Franklin ağlamakta olan çocuğa bir elma vermiş. Çocuk çok sevinmiş. Bir elma daha vermiş. Çocuk daha çok sevinmiş. Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüş. Ve bir elma daha verince çocuk dört elmayı elinde tutamayıp, sonuncu elmayı yere düşürmüş. Bu sefer tekrar ağlamaya başlamış. Hayal edemediğimiz bir saadete mutluluğa eriştikten sonra onun tek lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder. Hayat böyledir işte…
Hayat, bir hayat hikâyesine katlanılamayacak kadar uzun; bir gülümseyişe, bir kıpırdanışa, bir dokunuşa vakit ayıramayacak kadar kısa… Hayat gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır, bir kuşun kanadına konup da ona bile hissettirmeden uçabilecek kadar hafif…
Hayat; her anını dibine kadar yaşamaya çalışmak için nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu, bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduğunu hissettirecek kadar boş…
Hayat,koskoca ömürde bir yalnız gün daha nasıl geçecek şu saatler nasıl bitecek diye yakınacak kadar muamma,göz açıp kapayana kadar geçen sürede sona erebilecek kadar basit….
Hayat;kendini oluşturan her sihri her cazibeyi her rengi yürekleri hoplatacak kanlarımızı kaynatacak kadar parlak ve güzel,gözlerimizi acılarla hüzünlerle ayrılıklarla ölümlerle buluşturduğumuzda sadece iki renk GRİ ve SİYAH..
Hayat; her anını tuvallere yazılara şiirlere gösterilere döküp sergileyebileceğin kadar sanat, tek bir uyanışta görevinin tek bir oyundan ibaret tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadar kısır ve monoton…
Hayat; senin tek bir EVET inle başkalarına bölüştürüp sunabileceğin nefes alıp verişinle paylaşabileceğin kadar hayret verici ve cömert, tek bir HAYIR ınla her şeyi mahvedebileceğin yok edebileceğin kadar cimri ve densiz….
Hayat;gerçek hayat hikayelerine katlanabilecek gücü bulup buluşturup daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar heybetli ve zor,her şeyden vazgeçip hayata veda etmeyi isteyecek ruh sağlığını bozacak kadar güçsüz ve zayıf….
Hayat; sevmeyi bilecek bilmiyorsa öğrenecek tadacak sunacak paylaşacak ve böle sevgilerle bütün sevgileri çoğalta bilecek kadar anlamlı, nefreti seçip sıçratmak sıçrattıkça da o çamura bata bilecek kadar tehlikeli…
Hayat; gerçek hayat hikâyelerine katlanmaya değecek kadar yaşanmaya değer…
Aslında hayat Abel Muzoruva nın dediği gibi insanın içini acıtan realitelerle, gerçeklerle doludur; Hayatta insanlar bazen akılsız, mantıksız ve bencildirler. Sen yine de onları sev! Eğer iyi şeyler yaparsan; insanlar seni bencil olmakla, çıkar peşinde olmakla suçlayabilirler. Sen yine de iyi olanı yap! Eğer başarılı olursan, kaypak dostlar ve sağlam düşmanlar kazanırsın. Sen yine de başarılı ol! Bugün yaptığın iyi bir şey yarın unutulabilir. Sen yine de o iyiliği yap! Dürüstlük ve samimiyet insanların seni incitmesine yol açabilir. Sen yine de dürüst ve samimi ol! Büyük fikirlere sahip büyük bir insan, küçük fikirlere sahip küçük bir insan tarafından engellenebilir. Sen yine de büyük düşün! Yıllarca yapmaya çalıştığın bir şey bir gecede altüst olabilir. Sen yine de yap! İnsanlar gerçekten yardıma ihtiyaç duyarlar ama yardım ettiğinde sana nankörlük ederler. Sen yine de onlara yardım et!
Aslında hayatta ölçüsüz arzularımızdır bizi uçuruma sürükleyen… İnsan istediğini elde edince mutlu olacağını sanır. Hâlbuki bir arzu diğerini doğurur. Böylece istekler bir kartopu gibi büyür. Sonu gelmez arzunun.
İhtiras kirli amaçlarda harcanırsa kötüdür. İhtirassız olmak değil, ihtiraslarına hakim olmak insana sınavı kazandırır.
Dengenin bozuluşudur hırs. “Açlığınızın midenizden büyük olduğunu anlayamıyorsunuz!” (Seneca).
Hırs zirveye çıkışta son adımı attırmaz. Hırs mahrum bırakır. Hırs sonunda insanı ezer.
“Bir akbabanın Niyagara şelalesine giden ırmak üzerinde bir cesedi yiyerek yüzdüğü görülür. Kuş tehlike noktasına geldiği zaman kanatlarını açarak havalanabileceğini sanar, fakat o noktaya gelince her ne kadar kanatlarını açtıysa da cesedin içinde vahşi bir hırsla donmuş olan tırnaklarını çıkaramayarak girdaba girer.”
İnsanın buna benzer aldanışı var. Fena alışkanlıkların kurbanı kimse de aynı şekilde “Benim için endişelenmeyin. Ben onu istediğim zaman bırakırım.” Der. Fakat bunu gerçekleştirmek için ayağa kalkınca irade gücü bulamaz. Bütün kuvvetinin kendisini terk ettiğini görür.
Sadece tehlikeyi göstermek yetmez. İnsanın önce güçlü ve zayıf yanlarını bilip önlem almak gerekir.
İrade yok olursa, özgürlük zarar verir.
Fedakârlık olmazsa uzak kalır yücelik…
Bilgi irade, duygu erdemle ortaklaşa yardım eder dengeye…
İrade zayıflamış, tutkular dizgini ele almışsa bilgi ne işe yarar? İnsan için kendini dizginleyememek kadar kötü başka ne var?…
Yani anlayacağınız bugünlerde: Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı… Güzel evlerin yuva olamadığı… Kısa seyahatlerin, kağıt mendil gibi ilişkilerin… Yıka çık gönüllerin… Kilo dertlerinin ve her derde deva vitaminlerin…. Vitrinlerin dolu gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
23 saat önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce