“Bu davayı kazanmak artık bizim için bir onur meselesi olmuştur. Büyük Türk milletinin kanını taşıyan biz yüz bin Türk ne bugün ne yarın atıldığımız ve ant içtiğimiz bu zorlu uğraştan gerileyecek değiliz.”
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yunanistan’da başlayan sokak gösterileri şimdilerde kanserli bir hücre gibi bütün ülkelere de yayılıyor. Gelişmiş ekonomiye sahip oldukları bilinen ülkeler bile paylarına düşeni alıyorlar. Gösterilerin perde gerisinde ekonomik çöküşün işaretlerini de bulmak olasıdır. Time dergisinin kapağında Avrupa’daki bu gelişmeler, “Avrupa’nın çöküşü ve düşüşü” sözleri ile öne çıkarılıyor. Derginin başlığında yazılanlar gerçekleşir mi pek bilinmez. Buna karşın Avrupa’nın ekonomik birliğinin hızla çöküşe doğru gittiği görülüyor. Zoraki evlilik gibi oluşturulan AB’nin sürekli olarak adını değiştirerek bu günlere geldiği biliniyor. Kendi aralarında siyasi birliği oluşturamadıkları yine bu süreçte bir kez daha ortalık yere çıkmıştır. Şimdilerde bu uygulamanın dışında kalan ülkeler bile ekonomik açmazla boğuşmaktadırlar. Son dönemde Euro düzeninden vazgeçme senaryoları sıklıkla konuşuluyor. Ekonomilerin çökme noktasına doğru ilerlediği günlerden geçiyoruz. Bu nedenle kapitalist sistemin sorgulanması gerekmektedir. Çalışanlara ve halka ucundan azıcık vererek semiren sistemin çöküşü kaçınılmazdı. Bütün ülkelerdeki gösterilerin perde gerisinde bu olgu yatmaktadır. Sorgulamanın yapılmaması halinde, sistem çöker diyenlerin sayısı her gün artıyor. Çöken sistemin 1900’lü yılların başlarında ve ortalarında iki paylaşım savaşına neden olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Önümüzdeki 2012 yılı hem zor geçecek hem de bu günleri aratacaktır. Amerika’da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşananlar zorluğun göstergesi oluyor. Cumhuriyetçi partinin başkan adaylarından Michele Bachmann ile Rick Perry, seçim çalışmalarında ülkelerinin İncil’le yönetilmesi söylemlerini öne çıkarıyorlar. Avrupa’daki ırkçı yaklaşımların ivme kazanmakta olduğu günlerden geçmekteyiz. Bu nedenle dünya barışının ırkçı ve dinci tehdit altında olduğu öngörümüzü kaydetmek istiyoruz.
AKDENİZ’İN SERİN SULARI ISINIYOR
Mendil büyüklüğündeki ülke her geçen gün Akdeniz’in serin sularını ısıtıyor. Hükümetlerinin sözcü vekili Bay Hristos Hristofidis, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramaları konusunda ülkesinin çok somut projelerinin olduğunu ve bunları çekinmeden uygulayacaklarını söylüyordu. Türkiye’nin diplomatik baskılarını da yanıtlayan Bay sözcü, “münhasır ekonomik bölge sınırları çok zor koşullar altında belirlendi. Birilerinin olası tehdit veya tepkileri yüzünden bedelini ödeyemeyiz” diyerek meydan okuyordu. Bu gibi durumlarda boyundan büyük söz edenler için, “Anadolu’da “konuşana değil konuşturana bakmak gerekiyor” söylemi dillendiriliyor. Mendil büyüklüğündeki bu ülkenin önde gidenlerinin konuşmalarının perde gerisinde Yunanistan’dan sonra İsrail’in de desteklerini aldıkları gerçeğidir. Türkiye’nin bu türden tehditlerden etkilenerek geri adım atacağını düşünmek bile istemiyoruz. Çünkü Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları vardır. Bu hakları yalnızca adadaki iç düzenin işletilmesi ile sınırlı değildir. Adanın çevresinde bulunan yeraltı kaynaklarının da kullanılmasını içermektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti BM üyeliğine alınırken bile Türkiye’nin izni ve onayının alındığını bilmeyenlere veya unutanlara anımsatmak istiyoruz. Diplomatik karşı duruşların bu çerçevede görülerek davranışların buna göre düzenlenmesi gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz.
“Doğalgaz ve petrol alanları sıkıntılar yaratabilir” söylemleri ile uyuşmazlığın aşılamayacağının da bilinmesi gerekmektedir. Bay Dimitris Hristofyas’ ın kurduğu yeni kabinesini Türk ve Türkiye karşıtı kişilerden oluşturması olmayan ilişkileri kopma noktasına taşıyacaktır. AB platformlarında Bay Sarkozy ile Dişi Merkel’ in desteğini alarak Türkiye’yi iyice köşeye sıkıştırmayı planlıyorlar. Sonrasında petrol ve doğalgaz aramalarındaki fiili durumlarını pekiştireceklerdir. AB Haber de yer alan haberde “Rumlar AB’de Türkiye’ye karşı ek yaptırımlarını da gündeme getirebilecekler. Ve ayrıca savaş ortamı yaratarak müzakerelerin çökmesini sağlayamaya çalışacaklar.” görüşlerine yer veriliyordu. Haberin devamında Hristofyas yönetiminin Bay Downer ve Bay Ban Ki Moon’un bütün isteklerini harfiyen yerine getirme başarısını gösterdiği belirtiliyor. Rum basınında son günlerde yansıyan haberlerde, güneyde Akel ile Hristofyas’ın 2013 başkanlık seçimleriyle ilgili planları yer alıyor. Plana göre müzakerelerde sonuç almaya çalışan Kıbrıs Türklerini düş kırıklığına uğratacak cinsten. Rumlar, açıkça 2013 yılında yapılacak olan başkanlık seçimleri sonrasında müzakerelere odaklanılması görüşü gittikçe yüksek sesle dile getiriliyor. “Bütün bu gelişmeler ışığı altında AB ve BM planı Annan’ı kabul eden Kıbrıs Türklerinin yine aynı örgütler tarafından daha uzun yıllarca ambargolar altında tutacağı anlamı çıkıyor” diyerek haber sona eriyor.
Bay Hristofyas’ın yeni kabinesi de ustalık kabinesi olarak tanımlanıyor. Bu kabine daha öncekiler gibi uzlaşma ve yumuşamadan yana değildir. Çatışmadan ve kavgadan yana bir yaklaşım sergilemeye devam edecekler mi ne…
Sevgi ile kalınız…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
23 saat önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce