konulardan birine. Her zaman olduğu gibi eğitim burada da büyük önem taşıyor. Türkiye’deki insanların büyük bir kısmının maalesef hayvanlar konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını, üstelik çocuklarını ve çevresini de yanlış bilgilendirip korkutarak yetiştirdiğini düşünüyorum. Oysa biz Milyonlarca yıldır hayvanlarla iç içe yaşıyoruz ve onlardan faydalanıyoruz. Ancak ne yazık ki yeni yaşam şekillerimiz bizi hayvanlardan uzaklaştırdı. Günümüzde sayısı azımsanmayacak kadar çok olan bir kesim ve aileler, çocuklarını hayvanlardan sakınarak, aman dokunma ısırır, pis o sevme gibi laflarla büyüterek, yeni nesil gençliği kendileri gibi geleceğin birer doğa ve hayvan düşmanı olma yolunda yetiştiriyorlar.
Bu noktada iş elbette Milli Eğitim Bakanlığına düşüyor. Çocuklarımızı daha ilkokul çağlarından itibaren hayvanlar hakkında bilgilendirmeliyiz. İnsanların hayvanlar üzerindeki sorumlulukları, hayvanların önemi, sevgisi ve onlara nasıl yaklaşılması gerektiği gibi bilgileri bir ders içinde vermeli ve bunu müfredata eklemeliyiz. Eklenen bu ders dışında çocuklar sıkça barınak ve doğa ziyaretleri gibi aktivitelerle duyarlı hale getirilmelidir. Bunları yapmalıyız çünkü doğaya da hayvanlara da ihtiyacımız var. Çocuklarımız onları düşman değil dost ve hayatın birer parçası gibi görmelidirler.
Bu noktada diğer eğitim verilmesi gereken kesim ise evcil hayvan sahiplenecek kişi veya ailelerdir. Kesin olarak, sokak hayvanlarının artışının en temel sebeplerinden biri heves veya zorlama ile satın alınıp, sonrasında sokağa terk edilmeleridir. Aileler çocuklarının baskısı ve birine veririz düşünceleri ile satın aldıkları evcil hayvanları, kimseye veremeyeceklerini anlayınca sokağa terk ediyorlar. Sokağa bırakılan canlı nasıl yaşaması gerektiğini bilmediği için ya araba kazası, ya kötü hava şartları gibi nedenlerden dolayı ölüme mahkûm kalıyor. Sağ kalabilenler ise kısır olmaması nedeniyle çiftleşerek yeni yavrular meydana getiriyor. Büyük bir köpekten tek seferde doğan yavru sayısı 7-10 civarını bulabilirken, yılda iki defa doğum yapabilmelerini de göz önüne alırsak sokağa bırakılan tek bir canlı bile epey sokak hayvanının üremesine sebebiyet verebilecek kadar çok doğum yapıyor.
Köpek satın alacak veya sahiplenecek bireylere mutlaka hayvan bakım şartları, zorlukları ve hayvanların ne olduğu hakkında ders verilmesi zorunlu tutulmalı, bu uygulamadan geçemeyen bireyler ise hayvan satın alamamalı veya sahiplenememelidir. Üstelik her cins, her birey için uygun değildir. Sokakta binlerce ihtiyacı olan evcil hayvan varken satın almayı tercih edenler için köpeğin karakterinin, tipinin ve davranışlarının aile yapısına uygunluğu çok önemlidir. Örneğin ufak çocuk sahibi olan aileler daha dayanıklı ve çocuklardan hoşlanan cinslere yönlendirilirken, sürekli koşuya çıkan bir çifte daha aktif cinsler önerilmedir. Ayrıca sahiplendirilen veya satılan her evcil hayvan, sahiplenen ailenin üzerine kaydettirilerek çiplenmeli, yılda bir defa kontrol amaçlı kayıt yenilemeye götürülmelidir. Bu uygulamalara uymayan bireylere, sahiplendiği evcil hayvana bakmadığı ve evcil hayvan için kurumların harcama yapacağı gerekçesi ile para cezası verilmelidir.
Kısırlaştırma burada tekrar karşımıza çıkıyor. El altından evcil hayvan üretimini azaltmak için kısırlaştırılmayan her hayvan için belediyelere bir ödeme yapılması zorunlu hale getirilmeli bu sayede üretilecek hayvanlardan kar sağlanamayacak ve sokağa bırakılmaları durumunda bakım masrafları karşılanmış olacaktır.
Tabiki insanları eğitirken hayvanları eğitimsiz bırakmak olmaz. Güçlü ve zarar verebilecek boyutlardaki tüm hayvanlara, yıllık kontrollerinde, eğer uzmanlar tarafından gerekli bulunursa eğitime veya rehabilitasyona gönderme zorunluluğu getirilmelidir.
Türkiye’de ki birçok insan köpekler hakkında asgari bilgilere sahip değil. Bir köpeğin nasıl sevileceği, neden onları görünce koşup kaçmamamız gerektiği, bir hayvan saldırısında ne yapmaları gerektiği hakkında hiç bir bilgiye sahip olmadıkları gibi birde kendinden emin bir şekilde yanlış bilgi vermeye oldukça müsaitlerdir. Bu cahillik bir an önce eğitim ile son bulmalıdır.
Barınaklar İyileştirilmeli, Yiyecek kaynakları oluşturulmalı ve Sahiplendirmeler Artmalı
Dünya sağlık örgütünün verilerine bakıldığında sadece İstanbul’da yaklaşık 130 bin sokak köpeği ve sayısı tahmin edilemeyen fakat oldukça fazla olduğunu düşünülen kediler barınıyor. Bu oranlar sadece İstanbul için geçerli iken Türkiye genelinde, yerel yönetimlerin bünyesinde bulunan 255 adet barınağın kapasitesi yalnızca 93.015’dir. Dernekler ve kişisel girişimler neticesinde kurulmuş bazı barınakları da eklediğinizde oluşan toplam kapasite sadece İstanbul’daki Sokak hayvanlarına bile yetemeyecek kadar azdır. Üstelik bir çok barınak sanıldığının aksine, hijyen ve bakım şartları bakımından çok kötü durumdadır. Barınaklarda iyileştirmeye gitmek için öncelikle yerel yönetimlerin acilen bilgili personel ve veteriner hekimlere ihtiyaçları vardır.
Sonrasında ise barınak kapasiteleri arttırılmalıdır. Aslında birçok hayvan sever birey veya kuruluşlar bu işleri gönüllü olarak sürdürmeye gayret etse bile ortada bir birlik bulunmadığı için netice alınamıyor. Barınaklar sır gibi saklanıyor. Durum içler acısı, barınaklarda bulunan personellerin birçoğu hayvan sevgisinden yoksun. Personel ve veteriner artışı yapılırken gönüllülerle iş birliği içerisinde olunmalı, yapılacak temizlik veya bakımlar için hayvan severlerden yardım istenmelidir. Örneğin üniversitelerde yapılacak duyurular ile gönüllü hizmet etmek isteyen gençler davet edilebilir hatta bu, Türkiye genelinde bir proje haline getirilebilir. Zira gençler bu gibi aktiviteleri sever ve destekler. Özellikle hayvan sever gençlerden, bu gibi projelerin başlaması ile üst düzey bir etkileşim alınacaktır. Çünkü bireysel uğraşlar yerel yönetimlerin baskı ve ilgisizlikleri ile yarıda kalmaktadır.
Bu alanda bahsedilmesi gereken bir diğer konu ise barınaklarda ki hayvanların beslenme meselesidir. Ortalama bir köpeğin aylık 10,5 Kg mamaya ihtiyacı vardır. Bu oran boyutuna göre değişkenlik gösterecektir. Şu andaki barınak kapasitesine baktığımızda sadece onlar için aylık ortalama 1.000.000 Kg mamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Şu anda 15 Kg’lık bir mamanın en ucuzu 150 TL olduğunu varsayarsak, barınaklara sadece mama için aylık 10 milyon TL para gerekmektedir. Bu durumu hafifletmek ve açlığın önüne geçmek için zincir restoranlar, oteller, fazla atık çıkaran devlet kuruluşlarının ürettikleri tüm artıkları barınaklara bağışlaması zorunlu hale gelmeli ve bunlar işlem görerek hayvanlara verilmelidir. Bu önemli ve gerekli bir projedir. Bir an önce hayata geçirilmelidir. Böylece israfın da önüne geçilmiş olur.
Türkiye’de birçok noktada, orman ve sokaklarda yaşayan sahipsiz hayvanların olması aslında insanları tehlikeye atan bir durum değildir. Bu aslında tam tersine hayvanları tehlikeye atan bir durumdur. Dünyanın yalnızca bizim olmadığı gerçeğinin farkına varmak zorundayız.
Yurt dışında, özellikle ABD ve Avrupa’da yoğun bir evcil hayvan sahiplenme talebi vardır. Taleplerin sebebi bu ülkelerde sokak hayvanlarının olmayışı, insanların kolayca evcil hayvanlara ulaşamamasıdır. Ülkemizdeki sahipsiz hayvanlara yuva bulmanın bir yolu da, yurtdışından bu hayvanları sahiplenebilecek kişilerin ulaşabileceği bir platform kurmaktır.
Son günlerde yaşanan bazı olumsuz gelişmeler sonrası sokak hayvanlarının toplatılması ile ilgili yapılan çağrı, soruna çözüm değildir. Hatta yanlış anlaşılmaya neden olmaktadır. Hayvanlar toplatılsın ama nereye? Ne yazık ki barınakların kapasitesi yeterli değil. Ayrıca barınak şartları çok kötü. Bu durumdan haberdar mıyız yoksa geçici ama kötü bir çare mi arıyoruz? Şu anda mevcut barınaklar, bünyelerindeki hayvanlara bile bakacak durumda değilken, iyileştirilmeyen hayvanların barınaklarda toplanması bir hayvan katliamına neden olabilir.
Üstelik bu gibi çağrılar bazı zihniyeti bozuk insanlar tarafından görev edinilerek, yasa dışı hayvan toplamalarına hatta ölümlerine sebebiyet vermektedir. Ayrıca insanlar arasında hayvan severlere karşı bir tepki de meydana gelmektedir. Halbuki bu insanlar gönüllü olarak hizmet vermekte ve tüm zorluklara rağmen mücadele etmeye uğraşmaktadırlar. Bu durum halk arasında bir çekişmeye yol açmaktadır. Her gün yaralı bir canlı ile uğraşmak, onları beslemek için kilometreler kat etmek, mama parası bulabilmek adına herkesten para istemek her baba yiğidin harcı değildir. Üstelik bunca fedakârlığa rağmen teşekkür yerine hakaret işitmek hayvan severlerin moralini daha da bozmakta ve tahammül seviyelerini düşürmektedir. Bu haksızlıktır. Haksızlık yapanın yarın Allah’a (cc) vereceği çok büyük bir hesap vardır.
Tehlikeli Irk Kavramı bir ırkçılıktır
Son günlerde yaşanan üzücü olaylar nedeniyle acele ediyoruz ve sağlıklı düşünemiyoruz. Aceleyle, sinirle, danışmadan, istişare etmeden kararlar veriyoruz. Oysa bu işi siyasiler değil uzmanlar çözebilir. Siz eğer inançlıysanız, dinimiz bize bilime saygı duymamızı öğretir. Lütfen bu işin bilimine ve bilim adamlarına danışalım, onlara soralım. Geçen akşam NTV kanalında konuk olan Rumeli Üniversitesi rektörü veteriner Profesör Doktor Sayın Tamer Dodurka ne güzel konuşuyordu. Dinlemediyseniz İnternette kayıtlıdır, lütfen bulup dinleyin. Bu işin bilim adamlarını dinleyelim. Oysa ağzı olan konuşuyor. Çokbilmiş birileri çıkıp tehlikeli ve yasaklı ırklar olarak geçen Pitbull, Dogo, Staffordshire, Bully… gibi köpeklerin ırkları hakkında yorumlar yapabiliyorlar. Oysa biliyor musunuz ki; sözüm ona saldırgan ırk olarak itham edilen Pitbull’lar harika bir duygusal destek köpekleridir ve ihtiyaç duyan bazı insanlar için terapide kullanılabilirler. Bir pitbull sahibi ve yıllardır bu konu üzerine araştırmalar yapan biri olarak, sizlere kısaca pitbull cinsinin tanımını yapmak istiyorum. Bu cins aslında tamamen oyuncu, eğitime açık, sevecen ve bir Malta teriyeri kadar tehlikesiz bir cinstir. Diğer bir yandan acı hissi oldukça düşük olması nedeniyle çocukların rehabilitasyonlarında kullanılmaktadır. Aslında agresyon seviyeleri bir Chihuahua’dan az olmasına rağmen cüsseleri sebebi ile, herhangi bir saldırıda küçük ırk bir köpekten çok daha büyük hasar verebilmektedir. Büyük ihtimalle daha önce bir çok kişiden duyduğunuz çenelerinin bin ton bastığı veya kitlendiği söylentileri bir halk efsanesinden ötede değildir. Her büyük ırk kadar güçlüdürler. Oldukça inatçı bir cins olması nedeniyle öğretilen veya alıştırılan bir komutu inat ile sürdürürler ve ülkemizde pasif kişiliğe sahip kişiler tarafından güç gösterisi için kullanılmaktadırlar. Şimdi gelelim bu çıkan haberlere, herhangi bir köpek saldırısı, pitbull saldırıları kadar çok duyulmaz, bunun nedeni ise basının malzemesi haline gelmiş olmaları ve haber değerinin oluşudur. Ayrıca bu gerçekleşen saldırıların tek bir sebebi vardır, o da bu hayvanları eğiten kişilerdir. Yıllardır Pitbull’lar, güçlü yapıları ve karizmatik duruşları nedeniyle, güç gösterisi yapmayı seven, psikopat kişilerin ilgi odağı olmuştur. Bu şahıslar, günahsız hayvanları alarak karanlık odalarda tutmakta, saldırgan yetiştirmek için dövmekte, insanlara düşman etmekte, bir şeyi parçalatıp sonra ödüllendirmekte, eğer parçalamazsa işkenceye maruz bırakmakta ve hatta gizli mekânlarda dönüştürmektedir. Bu uygulanan akıl almaz eğitimler ve işkenceler sonucunda dövüşte kaybeden, yaşlanan veya artık ihtiyaç duyulmayan köpekler öldürülmekte veya sokağa atılmaktadır. Bilinen yanlışların en başında da bu vardır. Pitbull’lar tehlikeli değildir, fakat bunu onlara uygulayan insanlar oldukça büyük tehlike arz etmektedir. Bu insanlar suç makinesine çevrilmiş günahsız köpekleri, psikopat zihniyetleri ile her an birine zarar verebilecek potansiyel katillerdir. Böyle bir eğitime ve işkenceye maruz kalacak her canlı saldırganlaşır ve buna insanda dâhildir. Bu cani insanların işledikleri suçları, bir hayvana ve onun ırkına mahal etmek, yalnızca bu suçluları ört pas etmenin acizliğidir. Bu cinsler eğer doğru aileler tarafından bakılırsa asla bir tehlike oluşturmamaktadır. Hatta inanılmaz sevimli yapıları ile ailenin en sevimli ferdi olmaktadırlar. Bu cinslerin her isteyene sahiplendirilip satılması yasaklanmalı ve ruhsatlı olarak bakımını ve eğitimini üstlenebilecek kişiler tarafından sahiplenmeleri gerekmektedir. Bu ırkı ortadan kaldırmak bir soykırımdır ve etik değildir. Unutmamak gerekir ki çocuklarımıza bir köpek saldırıyorsa, ya bir insan tarafından yetiştirilmiştir ya da bir insan tarafından terk edilmiştir.
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
13 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
21 gün önceKÖŞE YAZARLARI
22 gün önce
Sude hanım herşeyi çok güzel açıklamassınız teşekkür ederiz
Aynı malzeme maharetli ahçının elinden olunca lezzetli bir yemek, mükellef bir sofra haline nasıl gelir örneği olmuş yazı. Ellerinize emeğinize sağlık. Hem hayvanları tanıyan, hem ilgilenen, sorunları gözlemleyip kafa yorup çözüm üreten en önemlisi her yönden bakabilen liyakatli zihinlerin çoğalması dileğiyle teşekkürler
Takdirin ötesinde bir yazı olmuş, hayranlıkla okudum..