Dino Merlin, bir şarkısında Alija için, “Sen olmasaydın karanlığı aydınlık bilecektim” der. Bu çok doğru bir sözdür. Çünkü Alija bizlere alışageldiğimiz karanlığın bir aydınlık olmadığını gösterdiğinde, hürriyeti, onuru ve bir Boşnak gibi hayatta kalmanın aydınlanışına geçiyorduk.
Dr. Adisa PAŠAGIĆ
Sarajevo-Bosna Hersek
adisa@nonpartisan.com
Rumeli ve Balkanları birileri rahat bırakmıyor ve Türk makamlarından bu konuda harekete geçmeleri için yardım istiyoruz. Bu konuda 9 Balkan ülkesinden 20 kadar idealist arkadaşımızla sürekli mailleşir ve bilgi alışverişi yaparız. Bizler bir ortak Balkan bilinci için uzun süre önce oluşturduğumuz bu arkadaş grubumuzla bu günlerde çok enteresan ve kirli bir oyunu daha gözler önüne sermek isteriz. Yugoslavya’nın dağılması ile başlayan iç savaşın Bosna Hersek’e sıçradığı an henüz 19 yaşındaydım. Danimarka’da çalışan amcam tüm ailemizi bu ülkeye almadan evvel, Bosna Hersek’te tam 3 koca yıl bir savaşın tüm aşamalarını gördüm. Evimiz Banja Luka’daydı ve bir ekmek kamyonu ile babam bu şehirden bizi alıp götürdüğünde 1992 yılındaydık ve evimi ve bu tarih, Banja Luka’yı son kez gördüğüm yıldı. Biz şu anda Bosna Hersek’te Muhadzir diye anılan bir milletteniz ve çoğu Boşnak gibi benim ailem de Tuzla şehrinde yaşıyorlar. Saraybosna ve Travnik gibi güvenli bölgelere giden kişilerle birlikte kendi vatanımızda hicreti tadanlardanız. Şimdilerde artık evimiz orta Bosna olmasına rağmen burada da iş ve aş olmadığı için Avrupa’da yaşamaktayız. Üniversiteyi bitirdiğim Danimarka benim için bir vatanı temsil etmese de hiç değilse belli bir birikimi almam adına faydası olmuştur. Henüz 1992 yılında başlayan Bosna Hersek savaşını görmüş birisi olarak bizler bir acılar kuşağını temsil ediyoruz. İşte bu acılar kuşağı Bosna’nın dünü, bugünü ve geleceği hakkında en doğru ve kapsamlı değerlendirmeyi yapabilen kuşaktır. Çünkü bizler, Tito zamanını da, Miloseviç’i de savaş günlerini ve sonrasını da kısacası filmin tamamını da değerlendirebiliyoruz.
SEN OLMASAYDIN
Dino Merlin, bir şarkısında Alija için, “Sen olmasaydın karanlığı aydınlık bilecektim” der. Bu çok doğru bir sözdür. Çünkü Alija bizlere alışageldiğimiz karanlığın bir aydınlık olmadığını gösterdiğinde, hürriyeti, onuru ve bir Boşnak gibi hayatta kalmanın aydınlanışına geçiyorduk. Gerçekten bizleri içerisinde yaşadığımız matriksin dışına çıkartmış ve onurumuzla, “biz” olarak bir Müslüman Boşnak devleti kurabileceğimize inandırmıştı bizleri. Ancak o bu şekilde düşünürken, “Bağımsızlık bizim neyimize? Ne güzel özerk ve mutlu mesut yaşayabiliriz” diyenler de vardı ve bu insanların başında ise Fikret Abdiç gelmekteydi. Temsil ettiği ciddi para imparatorluğu ve şirketlerinde çalışan binler sayesinde ise propaganda imkânı Aliya’dan çok çok daha ilerideydi. Fikret Abdiç’e yakın olan, hatta ona yakın olanlara yakın olan ve fakirlik çeken kişi dahi yoktu. Durumu o kadar parlak ve refah dağıtan bir iş adamıydı.
İşte savaş başladığında bizler bu iki seçenekten bize en mantıklı gelen birincisinden yana saf tuttuk. Fukaralığı ama en azından onurlu durarak bağımsız olmayı. Yani Alija İzzetbegović ve partisi Stranka Demokratske Akcija. Yani Demokratik Eylep Partisi, SDA. Flamasının ortasında bir hilal bulunan, yeşil bayraklı bu partinin toplantılarına gittiğim günleri net hatırlarım. Babamın kullandığı küçük Yugo Zastava aracın önünde annem, arkasında ise küçük erkek kardeşim Elvir ve ben, sabah erken saatlerde yerimizi alırdık toplantı salonunda. Vatanımız Batı Bosna olduğu için ki biz bu bölgeye Bosanski Krajina deriz, buralarda batıya doğru Fikret Abdiç’in partisine destek veren Boşnaklar da olurdu. Onları da çağırırdık ancak bizlere “SDA’ya destek verirsek aç kalırız. Abdiç’ten ekmek yiyoruz” derlerdi. Henüz o günlerde onların bir başka işe karışacakları belli idi. Nitekim çok geçmeden Autonomska Pokrajina Zapadna Bosna (Batı Bosna özerk bölgesi) denen bir kukla devlet kurdular. Sırplar ve Hırvatlarla saldırmazlık antlaşmaları imzaladılar. Ancak Boşnak kardeşleri ile böyle bir antlaşmaları yoktu ve anneannemin köyü maalesef onlara katılmadığı için basılmıştır. Boşnakların, Boşnak kanına girdiğinde bunun mimarı da yine Fikret Abdiç idi.
SIRPLARLA İŞBİRLİĞİ
O günlerde Türkiye’ye giden bir doktor akrabamız bizlere, “Türkiye’de bir laik parti ile birkaç laik ve Atatürkçü geçinen gazetenin Fikret Abdiç için övgü ile bahsettiğini” belirtiyordu. “Boşnakların Atatürkü” şeklinde lanse edilen bu insan, Türkiye’deki bazı kimseler için bir kahramandı. Çünkü o, din devletinin karşısında ve laik bir Boşnak devletinden yana idi. Gerçekte ise Abdiç tam bir oportünist ve popülistti. Bihaç yakınlarına diktiği Boşnak Kahramanı Mujo Hrnica anıtı da bunun göstergesidir. O sadece ekonomik varlıkları savaştan zarar görmesin diye Sırplarla iş birliği yapmıştı. Onun zaten tek ideolojisi para oldu. Rejimin seküler ya da İslami olması ile çok da alakası yoktu ancak her nasılsa Türkiye’deki bazı gazeteler onu sahiplenmişti. Neyse. Abdiç, savaşı kaybetti ve savaş suçları ile dolu ihanetinin bedeli olarak hapis yolunu da gördü sonunda. Günümüzde Bosna’da birkaç milletvekilinden fazla destek alamayan da bir partisi mevcuttur. Arada bir sesi çıkan bu partidekilerin de durumları, ortalama bir Boşnak vatandaştan daha hem de çok daha iyidir. Geçenlerde bir Türk bayan, Bosna’ya geldi. Adı Fatma Aktaş’mış. Bir Türk olduğunu söyleyen bu kadın, bizim bazı arkadaşlarla görüşmüş. SDA’dan bazı kimselerle oturmuş konuşmuş ilk önce ancak kısa sürede kendisini güzel ve saygılı bir şekilde yolcu etmişler ve bu bayan da Fikret Abdiç’in partisi DNZ’den birileri ile görüşmek istemiş ve birkaç isimle uzun uzun görüşmüş. Belki ilk adresi orasıydı ancak SDA ile şansını denedi olsa gerek. İşte Abdiç’in günümüzde Bosna’daki faal partisi olan DNZ ‘den bazı arkadaşlar da bu sebepten beni aradılar. “Adisa!, Bir kadın geldi ve Erdoğan’a karşı burada bir toplantı yapmamızı ve Başçarşı’da bir propaganda organize etmemizi istiyor” dedi arkadaşım. “Paraysa para, destekse destek biz sizi Avrupa’da her şekilde destekleriz. Ancak Erdoğan konusunda bizimle ittifak etmenizi istiyoruz” demiş bu kadın onlara ve bir yığın şey anlatmış. Erdoğan ve AK Parti aleyhinde 2 saatlik bir muhabbet. Erdoğan sizden vazgeçecek, AK Parti sırplarla ilişkileri geliştiriyor Republika Srpska’nın Bosna’dan ayrılması için hazırlıklar yapıyor demiş.
İSVEÇ’TEN BOSNA’YA GELMİŞ
Arkadaşlarımın anlattığına göre kadın, İsveç’ten gelmiş. Kendisine şoförlük eden kişiye ulaştığımızda ise ona, Danimarka’dan geliyorum demiş. Eşi de Danimarka’da ve Hollanda’da çok önemli bir kişiymiş ve Türkler arasında çok popülermiş. Dahası DNZ’den arkadaşların dediğine göre, “Gelecekte beni ve eşimi Türkiye’de bakan olarak göreceksiniz. Bu ülke çok yakında el değiştirecek” demiş. Bütün bu olaylar, Taksim meselesinden hemen önce meydana geliyor. Bizim arkadaşlar da “Allah Allah?” demişler. “Eğer Türkler arasında bu kadar popüler ise neden Erdoğan’a karşı olsun ki bu kadın?” İşte bu mesele üzerine arkadaşlarla Saraybosna’da Mula Mustafa Baseskija caddesinde Delibegić amcamın kafanesinde buluştuk. Durumu etraflıca değerlendirdik. Medicinski ve Filosofski fakültelerinden evvelce öğrenimlerini Türkiye’de, İsveç’te, Norveç ve diğer bazı İskandinav ülkelerinde yapan arkadaşlarımız ve bir kısım idealist büyüklerimizle de meseleyi konuştuk. 20 kadar arkadaşımız ve onlarla ortak kurduğumuz haber ağımız ile mevzuyu araştıralım dedik. Dünkü buluşmamızda ise ortaya olayın çok farklı boyutları çıktı. Türkiye’den birilerine de bu meseleleri duyurmak istedik ve ulaştığımız birkaç kişi ile değerlendirdiğimiz meselelerde konunun farklı boyutları da ortaya çıktı ve ortaya bir resim belirdi.
RESİM SON DERECE VAHİM VE PLANLI
Anlatılanlara göre her şey Sefa Martin Yürükel adında birinin internetteki Balkan gruplarına sızması ve vatan millet söylemleri ile dolu hoşa gidecek şeyler yazması ile başlıyor. Bu konuda bir Makedonyalı Türk dostu olan arkadaşım Fatjon Draguşa yaklaşık 10 yıl kadar önce bir yahoo mail grubunda başlatılan dezenformasyon dolu terörden şu şekilde bahsediyor.
“Kendisini İskandinav ülkelerinden Norveç’ten gösteren Sefa Martin Yürükel diye birisi çıktı bir gün. Diyaloglarına göre aslında Sivas doğumlu birisiymiş ama adı neden Martin bilgi vermiyordu. Bu adam çok enteresan birisiydi. Az üzerine gidip soru sorsanız hemen agresifleşiyordu. Onu tanımamız balgoc@yahoogroups.com grubunda eskiden Türklere ve Balkan milletlerine uygulanan katliamlarla alakalı yazıları göndermesi ile başlıyor. Çoğu kopyala yapıştır bilgiler olan bu tür şeyleri ise kendi araştırmaları gibi anlatırdı. Yazılarını Balkan göçmenlerinin ilgileneceği bir konudan yani soykırımlardan seçmişti ve kısa sürede okuyanlar da oldu. Ben de okudum. Büyük kısmı doğru ancak zaten başkaları tarafından evvelce yazılmış bilgilerin karıştırılmış hali idi. Ancak Sefa Martin Yürükel sonraki mail paylaşımlarında, çok kısa bir sürede Türkiye’deki İşçi Partisi ve ulusalcı söylem ile konuşmaya başladı. Erdoğan’a karşı söylemler, cemaate karşı düşmanca sözler sarfetti. Biraz acele etti sanırım ve dahası kendisini okuyanları istediği mecraya çekeceğini sandı. O günlerde öğrenci idim ve bol bol zamanım oldu bunları okumak için. Sefa bey kendisine sorulan orta adının neden Martin olduğu konusundaki soruları da hep cevapsız bıraktı. Zorlandığında ise Anadolu’da martin tüfeği türkülere bile girmiştir gibi şeyler söylemişti. Dahası grupta kendisine soru soranlardan birisi onun bir bölücü yayın organında çıkan yazısının kopyasını gönderdi ve sordu bu nedir? diye. Ancak o küfretti ve hakaretler yağdırdı. Sefa Martin Yürükel bir süre sonra Balgoc@yahoogroups.com mail grubundan atıldı. Maillerinde oldukça agresif, bıktırıcı derecede uzun yazan biriydi. Hemen hemen yarısı bilgi ise diğer yarısı da dezenformasyon ve manipülasyon dolu maksatlı yazılardı yazdığı şeyler. Maillerinin sonunu ise Sefa M.Yürükel / ITAE direktörü diye bitirirdi. Bu ITAE nedir? ne değildir? Adresi nerededir o günlerde tam bir bilinmezdi. Ancak maillerinin sonunda bu kurumsal uzantıyı mutlaka eklerdi. Biz de herhalde önemli biridir der okurduk ta ki kel görünene dek. Sonra bu kişi yahoo grubuna tekrar girdi mi bilmiyorum ama onu sonradan görenlere sorduğum kadarı ile bu kişinin yaptığı işi sorduğunuzda araştırmacıyım der. Ancak Türkiye’den iltica ederek gittiği söyleniyor ve bu sebepten orta isim olarak Martin adını almış. Danimarka vatandaşı imiş ve Norveç’te yaşıyormuş. Ve derken bir iki sene sonra Sefa Martin bey yahoo gruplarında farklı bir kurumsal kimlikle görünmeye başladı. Sefa M. Yürükel, Lahey Türklere Soykırımları Araştırmalar Vakfı Başkanı şeklinde. Lahey? Hollanda oldu bu sefer Sefa Bey’in adresi. Enteresan işler bunlar Adisa. Ancak adamın adresi değişse de misyonu hep devam etti. Derken bir gün Türkiye’de 2011’de iç savaş çıkacağını Norveç’in çok gizli belgelerinde okudum gibi bir şeyler yazmıştı. Gülmemek elde değil. Norveç’in Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde çok ama çok gizli bir yazıyı okumuş da orada yazıyormuş. Ama ne kadar enteresan ki, Kısa adı, NUPI denen kurumu iyi bilen ve oraya neredeyse 20 yıldır uğrayan, tüm yöneticilerini tanıyan Makedonya Türkleri’nden bir arkadaşımıza meseleyi sorduğumuzda, bana aynen şunu dedi. ‘Eğer akıl sağlığı yerinde birisi ise Sefa Martin denen kişi fena işletmiş olmalı insanları’. Ama çok enteresandır ki bugünlerde daha önceden haber veregeldiği iç savaşın başlıyor olmasından dolayı bir memnuniyetle facebook adresindeki paylaşımları, dolup taşıyor. Bu bana önceden bir kehanet ortaya atıp ömrünü o kehanetin gerçekleşmesine adayan sahte peygamberleri anımsatır. Zaten bir enstitü adına kurumsal kimlik taşıyan gerçek akademisyenler insanlara uzun cevaplar ve mailleşme kavgaları ile vakit ayıracak kadar boş vakte sahip olmazlar. Bu kişi maillerinde bile filan kişilere! Filan ve filan kişilere! Şeklinde başlıyordu ve altında 10 word dosyası kadar uzun mailler oluyordu”.
Ancak Sefa Martin Yürükel’in meseleleri bu kadarla da sınırlı değil. Danimarka’da yaşayan bir bayan arkadaşımız kendisi ile temasa geçiyor ve Sefa beyi biraz konuşturuyor. Sivas’taki kızıl baş Türkmenlerden olduğunu söyleyen Sefa Martin bey, nedense mevzuyu ateizme ve faziletlerine bağlamış. Bu tür din karşıtı sözleri ile bayan arkadaşımızın rahatsız olmasına sebep olmuş. Hanım arkadaşımız bu rahatsızlığını dile getirdiğinde ise, zat ı muhterem bu kez, hanımefendiye tepki dolu mailler atıyor. Kendisine Türkiye’deki rejimin miadını doldurduğunu ve yakında halk hareketleri ile de gideceğini belirten mesajlar atıyor. Aynı agresiflik ve aynı bıktırıcı uzun mailler. Hatta bu bayan arkadaşımız hıristiyan kökenli bir dostumuz olmasına rağmen Sefa Martin beyin kendisine “Fetullahçı” şeklinde saldırdığını da ayrıca belirtiyor. Derken başa dönüyoruz. Fatma Aktaş’a. Sefa Martin Yürükel’in eşi imiş meğerse. Aile boyu görevli olsa bu kadar aktif olurdu bir insan. Ya da maaşı çok ama çok sağlam olmalı ki günlerini internetteki Balkan dernek ve vakıflarına yazı yazmak ve onları toplantılara davet etmekle meşgul olsunlar. Üstelik ikisinin de herhangi bir işinin olmadığını öğreniyoruz. Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Biz de Hollanda’dan yazıştığımız arkadaşlarımıza Fatma Aktaş’ı tanıyıp tanımadıklarını sorduğumuzda ise resmen bir atom karınca ile karşılaştık. Her yere giren ve girdiği toplulukları Atatürk için Akp’ye karşı ittifaka çağıran bir bayan. Fatma Aktaş yani. Kendisi meğerse Hollanda’daki Türk derneklerini rahat bırakmayan ve sürekli onları protesto gösterilerine çağıran bir tipmiş. Sefa bey için Eşim şeklinde bahsetmiş yakın bir zamanda. Leiden’de oturan bir Türk öğrenci arkadaşımız da bize kendisi hakkında şunları belirtir. “10 yıl kadar öncesinde Deventer’de bir arkadaş onu Türkü dinlemek için davet edildiği bir gecede, Halkların özgürlüğü’nden bahsettiği bir toplu konuşmasından hatırlar. Sanıyorum o toplantıyı bazı bölücü gruplarla yapmış. Ya da birkaç bölücünün söz aldığı bir programda kazara konuşmuş da olabilir. Ancak söyledikleri pek de Türklük ile ilgili şeyler değildi.” İşte Bosna Hersek’te Abdić yanlısı kişilerle de görüşen bayan hakkında duyduklarımız budur. Ancak nedense Abdić yanlılarının bile çok itibar etmemesi sebebi ile Sırp kesimine geçiyor ve oradan birileri ile daha görüşme gereği duyuyor. Belki de sırp kesiminde Sırplara Erdoğan size karşı Boşnakları kullanacak ve saldırtacak diyor olmalı. Zira bu doğrultuda bazı söylentiler şimdiden kulağımıza gelmeye başladı bile. Bosna Hersek küçüktür ve eskiden olmadığı kadar da tenhadır. E tabi haberler de çabuk yayılır.
Hollanda Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Elise Ayhan ile görüşen bir arkadaşımız Fatma Aktaş’ı soruyor. Meğer Fatma Aktaş oraya da el atmış iyi mi? Elise Hanım’ın dernek sayfasında nefret dolu ve hamasi şeyleri paylaşmasına dernek başkanı Elise Hanım, duyarsız kalmayıp, Fatma Aktaş’ı nazikçe uyarmış. Ancak tepki dolu ve saçma sapan bir cevap almış. Elise hanımı bilen arkadaşlarımız kendisini oldukça idealist ve kültürlü birisi olarak anlatırlar. Fikirlere tahammülü ve hoş görüsü olan son derece naif birisidir. Tam bir Makedonya Türküdür Elise Hanım. Ancak bu kadar kültürlü ve hanımefendi birisine dahi uygunsuz ve agresif bir tavır gösterebiliyor bu kişiler.
Bir diğer garip kişilik ise Batı Trakya’nın köylerinde kasabalarında gezen ve halkı Erdoğan ve Ak Parti aleyhine kışkırtan enteresan bir başka bayandır. Hakkındaki bilgi ise, Mustafçova şehrinden bir güzel üniversite öğrencimizden geliyor. İsmini vermek istemeyen bu öğrencimiz şunları belirtiyor;
“Dilek Ramadanoglou (Ramazanoğlu) adlı bir İngilizce öğretmenimiz vardı. Orta ve lisede ozel ingilizce dersi veren bir hocamdı kendisi. Aşırı derecede din düşmanı idi ve hatta o yıllarda dinden soğumama da sebepti kendisi. Bu günlerde Taksim eylemlerini paylaşmaya başladı ve bir anda eylemler ile ilgili paylaşımlarından çok başbakanımıza karşı bir şeyler paylaşmaya başladı. Bana bir de arkadaş önerdi ve verdiği linkte Balkan Türkleri adında bir sayfa çıktı karşıma. Sayfayı kabul ettim ve ne göreyim? Recep Tayyip Erdoğan’ın Eskişehir’de Pomakların adının geçtiği bir konuşmasını kışkırtıcı bir başlıkla veren bir video linki gördüm. Başbakanımız konuşmasında, Türk, Kürt, Arap, Boşnak, Pomak, Laz, Çerkez hepimiz biriz gibi bir kelime kullanıyor her zamanki gibi. Ama orada Pomak kelimesini kullanması Pomakları Türk saymadığı imiş sözde. Ben de kendisini arkadaşlarım içerisinden çıkardım.”
Yani anlayacağınız, bula bula Pomakları Başbakana karşı kışkırtmak için de bunu bulmuşlar herhalde. Ama bütün Pomaklar kendilerine Pomak der. Ne yapacağız şimdi? Dilek Ramazanoğlu hakkında Şapçı doğumlu bir arkadaşımızın kişisel gayreti ile çevre köylerde biraz araştırma yaptırdık ve ne görelim? Onun da bu iki kişi ile bir bağı söz konusu. Beğendiği sayfalar, paylaşımlar ve paylaşımların linkleri hep aynı yerden. Taksim’de insanlar öldürüldü, 22 yaşındaki Aylin vuruldu, adamın üzerinden panzer geçti benzeri onca isyan maksatlı provokasyon. Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde çocuklar için bir İngilizce kursu işletiyormuş bu bayan ve kursuna girip çıkmışlığı olan bazı öğrencilerin velilerince anlatılanlara göre Yunanistan ile hiçbir problemi yok bu hanımın ama nedense Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ve partisi hakkında çok ciddi bir faaliyet yürütüyor. Batı Trakyalı öğrencilere ise Türk olmanız önemlidir dinin çok da bir önemi yoktur şeklinde bazı telkinler yaptığı için kimi veliler çocuklarını bunun dershanesinden alıyorlar. Yani yanı başlarında onları vaftiz etmek için bekleyen Ortodoks kilisesine fazla bir zahmet düşmüyor Dilek hanım varken diyor bazı veliler. Onun için Batı Trakya’daki Türklerin mücadelesinin çok bir önemi olmasa gerek zira ortada Erdoğan varken Yunanistan’la mücadeleye hiç gerek yok. Hatta velilerin belirttiğine göre, Batı Trakya Türklerinin şu andaki hallerinden de Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Bir veli aynen şu şekilde görüş bildiriyor;
“Soysuz desek soysuz değil anlamadık ki? Kendisi bizim çıtaklardan… Yani ovalılardan olur. Beyi ise Şahinli’dir. Kocam Pomak dediğini biliriz şimdi Başbakan da Pomak demişse nesini hazmedemiyor anlamadık ki? Biz burada Türkiye’nin kokusuna hasretken Başbakana düşman etmek niye? Eşarp ile başörtüsü ile uğraşması ve çocuklarımızı dinlerine düşman etmeye çalışmasını ise hazmedemiyorum. Yunanistan hükümetine de birkaç kez yazı yazdık ama bir şey yapmadılar”.
Bu bayan her nedense Türkiye’deki Taksim olaylarında oldukça aktif. Gerek Sefa Martin Yürükel, Gerek Atom Karınca Fatma Aktaş ve gerekse Batı Trakya’nın laikçi kardeleni, Dilek Ramazanoğlu. Sanıyorum bu aktörleri ilerleyen zamanlarda Balkan Türkleri olarak yine ve yeniden duyacağız. Belki daha çok duyacağız. Aktörler ve aktristler işlerini yapa dursunlar biz senaryonun sonunu merak ediyoruz. Ha unutmadan biraz propaganda kokabilir ama Bosna ile övünmeyi bir Boşnak için mazur görünüz çünkü son anlatacağımda bir parça milletime teşekkür hisleri ile karışık bir koltuk kabarması hissettirebilirim.
6 Haziran günü ise benim şehrimde Türkiye’den gelen bir sözde bir eylemci, tek kelime Boşnakça bilmemesine rağmen Bosna ve Türk bayrağına sarılmış şekilde Saraybosna’da yerini aldı ve Başçarşıda Erdoğan aleyhinde bir sözde gösteri yapacaktı. Yaptılar da. Görseniz gülmekten ölürdünüz. Ellerinde aynı kalemle yazıldığı belli Türkçe ve Boşnakça yazılar. Belli ki Fatma Aktaş’ın ziyaretinin ardından bir yerlerden alel acele tedarik edildiği belli olan ve isteksizce yürümelerinden bitse gitsek tarzı yürüyen bu 7 kişinin başlarında bir 6-7 tane de Türk yürüyordu. Zaten Başçarşıdaki arkadaşlara da sorduğumuzda, bizlere grubun başındaki birkaç kişiden emir aldığını belirttiler. İşte efendim bu kişiler Başçarşıda Erdoğan aleyhinde bir mini gösteri yaptılar. Evlere şenlik. Zaten çok da kısa sürdü. Başlaması ile bitmesi arasında az bir zaman geçti. Ama bir anda çarşı esnafına mikrofon tutulduğunda esnaftan ve çevreden geçmekte olan halktan beklemedikleri şeyleri duydular. Muhammed Şabanoviç adındaki bir adam youtube’da bile izleyebileceğiniz güzel bir ders verdi. Üzerini bayraklarla örtüp Erdoğan’a karşı eylem yapan Türke karşı; Biz Türkleri de Erdoğan’ı da çok seviyoruz! Tanımıyorum seni? Kimsin sen? Bizim 150 bakanımızı al bize Erdoğan’ı verin yeter. Defolun buradan” şeklinde güzel bir ders verdi. Berikisi ise üzeri renk renk bayraklarla dolu olmasına rağmen beklediği sempatiyi alamadı. Dahası Boşnakça bilmediği için hiç bir şey anlamadığı halde gerildi ve haklı olarak asabileşen Boşnak vatandaş karşısında öylece bakakaldı. Zaten bu sevgi karşısında baka kalmamak mümkün değildir. Bosna Hersek’i Alija, Erdoğan’a emanet edip öyle gitti bu diyardan. Öyleyse Türk Başbakanı da bir bakıma bize emanettir. Bizler, emanet edildiğimiz kişiye türlü oyunlar oynanırken sessiz kalacak bir millet değiliz.
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
18 gün önceHABERLER
27 gün önce