DOLAR 32,5738 0.17%
EURO 35,0531 0.21%
ALTIN 2.456,850,89
BITCOIN 1979708-3.36146%
İzmir
30°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

247 okunma

Sancaklılar’ın Hali

ABONE OL
03/09/2020 00:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu günlerde Sırbistan’da için için kaynayan bir bölge var. Sancak Bölgesi. Müslümanlarla yani Boşnaklarla meskun ve kendi kurumlarını oluşturmak isteğinde olan bir coğrafya. Osmanlı yetimi diğer Balkan coğrafyalarından  hiçbir eksiği olmadığı gibi, kadersizlik ve şanssızlık açısından bolca da artısı var. Niçin mi? Bir defa aslında Sırbistan idari yapısı ve kanunlarına göre ortada Sancak denen bir bölge yok. Sancak Bölgesi asla özerk bölge statüsü almamış ve bu hak verilmemiş olan bir saha. Müslümanlar Sancak’tan bahsederken, Sırplar Sırbistan’ın güneyi demeyi tercih ediyorlar. Aslında Sancak’ı açıklamak bu kadar da kolay değil. Çünkü bölgenin bir kısmı da Karadağ tarafında kalıyor. Yani kabaca izah edecek olursak, Sancak; kuzeyi Sırbistan ve güneyi de Karadağ tarafından bölünmüş olan ve ülkemizdeki Boşnak vatandaşlarımızın yüzde 70 kadarının vatanı olan bir bölge. Doğal kaynakları zengin sayılır bir yer olmasına rağmen Sancak’ın önemi ne yeraltı ne de yer üstü kaynaklarıdır. Sancak, bulunduğu jeopolitik konumu açısından hayati bir sahadır. Bosna’dan Türkiye’ye doğru çizeceğiniz bir Müslüman nüfus haritasında Bosna ile aradaki bağlantıyı sağlayan köprü sahadır sancak. Bu haritada mevcut tek kesinti eskiden Yunanistan Makedonyasındaki Selanik civarıydı. Çünkü oradaki Türklerin tamamı ülkemize gönderilmişti. Ancak bir diğer kesinti de şu sıralar meydana gelmekte. Sancak özel önem ve ihtimam gereken hassas bir bölgedir. Sırbistan ve Karadağ tarafından da bölünerek ileride özerk olması sözüm ona zorlaştırılmıştır. Coğrafya bölünür de halk bölünmez mi peki? Tabii ki bölünür. Ancak Sancak şimdiye dek bunu yalanlayacak derecede birlik örneği gösteren bir milli şuura sahipti. Bölünmemiş bir halkı vardı Sancak’ın. Ta ki geçtiğimiz yıllarda bölge Boşnaklarının Sırbistan ve Karadağ politikalarını okumaktan uzak tavır aldıkları güne dek.

 

SANCAK TEMSİLCİSİ

 

Önce Bosna-Hersek döneminde Aliya İzzetbegoviç’in söylemlerini halkına taşıyan ve SDA’nın Sancak temsilcisi durumunda olan Dr. Süleyman Uglanin vardı. Sancak dendi mi akla o geliyordu. Halkına heyecan dağıtıyordu, Biraz da hamasi ve sert çıkışları vardı ama o dönem de onu gerektiriyordu. İyi de konuşuyordu ezilen Boşnak halkın hakları ve özerklik istemi üzerine. Sonrasında “Lista za Sandzak” (Sancak için liste) ile milletvekili seçilmesi ile birlikte daha da uzlaşmacı ve yumuşak bir söylem geliştirdi ve bu hareketi nedeni ile kimi çevrelerin eleştirisi sürerken Dr.Uglanin git gide popülerliğini yitirdi ve yelkenindeki rüzgâr eskidi. Bu arada gerilerden sessiz sedasız bir isim belirdi. Müftü Muammer Zukorliç Efendi. Hayli muhterem genç, enerjik ve entelektüel bir insan. Konuştuğunuzda ya da ortamında bulunduğunuzda sizi etkileyebilecek bir kimse intibası uyandırıyor. Bulunduğu konum itibarı ile de Milletvekillerinin konuşamayacağı konulara girme fırsatı buluyor ve bu yüzden de çevresindeki destekçileri giderek artıyor. Artması Boşnak halkının kendi etrafında toplanması ile sonuçlansa neyse diyebiliriz ancak Balkanlarda sık sık duymaya alıştığımız Extremist yani “aşırıcı, köktendinci” kelimesi ile adlandırılmak istemeyen liberal Boşnaklar kendilerini bu büyümekte olan grubun dışında tutmaya çalışıyorlar. Bu da bir başka fraksiyon daha ortaya çıkarıyor. Rasim Layiç. Sosyal demokrat eğilimli olan Rasim Ljajiç, Sırbistan hükümetinde de bakanlık pozisyonu ile taltif edilerekten Boşnaklara model olarak sunuluyor. Sisteme entegre olan işte böylece yüceltilir gibisinden. Bu da doğal olarak Boşnakları diğer adres olan ve hemen her şeye muhalif tutumdaki Muammer Zukorliç efendiye yaklaştırılıyor. Genç müftümüz aslında arada bir eline kılıcı alıp yeşil bayrak önünde hamasi nutuklar atmasa daha da fazla destekçisi olabilirdi belki. Kimi zaman verdiği görüntüler aleyhte kullanılabilecek cinsten denebilir. Zaten bu yüzden bir şeyler oturmadan ayağa kalkması ile eleştiriliyor. Ancak şu anda AB sürecindeki Sırbistan’ın antidemokratik ve şiddet yanlısı tutum almaktan çekindiğini de bilen Zukorliç, takındığı tavır ve duruştan pek şikayet etmiyor olsa gerek ki Boşnakların özerkliği için ciddi bir şekilde kampanya yürütüyor. Bu yüzden Karadağ kontrolündeki Güney Sancak’taki Müslüman temsilcilerin de desteğini isteyerekten Sancak’ı birleştirme çalışmalarına başladı. Ancak Sırbistan’daki Müslümanlara göre hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha güçlü ve daha serbest olan Karadağ kontrolündeki Sancak Müslüman toplumu önderleri buna fazla itibar etmediler ve bu da Zukorliç’in işini güçleştiriyor. Karadağ sancağında da destekçileri var Zukorliç’in ama orada çoğunluk değiller.

Sancak, Sırbistan meclisinde en azından Süleyman Uglanin gibi Aliya İzzetbegoviç tedrisatından geçmiş bir isim ile de olsa milli temsili yakalamış durumda. Dahası bu coğrafya kana doydu. Daha da dikkatleri üzerimize çekmeye, göç etmişler gelmeden yenilerini kaçırtmaya ve göç ettirtmeye ne gerek var diyor Uglanin taraftarları.

 

3 MİLYON BOŞNAK

 

Eğer Türkiye ve Almanya ve dünyanın geri kalanında yaşayan Sancaklıları bir araya toplayabilse idik karşımıza 3 milyon gibi bir rakam çıkardı.  Oysa şu anda Sancak’ta yarım milyona yakın Müslüman yaşıyor. Göçmüş gitmiş olan çoğu binlerce Euro maaş veya sosyal güvence altında yaşayan 3 milyon kişiyi bir daha geri getiremezsiniz. Ancak Sancak’ta kalan yarım milyondan az insanı da kaybetmek istemiyorsak bu coğrafyada zaten iki devlete bölünmüş olan halkın siyasi bir birlik altında toplanmasını sağlamak durumundayız.  Ya da o coğrafyada seçtiğimiz üzerinde ittifak ettiğimiz bir aktörü destekleyip diğerlerini de onun çatısı altına çağıracağız. Ama kim çağıracak işte mesele burada derken Türkiye’deki Boşnaklara geliyor konu. Ve eleştiri kapısını açıp müsaadenizle içine girmek istiyorum. Bu konuda eleştiriyi kendi içimize yöneltmek gerekiyor. Fırsat buldukça Pendik’te, Sapanbağlarında, Esenler’de, Yıldırım’da, Gemlik’te, Buca’da ve hatta Sivas’ta göçmen kardeşlerimiz neler yapıyorlar ne alemdeler diye toplantılarını takip etmeye çalışıyorum. Allah’ım inanılır gibi değil.  Bu ne komedidir, bu ne ilgisiz, alakasızlıktır, bu nasıl bir gündemsizlik ve hedefsizliktir şaşırıyor ve bir o kadar da yazık diyorum. Diyorum ancak inşallah birileri gelir ve bu sistemsizliğe bir düzen getirir ve ortak bir lobi içerisinde bu insanlara bir hedef belirler ve o hedefe doğru kararlı bir yürüyüş başlar diye de dua ediyorum. Yoksa bu gidiş gidiş değil. Balkan derneklerinde bir aymazlıktır bir salla pati haldir sürüp gidiyor. Kimisi emeklilik kesintisi olan 50-60 bin lirası ile oğluna 2 gün sürecek olan bir Balkan düğünü yapıyor ve dernek merkezinde ve sitesinde toplantının birinci gündemi olarak duyuruyor, sonra düğün ne kadar güzelmiş filanın kızı ne güzel oynamış gençler kaynaşmış hayırlı bir iş yaptık diye sevinmeler de cabası. Kimi derneklere bakıyorum Almanca kursu veriyorlar(ne hikmetse). Kimi dernekler Polonya’da parke işine girmek için ortak arayanlar kulübüne dönüşmüş, kimi dernekler de Boşnak yemekleri ve giysilerine kafayı takmışlar. Kimi dernekler ise işi hepten turizme dökmüşler ve otobüs dolusu insanı Balkanlar’a (Bosna falan da değil) götürüp dönüşte de aynı otobüsü Borovnica ve Erik rakısı ile doldurup tamamen ticarete yönelik şeylerle meşgul oluyorlar. Çoğunluğun derdi Türkiye’deki çevresi içerisinde daha da sosyetik ve sofistike işlerle anılmak. Bazıları ise çok samimi gayeler ile oralarda Camii inşa etmekle ve kuran kurslarına burs sağlamakla meşguller. E tamam iyi güzel de nereye kadar?  Toplantılar düzenlensin, düğünler de yapılsın, iş adamları da bir araya gelsin. Ama bu dağınıklık bu salaşlık neden?

 

FORSUMUZ YÜRÜSÜN MANTIĞI

 

İş adamları bir araya gelecekse TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON benzeri bir oluşum ile yapılması uygundur. Düğün yapacaksanız bunu dernek gündemine taşımanıza da gerek yoktur. Bu görgüsüzlükleri de aşamadık maalesef. Maksat Çırağan’da Kızkulesi’nde, İzmir’in en seçkin mekanında düğün yaptığımı alem görsün. Forsumuz yürüsün mantığı. Otobüsle gereksiz turlar düzenleyenlere, kumar oynamak veya Hırvatistan’da çıplaklar kampında kaçamak yapmak için Karadağ’a ve Hırvatistan’a gezi düzenleyen aymazlara ise hiç lafım yok. Geziler düzenlensin, kalınsın, yensin içilsin ancak görülmesi gerekenler de vaktinde görülsün. Sen Karadağ’da nüfusun yüzde 90 kadarı Müslüman olan Ulcinj kıyı kasabasında denizde çıplaklar kampında vakit geçireceksin ancak arka plandaki camii ne alemde problemi nedir? Ulcinj’deki Arnavutlar ve Boşnaklar neler ile boğuşuyorlar bir de bunu sorsanız, kıyıda fazla kalmasanız, güneşte fazla yanmadan içeri girin biraz diyorum o kimselere. Sırbistan’da kayak yapmaya, kumar oynamaya gideceksin ama az aşağıdaki Sancak-Bosna sınırında Sırp yerleşimciler boşaltılmış eski Boşnak köylerine yerleşmekte iken bunları görmeyeceksin. Karadağ’da Kolaşin’e kayak yapmaya giderken buralarda bir zamanlar Boşnaklar çoğunluktaydı, şu kadarı katledildi bu kadarı kaçtı, şu kadarı da zorla Hıristiyan edildi diyen bir rehberleri de yok. Rehber de para ve hanut derdinde, hangi kumarhaneye sokarım hangi dükkana sokarım da iyi komisyon alırım derdinde olan gençler. Zablijak’a gidiyorsunuz bu harika doğada dolaşırken Zablijak’ın da bir zamanlar Boşnak yurdu olduğunu duymadan adeta inek gibi dolaşan insanları görüyoruz.  Geçtiğimiz senelerde var olan tek tük kalabilmiş mezar taşlarına bu sene rastlamadım. Tika’ya veya İrcica’ya havale ediyorum. Alın size hazır iş. Karadağ küçük ülke arayın, koşturun ve belgeleyin diyorum. Ben kişisel imkanlarımla dağda taşta dolaşıp  kendimi daha fazla riske atmak yerine bu işe pasaportun rengi elveren arkadaşların görevlendirilmesi ve koşturulması gerektiğini ve bunun da boş iş olmadığını bir kez daha ve ısrarla dile getirmek istiyorum. Bunlar bizim eserlerimiz. Beş sene sonra on sene sonra tozunu bile bulamayacağız.

 

FERHADİJA CAMİ

 

Banja Luka’daki bir temeline kadar yıkılmış olan Ferhadija Camii hala tembel tembel süren ve bitmeyen yeniden inşa süreci içerisinde aman yerel Sırplar ayaklanmasın diye brandalar arkasında yavaştan yürütülüyor bunu görmüyor değiliz. Ama yıkılması bir saatlik iş olmuştu Sırplar için. Görün ne kadar zor yeniden inşa etmek. Bir yapı yıkıldıktan sonra dünyayı ayağa kaldırmalısınız önce, gündemi bomba gibi patlatmalısınız, dünya görecek o yapının yıkıldığını, bunu ifşa edeceksiniz duyduk duymadık kalmasın diyeceksiniz ve zalim tarafı baskı altına alacaksınız. O baskı esnasında yeniden inşa ettiniz ettiniz. Bunu yapmazsanız zaman geçer ortam diner ve sonra ne yapmak isterseniz akim kalacaktır. Sesiniz her geçen gün daha az çıkacaktır. Alın size Burmalı Camii örneği. Üsküp’te yapılması artık hayal! Daha da yapılamayacak! Ses kesildi çünkü. Müslüman toplum artık meydanlara çıkmıyor, protesto yapmıyor. Dahası devlet olarak ne yapıyoruz bu konuda en azından yapılan bir şeyler varsa bilip rahatlamak istiyorum. Neyse Makedonya uzun bahis. Devam ediyorum, Banja Luka’ demiştik… Gazanferija ve Arnavudija camilerinden de ses seda yok. Ama bir dakika!!! oralarda bu camiiler vardı? Şimdi bir Ferhadija ile bitmiyor ki olay. Bunlarda yapılacak ve bitecek! Bu yapıların, bu tarihi mirasın yeniden inşası ne alemde? Peki oralardan gelen, insanımız ne yapıyor? Düğünlerde dans ediyor bol bol… Düğün dernek bitmiyor ki, kız erkek birbirini görecek evlenecekler, dimya giyecek kızımız, akordeon çalınacak dans edilecek cek cak… Boş işlerde maşallah birinci gidiyoruz. Türkiye’deki Boşnak halkın bir çimdik ile dürtülmesi mi lazım acaba? 2000’li yıllardan sonra değişen iktidar ile çok şey değişti. Bir devlet politikası oluştu. Balkanları yeniden sahipleniyoruz. Müthiş şeyler olacak ancak müthiş insanlarımızın düğünlerden derneklerden boş işlerden başını kaldırmaları da gerekiyor. Gerekiyor ki enerji artsın. Halk sahiplensin bütün bu işleri. Muammer Zukorliç’ten bahsederken  bu konuya boşuna gelmedim. Arada bütün bunları zikredip bağlantıyı kasten yapma niyetindeyim. Kimse tanımıyor ne Muammer efendiyi ne Süleyman Uglanin’i ne de Rasim Layiç’i Balkanlarda Sancak’ın gündemini halkımız beş yüz binden az Sancak Müslümanına terk etmiş düğünlere derneklere dalmış. 1900’lerden itibaren Sancak Bölgesi’nin nüfus-demografya dengesine bakıyorum. 1900’lerde Müslüman Boşnak nüfus yüzde 80’lerde. Sırplar sadece dağda taşta bir iki polye ovasında yerleşmişler.  Sancak olduğu gibi huzurlu ve homojen denebilecek bir yapıda. Hatta kontrolümüz dışındaki Zablijak ve Kolaşin’de bile hala Müslüman yaşıyor. Podgorica’nın yarısı neredeyse tamamen Boşnak ve Arnavutlarla dolu. Bu dediklerimiz 100 yıl öncesinde tabii. Ama 1912’den sonra yani Sancak tamamen elimizden çıktığında ise Müslüman nüfusun bir kısmı göçe başlıyor. Oran düşüyor…

 

ÇETNİK KATLİAMLARI

 

1940’lardaki Çetnik katliamları ikinci büyük dalgayı ülkemize gönderiyor, 1960’lar, 70’ler ve 80’lerde de az az gelmeye devam ediyorlar. Ancak ne hikmetse bitmiyor oradaki nüfus. Hala yüzde 65-70’lerde bir Müslüman nüfus yaşıyor. Bitmedik ne bereketse.. Sırplar Karadağlılar katletmekle bizler göç etmekle bitiremedik. Ama o bölgede terk edilmişlik hissi çok bariz ve bu his onları Muammer Zukorliç önderliğinde birleşmeye itiyor. Ne Vahhabilik gündemde, ne Fakirlik, yatırımsızlık, ne de başka bir şey. Özerklik modası oraları da sarmış. Tabii ki olmalı ancak 20-30 sene önce Türkiye’ye göç edenler de bu konuda bir şeyler yapmalılar. Sırbistan’dan Dragana Mirkoviç geliyor, getiren organizatör bir Boşnak derneği çıkıyor. Facebook grubundan bir yaygara kopuyor. Dragana geliyor Dragana diye. Tabii aklıselim sahibi insanlar soruyor. Yahu şu  Dragana Bosna savaşı sırasında bizden çıkan hain Lepa Brena ile birlikte Çetnikler ve Sırp ordusuna ortak bir konser vermemiş miydi? Sırp ordusu şapkası ile resimlerde poz vermemiş miydi? Hadi bunu da unuttuk, Dragana, TV’de dememiş miydi  “Müslümanlar kasetlerimi almasınlar, dinlemeleri de beni ilgilendirmiyor” diye? Bunları internet ortamındaki bloglar ve facebook grubundan soran bütün aklıselim kimseler de paylanıp gruplardan çıkarılıyor. Ne için? Hiç! Tam bir aymazlık. Boşnak sanatçı hiç kalmamış gibi Dragana’yı getireceksiniz ve orada gençleri “Dragana, volim tee” diye bas bas hayranca bağırtacaksınız. Seviyorum seni diye bağıranlara Dragana’nın onlar için ne dediğini de gösterselerdi sahnede bir dev ekran kurup, işin sonunda dahi ayrıca hayırlı bir işe dönüştürülebilirdi bu konseri. Neden bahsediyoruz ki? Bizim Antalya Belediyesi Emir Kusturica’yı çağırmamış mıydı?

Neyse efendim geçiyoruz bunları siyaset yok… Şiarımız bu. Geliyoruz bir başka örneğe; Feshane’de ismi lazım değil bir Boşnak internet sitesine, grubuna stand vermişler, Pita’lar ve böreklerle süslü bir ortam, şişe şişe Borovnitsa konsantreleri satılıyor, araba sticker’ları çıkartmalar, Bosna ve Sancak bayrakları, Sancak’tan getirildiği belli incik boncuk eşyalar ve kopya edilmiş Halid Beslic, Dino Merlin ve Saffet İsoviç Cd’leri. Bosna savaşını anlatan, Boşnak direnişini tanıtan tek bir cd yok. Şaşırıyorum.

 

LAY LAY LOM BİR ORTAM

 

Gayet lay lay lom bir ortam. Köşede aldığım birkaç böreği arkadaşımla yemek için otururken standın sorumlusu malum internet sitesinin sorumlusu genç ile tanışıyorum. Sağdan soldan geçmişten ve gelecekten bahsederken söz Aliya rahmetliye geliyor. Bir de bakıyorum adam(adam diyorum) Aliya’nın karşısında tavır alanlardan çıkıyor. Yok efendim aslında Fikret Abdiç’e haksızlık yapıldı, Aliya’yı yücelten başkan olmasını sağlayan partiyi kuran parayı veren oydu sonra Abdiç’e haksızlık yapıldığı için Abdiç isyan etti ve olan oldu… Sanki Velika Kladuşa’nın Baronu, mafyası ve kardeş katili Fikret Abdiç’i tanımıyoruz gibi dinliyoruz bu arkadaşı ama adamın isyanı bire ona değil ki, Aliya’nın her şeyini eleştiriyor. Bilmeyenler için söyleyelim Fikret Abdiç denen kişi Bosna savaşında Batı Bosnalı bir iş adamıdır. Adı her türlü yolsuzluğa karışmış olan bu iş adamı, Bosna savaşı çıktığında kendisine milli irade teslim edilmediği için Sırp ordusu ile iş birliği yapmıştı. Savaş öncesinde kendisine ait şirketi  “Agrokomerc” çalışanlarından kurduğu 2 bin kişilik silahlı gücü ile isyan edip Müslümanları arkadan vurdu. Tek taraflı olarak ilan ettiği sözde Batı Bosna Otonom Devleti adındaki Sırp destekli otoriteyi sürekli Müslümanların karşısında kullanıp, burnunun dibindeki Banja Luka’da Müslümanlar Vrbas nehrine atılırken o bunları görmezlikten gelip Aliya’ya karşı bir iktidar mücadelesine girişmişti. Savaş içinde savaş yani. Dahası bu Fikret Abdiç, yanındaki cahiller ve ellerindeki sırp silahları ile en az 1500 kadar Müslümanı katletmiş bir Sırp işbirlikçisi idi. Neyse şükür ki fırtına operasyonu sırasında General Atıf Dudakoviç tarafından yok edildi bu sahte ülkecik ve onun mafya kalıntısı Baronu da bugün hala hapiste gün sayıyor. Uluslararası savaş suçlusu olarak milletine ihanet etmenin acısı ile yüklü bir zamanı çekecek ve ömrü yeterse çıkacak. Her ne kadar Bosna’da şu anda kendisine ortam hazırlamakla yükümlü marjinal bir siyasi partisi olsa da Fikret Abdiç bitmiştir. Ancak burada nedense bazı etki ajanlarımız ya da iyimser şekilde söyleyeyim bazı cahillerimiz için Abdiç hala Bosna’nın “en baba adamı”. İşte aramızda bunu savunan cahillerimiz, neyin peşinden gittiğini bilmeyen saf insanlarımız da var. Bir kısmımız oralardaki siyasal enteljansiyaya hiç alakalı değil iken bir kısmımız da alakayı yanlış yerinden yakalamış öylece gidiyorlar. Bunu da geçiyoruz, kötü olan her şeyi zikretmek istemiyorum artık belki de doldum. Ne cahilane konuşan boşboğazlarımızdan bahsedeceğim, ne düğün derneklere kendini kaptırmış kimi insanımızdan, ne de otobüs turları ve kamyon seferleri ile oralara birinci kalite eroin taşıyarak zengin olmuş ve bu sektörü büyük ölçüde elinde tutan Sancaklı insanlarımızdan bahsedeceğim. Şimdi gelin olması gerekenden konuşalım. Bir büyüğümüz, büyük düşünen bir insanımız öne çıksın ve büyük işler yapılması için güçlü ve büyük bir lobiyi hayata geçirelim. Bunun dış temsilcilikleri, yayın organı, TV kanalları, üniversitesi ve araştırma enstitüleri olsun. Hastaneleri, araştırma merkezleri, kolejleri ve iş adamları dernekleri de olsun ve altyapısı mükemmel bir yapı vücuda gelsin. Ha eğer bunlar çok masraflı oluyor derseniz ve zaman alıyor ise saydıklarımızın hepsine zaten sahip olan bir oluşumu ülkemizde mutlaka vardır.

 

BALKANLAR’A DESTEK

 

Onları bulalım ve destekleyelim. Balkanlar’da, Bosna, Sancak, Arnavutluk, Kosova, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan ve çevresinde daha aktif olmaya itelim. Bağışlarımızla, gönlümüzden kopan sadakalarımızla destekleyelim, Oralara yatırım yapan oralarda hayırlı işler yapan kurum ve kuruluşların TV kanallarını izleyip gazetelerini alalım. Bunu da mı yapamayız? Unutmayın ki lobicilik en zayıf olan yönümüz. İskandinav ülkelerinde 200 binden fazla Boşnak yaşıyor. Amerika’da ise çeyrek milyon kadar, Avrupa’da ise dağınık şekilde milyonlarcası. Hepsi Türkiye’ye bakıyor.

Bir şey yapılsa da desteklesek. Şimdilerde halen çocuklarına Müslüman ismi vermekteler. Ancak bu çok uzun sürmeyecek. O ülkelerde doğan çocuklar, günü geldiğinde önce dillerini unutacaklar, sonra isimleri kendilerine çekici gelmeyecek ve bir sonraki nesli çevresinde duydukları İngilizce, İsveççe, almanca, Fransızca isimlere göre isimlendirecekler, sonrası ise böyle sürüp gidecek. İşte bu şekilde yaşayanların sonu kendileri değilse bile çocuklarını Emir Kusturica gibi kaybedilen bir neslin adamı yapmaktan öte değildir. Kaldı ki Amerika’da, Avrupa’da doğan bir nesli kendi camiasından evlendirmeniz için ısrarınızı da kabul etmez o nesil. Çare yok eriyecekler bu böyle giderse. İşte bu yüzden her ülkedeki Boşnakların da ayrı bir gündemi oluyor. Doğaldır ancak bir ortak gündem de olur. O yok işte. Anavatanlarında olan biten ile alakaları yok çoğunun. Çünkü lobi yok ortada. Esas nüfus ağırlığı bizde yaşıyor. İpini koparan canını kurtaran gelmiş ve sorumluluğu üzerinden atmış kabul ediyor. Hayır atmadınız! Göç edenler canını kurtaranlar geride yalnız bıraktıkları kimselerden ve topraklardan ebediyen asıl sorumlu olanlardır. Ülkemizde yaşayan Boşnak vatandaşlarımızın çoğunluğu Sırbistan ve Karadağ kökenli dediğimiz aslında bölünmüş Sancak bölgesinin Boşnakları. Sırbistan’daki kısım şu anda birkaç parçaya ayrılmış da olsa özerklik istemi gün be gün daha da yüksek sesle dile getiriliyor. Muammer Efendi belki de haklı. Zira her gün artan Sırp nüfus ve git gide Sırplaştırılan ve sisteme entegre edilen eğitimli kitle ileride Sırbistan ile tamamen bütünleştiğinde özerk olmak için de sebep kalmayacak. “Bizler Müslüman Sırpız” diyenlerin sayısı Avrupa Birliği üyesi Sırbistan vatandaşlığına inananların sayısı arttıkça artık bırakın bağımsızlığı, özerklik de tarihe karışacak. Şu anda belki de bu yüzden Muammer Zukorliç Efendi’ye hak verebiliriz. Zira eski söyleminden hayli taviz vermiş olan Süleyman Uglanin artık özerklik derdinde değil gibiyse, Rasim Layiç de bir bakanlık uğruna Boşnak kelimesini bile ağzına almaktan çekiniyor ise, ortam ve ortadaki dava Muammer Efendi’ye kalmıştır. Bu realiteyi kabul edelim. Haksız da değildir.

Ve mevcut durumda desteklenmesi icab etmektedir. Muammer Efendi’nin liderlerini eleştirdiği Karadağ’daki Boşnakların halini de bir parça ülkemizdekilere benzetiyorum. Kuzey Sancak’a nazaran refahtan payını almış ve özerklik istemleri gibi dertleri de olmayan politikacılar ve önderlere sahipler. Avrupa’nın turizm patlaması yaşayan ülkelerinden birisinde yaşıyorlar ve bulundukları bölgelere de az çok bu refah yansıyor. Refah il doğru orantılı olarak özerklik istemi ve talebi de daha cılız çıkıyor hali ile. Bütün Karadağ’dan göç eden Müslümanları toplasanız demiyorum sadece Rozaje kentinden gelmiş 100 bin kadar insan yaşıyor Türkiye’de. Gel gelelim dikkati çekmek istediğimiz konuya; dananın kuyruğu işte burada kopuyor. Karadağ’da Sırbistan da bir gün Avrupa Birliği’ne girecekler. Girecekleri gün AB müktesebatına uygun olarak ükeden bir zamanlar ayrılmış olanlara her türlü hakları iade edilecek. En azından kağıt üzerinde bile olsa hak haktır. Dönüş kolay değildir ancak oy kullanma kısmı dikkate değerdir.

 

TAZMİNAT DAVALARI

 

Mülklerine el konanlar ve Yugoslav hükümetinin devletleştirdiği sahaların eski sahipleri için bu bir fırsattır. Tazminat davaları birbiri ardına açılır, Karadağ ve Sırp hükümeti bunları ödeyemez duruma getirilir, AB fonları Sırbistan’ın, Karadağ’ın geliştirilmesi için harcanırken uzlaşma için masaya oturulur ve özerklik işte o vakit konuşulur. Eliniz doludur çünkü o vakit. Ancak bunları da yapabilmeniz için, oy kullanacaklar için kampanya yapmanız, Göç etmiş olanların çocuklarına kullanacakları oy için rehberlik etmeniz, mülklerin iadesi, Lahey Adalet Divanı’na müracaat ve geçmiş soykırımlar için dava açmak gibi her şey için de tek bir şey şarttır işte o da lobidir sevgili okurlar lobi! Düğün dernek için işte o gün doğru vakittir!

Terk edilmiş vatan topraklarında kalmış üç beş kişiye terk edilmeyecek kadar önemli bir meseledir bu dava. Unutmamak gerekir ki apartmandaki evinizi terk ettiğinizde evinizde türeyen böceklerden komşunuzdan çok siz sorumlusunuzdur. Eviniz yansa dahi o apartmanda kalan komşulardan değil mutlaka sizin umursamazlığınız  ile çıkmıştır o yangın. Açıktaki bir kablo yanmıştır, yağmur sızmıştır elektrik sistemine girmiştir ev yanmıştır. Hiç bir şey olmamışsa fare girer kabloları kurcalar ev yine yanar. İşte diğerlerini de o ev yakar. “Göçtüm gitti.” Değildir bu olay. Olmamalıdır da. 3 milyon insan gamsız gamsız oturacak, Trakya’da şarap sofraları kurulacak, Sancak’tan getirilen erik rakıları içilecek, Gemlik’te, Pendik’te, Buca’da, Sakarya’da düğün derneklerde genci yaşlısı kurtlarını dökecek ama Hırvatistan’dan ve Kosova’dan sürülen yüz binlerce Sırp da Sırbistan hükümeti tarafından Sancak’ın Müslüman köyleri arasına tampon misali yerleştirilecek. Ve biz de oturacağız, umut AB. Avrupa Birliği var ya neden endişe ediyoruz ki? Bosna sınırına doğru Sancak’ta tepelerde haçlar dolu.

 

GÖRMEMEK İÇİN KÖR OLMAK LAZIM

 

Görmemek için kör olmak lazım. Müslüman köyleri gittikçe seyrekleşiyor ve sınıra yakın yerde bir Sırp kalabalıktır her geçen sene artıyor. Plevlija ve Priboj tamamen Sırp kasabaları haline gelmiş. Nova Varoş’ta arayın ki Boşnak bulasınız. Ama vardı nereye gittiler? Yoklar. Bunlara yavaş yavaş alışalım. Sancak artık bir bağlantı bölgesi değil. Bosna’yı Kosova’ya bağlayan bu sahanın Bosna’ya yakın kısımları şimdi 100 binden fazla Sırp ile dolu. Sancak’ın doğusu ve batısı arasında büyük farklar var. Doğuda Müslümanlar, Batıda ise Hıristiyanlar var. Bu ne zaman değişti? 70’lerde başladı 90’larda hız kazandı şimdilerde ise mezar taşlarımızı, anıtlarımızı kırmakla ve haçları dikmekle meşguller. Aslında mezar taşı dikilen şey oradaki varlığımızdır. Biz hala Kopaonik’te kayak yapmaya gidenlere, Beograd’da salak oğlunu paralı üniversiteye kaydettirene, Polonya’da yüz bilmem kaçıncı dükkanı açtım diye övünene… Budva’ya, Dubrovnik’e tatile gittim diyenlere laf anlatacağız. Kimilerinin gönül dünyasında balkanlarda susturulmuş ezanın yerini akordeon’un firzamoninin acıları unutturan neşeli keyifli dımbırtısı almış olabilir. Ancak biz onların da geleceği için bir lobi kurmakla mükellefiz.

Hem Türkiye’de yaşayanlar hem Almanya’dakiler ve hem de dünyanın geri kalanında asimile olması an meselesi olan yüz binlerce Müslüman Boşnak için artık göç ettiren milletleri sıkıştırma ve hakkı arama zamanıdır. Gaflet uykusunu çok mu sevdik acaba? Muammer Efendi nereye koşuyor demiştik. Benim cevabım açık… Do Pobjeda!  Bu kelimeyi unutanlar ve belki hiç duymamış olanlarımız için hatırlatması vacib düşer. “Zafere…!” diyorum. Geç de olsa, güç de olsa, yalnız da kalsa müftü efendi Sancağı taşıyacak tek isimdir artık.

Ortada adam kalmamış ise inisiyatifi ele almasında da son derece haklıdır.

Ancak onu da indirecekler gibi. Allah muhafaza diyorum ama suikast veya bir kazaya kurban gidecek ve suç da bölünmüş olan Boşnakların iktidar mücadelesinde oldu şeklinde karambol bahane ile Boşnak halkına yıkılacak. Çünkü çok savunmasız. Yanındaki 3–5 kişilik korumaların bir havan topu ve havaya uçacak bir binada etkisi sıfırdır. Muammer Efendi için iki seçenek daha var. Ülkesini seven dava adamlarının sık sık tattığı iki şey: Hapis ve sürgün.

Hapishaneler yakın geçmişte Nelson Mandela’ları, Aliya İzzetbegoviç’leri, Erdoğan’ları taşımıştır zirveye. Ancak bir de sürgün var ki işte en zoru odur.

Vatanından uzakta, kaynaklardan uzakta, sevdiklerinden, evinden ve insanından uzakta, gözyaşı ile geçecek olan bir mücadele. Fakat umut da vardır. Zira sürgün edilen kimse eğer gönlünde yaşatıyorsa vatanını, emeline er geç ulaşır. Çünkü kalbi barış ve sevgi ile dolu olanlara her sürgünün sonu zaferdir. Bu son satırlar ise, kalbimizde yeri olan tüm sürgünlere hediyedir.

 

 

    En az 10 karakter gerekli