I. Bulgaristan – Bulgaristan’da Türk olan ve Türk olduğunu kabul eden üç unsur bulunmaktadır.
1. Osmanlı’dan kalan Türkler ve Tatarlar
2. Pomak Türkleri :
Menşeleri konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadırlar. Bulgarlar Bulgar olduklarını, Yunanlılar ise en eski Yunanlılar olduklarını iddia etmektedirler. Ancak Pomaklar kendilerinin Türk olduklarını söylemektedirler. Asıl olan da budur. Kişinin kendisini nasıl kabul ettiğidir. Her halk kendi menşeini ve kendisini en iyi bilir.
Pomak Türkleri XI. asırda anayurtları Orta Asya’yı terk ederek, Ukrayna ve Romanya üzerinden Bulgaristan’a gelen Kuman Türklerinin torunları olan Pomaklar ilk olarak Bulgaristan’ın Tuna Boyu ve Dobruca bölgelerine yerleşmişler, daha sonra güneye inerek Rodoplar ve Makedonya’nın doğu kesimlerine yerleşmişlerdir. Bugün ağırlıklı olarak Rodoplar ve Pirin bölgelerinde ikamet etmekte olan Pomak Türkleri bunun dışında Bulgaristan’ın kuzeyindeki Lofça, Plevne Teteven; Orta Bulgaristan’da Filibe vilayetlerinde küçük gruplar halinde yaşamaktadırlar.
Pomak Türklerinin kökeni ve tarihi geçmişi ilgili olarak bugüne kadar İngiliz Arşiv Belgeleri de dahil olmak üzere yapılan incelemeler; Pomakların gerçekte XI. Yüzyılda Balkanlara geldiklerini, daha sonra dinlerini terk ederek, Müslümanlığı benimsediklerini ve zaman içerisinde Osmanlılarla kaynaştıklarını ortaya koymaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nu Rodop ve Pirine yönelik fetih seferleri sırasında Pomak Türkleri “öncü” , “aracı“ ve “ileri keşif kolları”nda aktif görev almışlardır.
Kuman Türklerine Pomak adı da yarımadaya gelen Osmanlılara yardım etmelerinden dolayı Slavlar tarafından takılmış bir isimdir. Slavlar, Anadolu’dan gelen soydaşlarına maddi ve manevi yönden destek sağlayan Kuman’lara, Slavca’da “yardımcı, yardım eden “ anlamına gelen “POMAĞAÇ” adını takmışlardır.
“POMAK” kelimesi Yunanlı ve Bulgarlar tarafından iddia edildiği gibi bir kavmin adı değil, Kuman Türklerine Slavlarca verilmiş bir sıfattır. Görüldüğü gibi daha ilk aşamada Yunan ve Bulgar tezlerinin geçersizliği ortaya çıkmaktadır.
Bu tarihi gerçeklere rağmen, Yunanistan ve Bulgaristan Pomakların kendi etnik gruplarına mensup olduklarına yönelik hiçbir bilimsel dayanak taşımayan iddialar ortaya atmaktadır.
Bu çerçevede; Yunanlılar Pomakların “Müslümanlaştırılmış Grekler olduğunu” savunurken, Bulgarlar ise Kumanların “Müslümanlaştırılmış Bulgarlar” olduğu tezini ortaya atmakladır. Gerçekte, Pomaklar ne Yunanlı ne de Bulgar’dır. Gerçekte Pomaklar öz ve öz Türk’tür.
Pomak çanın % 30’unu Ukraynaca, % 25’ini Kuman Kıpçak Lehçesi, % 20’sini Oğuz Lehçesi , % 15’ini Nogay Lehçesi ve % 10’unu Arapça kelimeler oluşturmaktadır.
Pomak Türklerinin lisanında %30 oranında slavcanın yer alması Kıpçak Türklerinin X ve XI nci asırlardaki göç dönemlerinde gerek Ukraynalı ve Besarabyadaki Slavlar ile, gerekse de daha sonraki dönemlerde Makedon Slavları ile olan kültürel ve ticari ilişkilerine dayanmaktadır.
Pomak çanın % 60 Türk Lehçelerinden oluşmasının yanı sıra Pomakların etnik olarak da Balkanlı Yunan, Bulgar Makedon unsurlar ile yakınlığı yoktur.
Pomak Türkleri Bulgaristan’ın özellikle Rodop Dağları’nın Bulgaristan ve Yunanistan sınırları etrafında yaşarlar. Bulgarlar, Makedonlar, Yunanlılar ve Sırplar, Pomakların kendi soylarından olduklarını söylemekteler. Osmanlı döneminde ise onların Müslümanlaştırıldıklarını iddia ederler. Halbuki Pomak Türkleri bilinen tarihleri boyunca Türklüklerinden şüphe etmemiş, Türklüğe, Osmanlı Devletine ve Türkiye Cumhuriyetine bağlılık duyguları içerisinde olan bir unsur olarak hareket etmişlerdir.
Bizce de Pomak Türkleri, Balkanlara Osmanlıdan çok önce yerleşen Kuman, Peçenek ve Kıpçakların kalıntılarıdırlar. Mevcut olan kan bağı nedeniyle Osmanlı’nın Balkanlara gelmesi ile birlikte kitle halinde İslamiyet’i kabul etmişler ve devlete hizmet etmişlerdir. Nisan 1876 da Osmanlı yönetimine karşı organize edilen Bulgar ayaklanmasında Bulgarların yanında yer almadıkları gibi, bilakis ayaklanan Bulgarların bastırılmasında çok aktif bir şekilde rol oynamışlardır.
Daha sonra 1877 – 78 Osmanlı Rus savaşında da Pomaklar, Osmanlı yanlısı ve Bulgar karşıtı tavırlarını sürdürmüşlerdir.
Ayrıca 1877 – 78’de savaşta Rodoplar’da yaşayan Kıpçak, Kuman ve Oğuz Türkleri bir araya gelerek birlikte canlarını, mallarını ve namuslarını koruyabilmek için, topraklarının Ruslar tarafından işgal edilmemesi için direnişe geçmişlerdir.
Hatta İngiliz konsolosunun raporunda belirttiği gibi Rodoplar’da Türkler ilk defa Nisan 1878’de Rus kuvvetlerine karşı çarpışarak, onları püskürtüler diye yazmıştır. Rodoplar’da Türkler canını, malını ve namusunu Ruslara ve Bulgarlara karşı savunmak amacına yönelik olarak, Rus işgali tehlikesine karşı bir nefsi müdafaa şeklinde kendiliğinden başlayan ve genişleyen hareketin liderleri tek değildir.
Bu müdafaa sırasında yapılan yazışmalarda bazen 10 üyelik bir heyet veya 25 – 30 temsilci, bazen de 100 köyün Muhtarları imzalarını atmışlardır. O zamanlarda tüm olumsuzluklara, şartlara rağmen Rodop Türklerinin direnişi devam etmiş.
1879 kışında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce insan soğuk, açlık ve hastalıklardan ölüme terkedilmiştir. Ancak her şeye rağmen teslim olmamışlar ve 27 mayıs 1879 tarihine kadar süren geçici Rus yönetimi esnasında Ruslar Rodoplar’a hakim olamamışlardır. O zaman Osmanlı yönetimine verilen Arda’nın güneyindeki ahali, silahlarını Osmanlı otoritelerine hemen teslim etmişlerdir.
Arkadan Berlin Anlaşması ile kurulan Doğu Rumeli vilayetine bırakılan Kırcaali ve Devin ahalisi “biz ancak Osmanlı askerlerine silahlarımızı teslim ederiz, mevcut yönetime güvenmiyoruz, “demişlerdir”. Uzun görüşmelerden sonra Rodop Türkleri silahlarını teslim etmemek, vergi vermemek ve ancak Türk idareciler tarafından yönetilmek şartıyla o zaman Doğu Rumeli valisi Aleko Paşa ile anlaşmışlardır. Bulgar yönetimi de fırsat buldukça bölgeye saldırmış, zorla onları itaat ettirmek istemişlerse de Türk ahalisinin silahlı direnişi ile karşılaştıkları için geri çekilmek zorunda kalmıştırlar.
Böylece bölgede barış sağlanamamış, bir nevi kendi kendini yönetim anlayışı içerisinde devam etmişler. Rodop Türkleri kendi mahkemelerini ve kendi polis teşkilatlarını kurmuşlar ve gerginlik devam etmiştir. 1885 yılında Doğu Rumeli vilayeti Bulgaristan Prensliği ile birleşti, fakat Rodop Türkleri bu anlaşmayı tanımadı. Onlar Osmanlı’ya bağlanmak istediklerini bildirdiler. Böylece bu meselenin çözümü için, bu mesele görüşülmek üzere toplanan İstanbul Kongresi 5 Nisan 1886 tarihinde Rodoplar Osmanlı yönetimine verilmesi kararlaştırılmıştır. İşte burada da gördüğümüz gibi ta o zamanlarda Kıpçak, Kuman ve Oğuz Türkleri birbirlerine sahip çıkmışlardır. (Fakat 1970 lerde bunlara sahip çıkılmamıştır, böylece de 1984 gelmiştir.)
O zamanlardaki bu direnişin Rodoplar’da Türk varlığı sorununun bir nevi tarihi temellerini ortaya koymakta ve bölge ahalisinin hafızasında tazeliğini halen korumaktadır. Böylece Rodop Türkleri 1877’den günümüze kadar bölgeye hakim olan Bulgaristan yönetiminin istediği kalıba hiçbir zaman sokamadığı bir topluluk olarak varlıklarını sürdürdüler ve buna devam etmektedirler.
1912 – 13 Balkan savaşları, bağımsız Bulgaristan yönetiminin Türkleri parçalayarak yok etmeye başlamışlardır. Özelikle Kıpçak Kuman Türklerini (Pomak Türkleri) Bulgarlaştırmak için harekete geçtiği ilk dönemdir. Bu yıllardaki toplu Bulgarlaştırma hareketi “POKRISTVANE” adıyla anılır. O dönemlerde batı ve orta Rodop’lar da Bulgarlar tarafından komiteler kurulmuştu. O zamanlarda 150.000 civarında Pomak Türklerine Hıristiyanlığı kabul ettirdiler ve Bulgar isimleri verdiler. Çok yerde camiler kiliseye çevrilmiş. Bu bölgelere Bulgar öğretmenler ve Papazlar gönderilmiştir. O bölgede yaşayanların gönüllerini kazanmak için yiyecek ve giyecek dağıtılmıştır. Ancak Osmanlı’dan çekinen Bulgar Yönetimi geri adım atmak zorunda kalmıştır. Pomak Türklerine Türkçe isimleri iade edilmiş, camilerde ibadet edebilmelerine, geleneksel kıyafetlerini giyebilmelerine müsaade edilmiştir.
Daha sonra 1938 yılında “Rodina Kardeşlik Cemiyetinin” kurulması ile Pomak Türkleri için ikinci zor dönem başlamış oldu. Bu cemiyet Pomakların Bulgarlarla aynı soydan geldiklerini ileri sürerek, kardeş oldukları tezini işlemeye başlamışlardı. Bulgarlaştırma yine başlamıştı ve karşı çıkan dövülüyordu, yeni doğan çocukların ismi Bulgarca yazılıyordu. Türkçe’ye izin verilmiyordu, insanlar yine çaresiz ve yalnızdılar.
1944’te II Dünya savaşından sonra Bulgaristan’da kurulan Komünist rejimin ilk yıllarında halkın desteğini alabilmek için yapılan bu uygulamaları, faşist kampanyalar olarak nitelenerek kınandı. Ancak arkasından takip eden yıllarda rejim tamamen Bulgaristan’a yerleştikten sonra yeni Bulgar idarecileri Pomak Türklerine yönelik aynı metotlara başvurmaktan çekinmediler.
1945 – 49 yılları arasında Bulgaristan – Yunanistan sınırına yakın yerlerde yaşayan Pomak Türkleri özellikle yeni rejim açısından yeterince güvenilir bulunmadıkları için Bulgaristan’ın iç kesimine zorla sürgün edilmişlerdir. Bazen köyler o zamanlarda tamamen boşaltılmıştır.
1950 yıllarında 30 km’ye kadar olan Pomak Türkleri köylerinin giriş ve çıkışları izne tabi tutulmuştur. Böylece sürekli kontrol altında tutulan yerler statüsüne sokulmuştur, bu da 1992 kadar devam etmiştir. İşte bu gün bazı kimseler karar vermeden bu gerçekleri bilmeleri gerekir.
1950 – 55 yılları arasında Tatarlar ve Türk çingenelerinin isimleri değiştirilmeye başlanmıştır. Bulgaristan Komünist Partisi Merkezi Komitesi 1962 yılında nisan ayında Çingene, Tatar ve Pomakların Türklük bilinçlerinin yok edilmesi için bir dizi uygulamayı yürürlüğe sokmuştur. İsimler değiştirilmiş, Geleneksel kıyafetler yasaklanmış, Modern kıyafetler giymeleri zorunlu tutulmuştur. 1956 yılında Bulgaristan sayımlarında Pomak Türkleri ilk defa Bulgar olarak geçmişlerdir.
Yine 1964 yılında bu uygulamalardan vazgeçilmiş ve 130.000 kişinin Türkçe isimleri iade edilmiştir. Daha sonra 17 haziran 1970 tarihinde BKP aldığı bir kararla Pomak Türklerinin Bulgarlaştırılması uygulamasına toplu isim değiştirmelerle yeniden başlanmıştır. 1974 yılına kadar tehditler, hapisler, yaralamalar ve öldürmeler ile bir arada olan bütün Pomak Türklerinin isimleri Bulgar isimleri ile değiştirilmiştir.
17 temmuz 1970 tarihinde BKP Merkez komitesi ve politbüro yetkilileri 549 sayılı gizli karar ile tehdit altında Milliyet ve Din değiştirme kararını almışlardır. Bu karardan sonra Bulgarlaştırma faaliyetleri hızlandırılmış zaman zaman kanlı katliamlara da dönüştürülmüştür. Ayrıca o dönemde Meriç barajı gölünde 1000 kişinin cesedi toplu halde ortaya çıkarılmıştır. Olayı Dünya kamuoyuna, Yugoslavya Televizyonu duyurmuştur, hunharca işlenen bu cinayetleri şiddetle kınamıştır. Bu arada Libya Lideri Kadafi’ de Bulgarların Türklere karşı giriştiği din ve milliyet değiştirme politikasına karşı harekete geçmiştir.
1972 yılında Kadafi Bulgaristan bir heyet göndermiş, Türklere karşı girişilen jenosit hareketini inceletmiştir. Daha sonra ise şiddetli protestoda bulunmuş ve Libya’ da ki Bulgar işçilerini sınır dışı etmiştir.
Ayrıca 1972 yılında Ribnova köyünde Bulgar milisleri gelerek zorla Türklerin isimlerini değiştirmeye çalışmışlardır. Buna karşı köy halkı bir araya toplanarak sopa, balta, ellerine ne gelirse almışlar ve karşı koymuşlar. Böylece milisleri köyden kovmuşlar ellerinden silahları da almışlar. İki gün sonra ise gidip silahları karakola teslim etmişler. İşte buda bizim Milletin iyi niyetli oldukları apaçık ortadadır. Daha sonra bu halk yok edilmiş ve işkencelere tabi tutulmuştur.
240 hanelik Yukarı cumanın Kızanlık köyünde tamamen Türk köyüydü. 1972 yılında bir kaç kişinin dışında bütün köyde yaşayanları çocuk, kadın demeden diri diri yakılmışlardır. Bu olayın olmasına sebep olan şey Pomak Türkleri Bulgar olmayı kabul etmemişlerdi, suçları Türk olmaları. Bu köyde isim değiştirme esnasında av tüfekleri hatta baltalar bile toplanmıştır. İsim değiştirmeye razı olmayanlara da çeşitli baskılar yapmışlar ve aylarca maaş vermeden çalıştırmışlardır. Bunun da ne olduğunu ancak yaşayanlar bilebilir, aylarca evine çocuklarına ne götürebilirdiler acaba bunu düşünebilir miyiz. Bu isim değiştirmeyi sonuçlandırmak için ise Kızanlık köyüne baskın yaparak köy halkını toplu halde bir samanlığa doldurmuşlardır. Burada Türkleri samanlıkta 3 gün 3 gece ekmek su vermeden aç susuz halde bırakmışlardır. Bu baskılar sonucunda da Türklerin Bulgarlaşmayı kabul etmemeleri üzerine samanlığı içindeki insanlarla birlikte yakmışlardır.
İşte bunu okuyanlardan kaç kişi bunu göze alabilir, burada da Pomak Türklerinin ne kadar Türk olduğunun bir kanıtı olarak göstermek isteriz. Böylece komünist yöneticilerinin de barbarlığı sonucunda bu köyde 240 hane ihtiyar, kadın ve çocuk dahil olmak üzere köyde bulunanların tamamı diri diri yakılmıştır. Tabi bunlar soy kırıma tabi tutulmuyor nedense.
13.03.1972 tarihinde Paşmaklının Barotin, Dospat adli köylerine baskın yapmışlar, asker ile polisler tank, kamyon, köpekler ve itfaiye araçları ile saldırmışlardır. Böylece Rodop Türklerinin adlarını değiştirmek için korkunç bir zülüm başlatılmış ve her tarafa ateş açılarak Rodop toprakları Türk kanına bulanmıştır. Barotin köyünde 14 ile 17 mart arası köylüler ile milisler arasında şiddetli bir çarpışma olmuştur. Fakat halk topların karşısında dayanamamış yaralı kardeşlerini orada bırakarak kaçmak zorunda kalmışlardır. Askerler ve milisler köylerde Türkleri köpeklerle kovalamışlar, takip etmişler, işte bu olayları düşünerek Pomaklar hakkında ona göre konuşun.
Fakat ne yazık ki Bulgaristan Türklerinin acı feryadını Dünya kamuoyunda da Türkiye’de de yeterince duyulamamıştır. Bu suskunluktan cesaret alan komünist yönetimi 1984 yılında bu hareketi sonuçlandırmak için tüm Bulgaristan yaymıştır.
1970 yılında 17 temmuz tarihinde BKP (Bulgar Komünist Partisi) Merkez komitesi ve politbüro yetkilileri 549 sayılı gizli tedhiş ile Milliyet ve Din değiştirme kararını almışlardır. Bu karardan sonra Bulgarlaştırma faaliyetleri hızlandırılmış zaman zaman kanlı katliamlara da dönüştürülmüştür. Meriç barajının gölünde 1000 kişinin cesedi toplu halde ortaya çıkarılmıştır. Olayı Dünya kamuoyuna, Yugoslavya Televizyonu duyurmuştur, hunharca işlenen bu cinayetleri şiddetle kınamıştır. Bu arada Libya Lideri Kadafi’ de Bulgarların Türklere karşı giriştiği din ve milliyet değiştirme politikasına karşı harekete geçmiştir.
Ardından Pomak Türkleri canlarını ve kimliklerini koruyabilmek için Türkiye’ye göç eden Oğuz Türklerinin (Osmanlıdan kalanların) evlerini satın alarak yerleşmeye başlamışlardır.
Çok geçmeden 7 Temmuz 1978 tarihinde BKP. Merkez Komitesi bir karar alarak Pomak Türklerinin, Osmanlıdan kalan Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere gelmelerini yasaklamıştır. Böylece bu konuda Oğuz Türklerinin (Osmanlıdan kalanların) ilgisizliğinden, Pomak kardeşlerine hiçbir yardımda bulunmamaları 1984 – 85 yılını getirmiş oldu.
Bulgar Yönetimleri Balkanlarda Osmanlı egemenliğinin sona ermesinden itibaren, Pomakları asimile etmek için zaman zaman şiddete varan baskılar uygulamışlardır. Asimilasyonun ilk ayağı olarak Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verilmiş, camileri tahrip ederek kiliseye çevrilmiş ve isimleri değiştirilmiştir.
Halen sürdürülen propagandanın temelinde bir değişiklik olmamakta birlikte zaman zaman yöntemler değiştirilmektedir, fakat sonuçlar hep aynı yola çıkar.
Ancak, Pomak Türkleri geçmişte olduğu gibi bugün de kendi milli benliklerini koruma yönündeki mücadelelerine devam etmektedirler, bu konuda onlara yardım edilmesi şarttır.
İşte bölünmenin sonuçları her zaman felaketlerin başlangıcı olduğunu Bulgaristan Türkleri artık kavramalıdırlar. O eski zamanlarda Rus ordusunu yurtlarına sokmayan bu kahraman Türkler kendi aralarında bölündükten sonra Slav Bulgarlara bile yenik düştüler. Ancak bilinçlendirilmediklerinden dolayı halkı suçlamak yanlış olur. Bu konuda en çok suçlu olanlar Bulgaristan’daki Türk aydınlarıdır. Zaten bir toplum için cahiller zararlıdırlar, fakat “diplomalı cahiller” ise felakettirler.
Böylece 10 Kasım 1989 tarihinde rejimin yıkılması ile başlayan demokratikleşme sürecinde Türklere Türk isimlerini yeniden geri alabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeler yapıldı.
Ancak Türk ailelerinde kuşaklar arasında çatışmalar sebebiyle kendi içlerinde sorunlar yaşanmaktadır. Yeni kuşaklar kendileri Bulgar hissettikleri söyleyerek Türk isimlerini almayı reddetmektedir. Bu durum gösteriyor ki o zamanlarda uygulanan asimile politikası kısmen de olsa amacına ulaşmıştır.
Bulgaristan’ın Osmanlıdan ayrılarak Balkanlarda bağımsız devletlerin kurulması ile birlikte Pomak Türklerinin de problemleri başlamıştır. Pomak Türkleri 120 yıldır yoğun bir baskı, asimilasyon ve şiddetli propaganda altında yaşamaktadırlar. Bugün sayıları 800.000 civarında olan Pomak Türkleri ile ilgili çalışmalar Bulgaristan’da en hassas konuyu oluşturmaktadır.
Görüleceği üzerine Pomaklar kendilerini her zaman Türk hissetmişler ve her zaman Türklerin yanında yer almışlardır. 1990 yılından sonra Bulgaristan’da diktatörlüğün yıkılması ile demokratik yapılanmaya geçilmiş ve Hak ve Özgürlük Hareketinin kurulmasında da bugün çok büyük emekler sarf etmişlerdir. Ancak takip eden yıllarda gitgide HÖH’ den dışlanmışlar veya beklentileri gerçekleşmemiştir. Pomaklar ile ilgili ciddi çalışmalara gidilmemiş, yakınlık gösterilmemiştir.
9Buna mukabil Bulgarlar top yekün harekete geçerek yoğun bir şekilde propaganda yapmaya devam etmişler ve Hıristiyanlaştırma kampanyalarını sürdürmüşlerdir. Öte yandan Suudi destekli Vahabi faaliyetleri de yoğunluk kazanmıştır. Vahabi çalışmaları da Türklüklerini kaybettirme yönünde yoğun bir şekilde devam etmektedir. Pomakların yaşadıkları her yerde boy göstermeye başlamışlardır. Türkiye’nin ise yaptığı yardımların nereye gittiğinin, neler yapıldığının arkasını araması gerektiği düşüncesindeyiz. Bu konuda Türkiye’nin de alternatif çalışmalar yapması gerekmektedir.
Özellikle 1990 yılından sonra Pomak Türklerine yönelik misyonerlik ve Hıristiyanlık faaliyetleri kat ve kat artmıştır. Diğer yandan vahabilik faaliyetleri de çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenle Pomak Türkleri üzerine ciddi ve sürekli bir çalışmaya gidilmesi şarttır. Bulgaristan’daki siyasi dengelerde önemli rol oynayan bu topluluk ile yapılması gereken çalışmaları şöyle sıralayabiliriz.
· 1. Tarihi bilinç – Pomak Türklerinin Türk kökenli olduklarına dair araştırmalar yaygınlaştırılmalı ve yayınlar yapılmalıdır. Bu konuda birçok eser de mevcuttur. Bunların bir kısmı Bulgarca’ya tercüme edilmeli veya el kitapları basılmalı.
· 2. Dini faaliyetler – Dini eğitim, yayın ve diğer etkinlikler Arapların elinden alınmalı ve Türkiye’de bir Vakıf ile birlikte çalışmalar yapılarak, dini ve milli eğitimi bütünleştirilmeli. Aynı zamanda Hıristiyanlık faaliyetlerinin önüne geçilmeli.
· 3. Kısmi göç – Pomak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları köy ve kasabalardan, akraba ağı geniş olan ailelerden seçilen aileler göçmen olarak Türkiye’ye kabul edilerek” Türkiye ile olan diyalogları güçlendirilmelidir. Türkiye‘ye alınacak 50 – 60 ailenin sağlayacağı bağın etkisi iki üç kuşak sürecektir. Ancak bunlara Türkiye’de imkanlar yaratılması da şarttır.
· 4. Sivil örgütleme – Pomak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde sivil teşkilatlanmalara ön ayak olunmalı, yardım edilmeli ve bu konuda eğitim verilmelidir. Bilinçli kişiler seçilerek sivil teşkilatlar kurmalarına yardım edilmeli ve faaliyetleri desteklenmelidir.
· 5. Pomak Türkleri – Hak ve Özgürlük Hareketi ile bütünleşmeleri için gerekli faaliyetler yapılmalı ve bunlar Bulgaristan’da yayılmalıdır. Zaman zaman Türk düşmanları buna engel olmaya çalışacaklardır. Bu nedenle bunlara kendilerini ifade etme fırsatı verilmemeli.
2. Örgütlenme çalışmaları: Örgütlenme çalışmalarını iki başlık altında yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
1. Siyasi örgütlenme:
2. Sivil örgütlenme:
a). Dernekler: b). Vakıflar:
3. İktisadi ve ticari örgütlenmeler ve çalışmalar:
BALKAN YEMEKLERİ
13 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024