DOLAR 34,3515 0.01%
EURO 37,4588 0.18%
ALTIN 3.023,170,03
BITCOIN 2357775-0.76145%
İzmir
18°

AÇIK

18:03

AKŞAMA KALAN SÜRE

“Piyano beni bana yeniden anlatan eşsiz bir enstrüman”
72 okunma

“Piyano beni bana yeniden anlatan eşsiz bir enstrüman”

ABONE OL
24/11/2020 03:30
“Piyano beni bana yeniden anlatan eşsiz bir enstrüman”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İhsan Dindar – milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr

 

Ankara bir süredir dikkat çekici bir tabloya ev sahipliği yapıyor. Normalde Amsterdam’daki Rijksmuseum envanterine kayıtlı Ankara Manzarası tablosu şu an resmedildiği kentte, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde. Bu toprakların insanları için bu güzel haberi yakın zamanda yayımladığınız albümle siz de taçlandırmış oldunuz. Öncelikle bu entelektüel derinliği olan çalışmaya imza attığınız için bir müziksever olarak teşekkür ediyorum. Tabloyla başlamak istiyorum. Bu tablo sizde nasıl duygular oluşturdu?

Nazik yorumlarınız benim için mutluluk kaynağı. Teşekkür ederim. İlk bakışta “Ankara Manzarası” keşfe değer olduğunu belli eden detaylara sahip. Bu sebeple öncelikle yoğun bir merak ve keşfetme arzusu oluştuğunu söyleyebilirim.  Albüm fikrini tetikleyen en önemli duygu da zaten buydu. Tablo, Ankara tarihi ve albüm üzerinde yaptığımız çalışmalar sonucunda ise bu tablonun; üretimin her aşamasında yer alan, sosyal hayatta kadının sıkça yer aldığı ve ticaret yoluyla farklı kültürleri bir araya getirmiş bir şehrin huzuru ve mutluluğunu yansıttığını düşünüyorum.

 

Buradan konuyu albüme bağlamak isterim. Öncelikle bir tablodan ilhamla ortaya çıkması açısından oldukça özgün olduğunu söylemek mümkün. Hikâyesi nasıl başladı?

“Ankara Manzarası” tablosundan ilham alarak bir albüm yapma fikri ilk olarak Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’ne yaptığım bir ziyarette ortaya çıktı. Zaman zaman bir fikrin yaratıcı olması ile absürd olması arasında ince bir çizgi vardır. Ben de bu sebeple albüm fikrimi paylaşmak konusunda açıkçası çekimserdim fakat Ankara Rahmi M. Koç Müzesi‘nin desteği, yönlendirdiği danışmanların tablo ve Ankara tarihi hakkında değerlendirmeleri ve Rijksmuseum tarafında gerekli telif izinlerinin alınmasıyla birlikte benim için geniş bir ilham alanı açılmış oldu. Böylesi bir sanat eserinden bir başka sanat icra etmek ve bunu yaparken Ankara tarihine dokunmak aynı zamanda ciddi bir sorumluluk. Her adımı atarken Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nin desteği bu anlamda da kıymetliydi. Hacı Bayram, Augustus Tapınağı ve Julianus Sütunu gibi günümüze kadar gelmiş tarihi eserleri; düşman işgaline karşı en önemli mitinglerin yapıldığı Namazgah Tepesi,  kime ait olduğu bilinmeyen bir türbeye ev sahipliği yapan Hıdırlık Tepesi gibi toplamda otuzdan fazla öğe tablo içerisinde bulunuyor. Önceliğimiz bu geniş tarihsel ve sanatsal alanda 12 besteye ilham olacak hikayeleri bulmaktı. Ardından zihnimde oluşan hikayelerle her bir besteyi öncelikle piyano ile yaptım ve böylece ilk olarak şarkıların piyano versiyonları ortaya çıktı. Paralel olarak da Romanya’dan Emanuel Abrudean şarkıların senfonik düzenlemelerini tamamladı. Böylece albümü oluşturan 12 şarkı gün yüzüne çıkmış oldu.

12 parçadan oluşan albümdeki her bestenin bir hikâyesi var. Müziği bir nevi hikâye anlatımında kullanıyorsunuz. Tüm besteleri size ait olan oluşturduğunuz bu hikâye müzikseverlere ne anlatıyor?

Daha öncesinde de gerçek hikayelerden yola çıkarak yapmış olduğum besteler ve elbette film ve belgesel müziklerim olmuştu. Hikayelerden yola çıkarak beste yapmak bana kalırsa duyguları daha derin yansıtmama yardımcı oluyor. Sizin de belirttiğiniz gibi her şarkının ayrı bir hikayesi var ama albümü bir bütün olarak ele alırsak üreten geçmişe yapılan keyifli bir yolculukta,  bir şehrin huzurlu hikayesini yansıttığını düşünüyorum.

 

Albüm hem piyano hem de senfonik kayıtların yer aldığı aslında toplamda 24 parçadan oluşuyor. Bu ikili kayıt tercihinizin nedenini öğrenebilir miyiz?

Piyano beni bana yeniden anlatan eşsiz bir enstrüman. Müzik ve beste çalışmalarımın odağında da her zaman bu fikir ve dolayısıyla piyano vardır fakat diğer yandan Ennio Morricone, Hans Zimmer, Yanni, Yann Tiersen, Thomas Bergersen gibi hayranı olduğum uluslararası müzisyenlerin yapıtları da senfonik eserler ortaya koyma açısından bana ilham olmuştur. Bu isimlere Türk bir bestekar olarak Melih Kibar da eklenmeli elbette. Bu ilhamla, ilk albümümden bu yana bestelerimin senfonik düzenlemeleri için deneysel çalışmalarım olmuştu. Bu albümde de eserleri hem piyano hem de senfonik düzenlemeleriyle sunma geleneği devam etti. Albüme gelen geri bildirimlerde bazı dinleyicilerin piyano bazı dinleyicilerin ise senfonik düzenlemeleri daha çok benimsediğini görüyoruz. Bu da benim için mutluluk verici.

 

Albümle aynı adı taşıyan şarkı geçtiğimiz günlerde kliplendi. Farklı ve bir o kadar da güzel bir teknik. Nasıl bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktı?

Albümün başrolünde “Ankara Manzarası” tablosu var ve ilk andan itibaren video kliplere de bunu yansıtma fikri vardı. Fakat bunu nasıl yapabileceğimizi netleştirmemiz zaman aldı. Tablodan yola çıkarak nasıl bir video klip ortaya koyabileceğimizi ciddi şekilde araştırdık ve bu araştırmalarımız sonucunda Meksika’da kendi halinde faaliyet gösteren KnockKnockEstudio ile tanıştık. Onlara tabloyu ve şarkılara ilham olan noktaları aktardık ve tablo içerisinde yer alan 20 farklı sahneye karar kıldık. Böylece video klip içerisinde de görmüş olduğunuz tablonun hareketlendirilmiş görseli ortaya çıktı. 

Bu toprakların hikâyelerini piyano ile anlatmak üzere yola çıktınız ve bu da üçüncü albümünüz oldu. Bunun dışında da pek çok film ve reklam için besteler yaptığınızı biliyoruz. Tarih ve Anadolu kültürü ile iç içe geçmiş bu yolculuk bundan sonraki süreçte de devam edecek mi?

Kültür, sanat, yaşam tarzı, alışkanlıklar ve toplumsal tepkiler coğrafyadan bağımsız düşünülemez. Sadece sanatçıları değil, aynı zamanda bu topraklarda yaşamış her milletten insanları dahil ederek söyleyebilirim ki, ortaya koyduğumuz her şeyin içerisinde bu coğrafyadan ve bu coğrafyanın insanından izler var. Ben de bu topraklarda yaşayan, bu kültürün bir parçası olan bir müzisyen olarak istemesem dahi ortaya koyacağım eserler bu toprakları yansıtır. Bu sebeple bana düşen aslında bir ayna vazifesi görmek ve bundan dolayı da çok mutluyum.  Bir kültürün bir başka kültürden etkilenerek, her iki kültürden izler taşıyan bir eser ortaya koyması fikri bana hep ilham verici gelmiştir. Bu felsefeden hareketle Anadolu kültürünü müzik yoluyla aktarırken de, bu kültürden olmayan paydaşların dokunuşlarını önemsiyorum. Gerek bu albüm gerekse önceki albümlerimde çalıştığım çok farklı kültürlerden yabancı paydaşlar oldu ve onların katkılarının eserlere derinlik kattığına inanıyorum. Tüm bunları bir araya getirdiğinizde aslında Anadolu kültüründen kopmadan fakat evrensel olanla hep etkileşim içerisinde olmak isterim.

 

Malum pandemi nedeniyle her şey gibi konserler de sekteye uğradı. Albümü dinlerken bu parçaları bir senfoni orkestrasıyla da dinlediğimi hayal ettim. Gelecek dönem için bu gibi planlarınız var mı?

Hayallerini kısıtlayan bir insan değilim. Tam tersine insanın hayalleri kadar ilerleyebildiğini düşünenlerdenim. Bestelerimi bir senfoni orkestrasından canlı olarak dinleyebilmek elbette harika olur. Umarım bir gün şartlar olgunlaştığında bu hayal gerçeğe dönüşür. Diğer yandan pandemi süreci sonrasında insanlarla daha fazla yüz yüze iletişimde olmak isterim. Kalıplaşmış konser ve etkinliklerin ötesinde, sosyal sorumluluk projeleri de dahil olmak üzere yaratıcı fikirlerin hayata geçirilmesinde rol almak isterim.

Milliyet

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP