Yüzyılı aşkın süredir Balkan coğrafyasında yaşanan Al-i Osmanlı-ya ait eserlerin kıyımına zaman zaman değiniyorum. Her değinişimden sonra birileri arayıp “Bu işi çok abartıyorsunuz” diyorlardı. “Tamam, bir iki yıkılmış-yakılmış olanlar olabilir. Fakat sayıları abarttığınız kadar çok olamaz” diyorlardı. Belge sunmamızı isteyenleri çıkmıştı aralarından. Olay, belgeye hacet duyulmayacak kadar dünyanın gözü önündeydi. Gören göze, sızlayan vicdana sahip olmak gerekti algılayabilmek için. Maalesef ki, bazı çevrelerde böylesi hassalarımızın hassasiyetini kaybettiklerini aramalarından teşhis etmek hiçte zor değildi. İnanılmak istenilmeyen tarih kıyımı gerçekti oysa. En önemli ispatlarından birini daha bu çevrelerin dikkatine sunmak babından arz etmek istiyorum. Tarihe bir kez daha dipnot düşmek istiyorum. En yetkili ağızlardan dökülenleri bu yazımla vesikalaştırmak istiyorum. Az sonra yazacaklarım, aynı zamanda Aziz Milletimizin her dönemde olduğu gibi, idrak ettiğimiz bu günlerde de hasımlarınca övüldüğünün ibret vesikası niteliğini de taşıyacaktır.
PANGALOS’UN İTİRAFI
Geçtiğimiz günlerde uluslar arası basına düşen bir beyanat vardı. Yunanistan Eski Dışişleri Bakanı Theodoros Pangolos’un acı itiraflarından oluşan beyanatı. Bu beyanat bugüne değin yazdıklarımın ve söylediklerimin ne denli doğru ve sağlam mesnetlere dayandığının ispatı mahiyetinde idi. Başlığı; “Yunanistan’dan İtiraf, Osmanlı’dan Kalan Her Şeyi Tahrip Ettik.” “To Vima” gazetesinde yayımlanan “İnşaallah” başlıklı makalesinde Pangolos, başka medeniyetlere ( yakılıp yıkılan sadece Osmanlı eserleri idi. Başka medeniyetler burada söz konusu bile edilemez.) karşı kayıtsız kaldıklarını, Türkiye’nin yıkılmış yüzlerce (ecdat yadigârımız, insanlık mirası) camiine karşılık, sınırları içerisindeki kiliseleri ayakta tutma gayreti takdire şayandır” diyen Pangolos’un, devamındaki sözlerini aynen aktarıyorum; Osmanlı geçmişini ve egemenliğini hatırlatan her şeyi sistematik olarak tahrip ettik. (Biz bu işi bilerek, isteyerek ve kasten yaptık demekle aynı kapıya çıkar bu açıklama. Ülkemize de bu anlamda yasal yolları açar.)Ya da yok olması için bir kenara bıraktık. Osmanlıların inşa ettiği “binlerce” camiden çok azı ayakta kalabildi. Sadece bir kaçının son zamanlarda restorasyonu için çaba gösterilmektedir.
(Buda uluslararası baskılar neticesi, zoraki oluşan bir durumdur. Yüz binlerce Müslüman’ın yaşadığı Yunanistan’da, Müslümanlar bugün birçok yerde sokak ve caddelerde namaz kılmaktadır. Bu durum insan hakları açısından bir ülke için utanç abidesi olmalıdır. Tıpkı Arnavutluk ve diğerlerinde olduğu gibi.) Tam tersine Türkiye’de, yüzyıllar içerisinde Hıristiyan mabetlerine karşı yapılan tahribatları gözden kaçırmadan, bugün kiliselerin var olduğunu, restore edildiklerini ve aktif halde, ibadet merkezleri olarak kullanıldıklarını görmekteyiz. Bu yüzdende 4 milyon nüfusun içerisinde inançlarını yaşamaya çalışan yüz binden fazla Müslüman’ın ibadet yapacakları bir camilerinin olmadığına den vurarak Atina’ya bir cami yapılmasının gerekliliğinden, aksi takdirde AİHM tarafından cezalandırılabiliriz.
ATİNA’YA CAMİ
Böyle bir ibadet yerinin olması Yunanistan’ın sorumluluğudur. Tanınmış dinlere (Hak dinlere diyecekti, sanırım Pangolos’un burada dili sürçmüş olabilir) aktif saygı gösterme konusunda uluslararası anlaşma imzalamıştır. Buna paralel olarak bu çağdaş bir devletin sorumluluğudur. (Daha önce aklınız neredeydi demezler mi? Batı Trakya’da, On İki adalarda uygulanan asimilasyon politikalarına, Evlad-ı Fatihan’a reva görülen eza ve cefaya ne demeli? Bu nasıl komşuluk hakkıdır diye sormazlar mı? İkinci dünya savaşı sonrası varıyla yoğuyla Yunanistan’a yardım elini uzatan yüce bir millete bu yapılanlar hak değildir. Medeni olduklarını iddia edenlerin bu tezatı ise akıl alacak türden değildir. Kimin daha hoşgörülü, kimin daha medeni olduğu da Yunan Kralı Naibi Damaskinos, dönemin Başvekili Tsuderos ve şimdide Pangolos’un dizdiği methiyelerle bir kez daha tastiklenmiştir) Son yirmi yılda 3 defa parlamentoca yasal düzenleme yapılmasına rağmen sürüncemede bırakılan cami konusunda Atinalı Müslümanlara biraz daha sabır tavsiye eden Pangolos, “Müslüman hemşerilerimiz ve göçmenler sakin olmalıdır. Uluslararası gözlemciler ve kuruluşlardan bize biraz daha fazla zaman vermeleri konusunda ricada bulunmalıyız. Bu olayın üzerinden zaten 15 yıl geçti. E, ne olsun biz böyleyiz, böyle yaparız.” Yani insan hakları bizim iki dudağımız arasındadır. Biz isteyince işletir, istemeyince işletmeyiz demektir bu. Kendileri yapınca, ohhh ne ala! Türkiye böyle bir uygulamaya tenezzül dahi etmediği halde uluslararası camiada yüzlerce defa haksız yere linç edilmek istenmiştir. Sonuç olarak, ekonomik anlamda iflas eden Yunanlılar bu dar günlerinde dahi bizim dost ve komşularımızdır. Bir an önce On İki adalarda, Batı Trakya ve Yunanistan’ın diğer yerlerinde soydaş ve dindaşlarımıza uyguladığı insan haklarına aykırı tavır ve davranışlarına son vermesi beklenen ve özlenendir. Sağlıcakla kalın.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce