Televizyon başında ajans haberlerini izliyordum. Bir üniversitede cereyan eden yumurtalı protesto haberleri ile muhatap oldum. Seyrettiğim kareler utanç vericiydi. Bir o kadar da düşündürücü. Devlet erkânından bir grup, el sallayarak giriyordu toplantının yapılacağı salona. Konuk siyasiler, sempatik tavırlarıyla birer birer salona ilk adımlarını, atmışlardı. Tebessüm ederek saygıyla selamlıyorlardı, katılımcı üniversiteli “öğrencileri”. Ne olduysa sonrasında oldu. Aniden, yüzlerce yumurta üzerlerine yağmaya başladı. Açılan şemsiyeler, yumurtalara hedef olmamak için sarf edilen yoğun çabalar. Hiç birisi işe yaramadı. Nafile, olanlar “çok ayıp” oldu.
Protestocuların tarzı, fevkalade utanç vericiydi. Ahlaki değerlerimizle de bağdaşmayan, edebe mugayir davranışlar sergilediler. Bu ne ilk, ne de sondu. Cumhuriyet tarihi boyunca defalarca sahnelenen oyun, yeniden vizyondaydı. Bu seferki aktörleri, günümüz gençliğiydi. Yumurtalı protestonun en ilginç boyutu aktörlerinin, siyasal bilimci olmasıydı. Yarın, devlet makamlarını işgal edeceklerin, onu bugünden yıpratmaya yönelik eylemleri ise traji-komik. Asıl ürküten de bu. Tezat burada. Devamında, emniyetin ilgili birimleri olaya el koyuyor. Polisi, “üniversite’de istemezük” diyen zihniyet ile olayın müsebbibinin aynı zihniyet olması da bir başka tezat. Polis elbette orada olacak. Elbette müdahale edecek. Polisi istemeyenler, hukuka riayet eder. Asayişi bozmaz. Onların, asayiş bekçileri olduğunu unutmaz. Bu iş bu kadar basit.
PROVAKATİF HADİSELER
Bu ve benzer olaylar ise o kadar basit değil. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken, provokatif hadiseler. Organize işler sınıfına girecek türden ”yüz kızartıcı” bir tarz. Samimiyetleri her halinden belli bir avuç siyasi konuk. Belli ki iyi niyetlerle oradalar. Lütfedip, misafirleri olarak ayaklarına kadar gitmişler. Ancak karşılaştıkları muamele yenir yutulur cinsten değil. Çoğu, yumurta atma cüretini gösteren “öğrencilerin” belki de babaları ile yaşıt. Gelenek, görenek ve adetlerimizde, büyüğe ve misafire el kalkmayacağı aşikâr. Onlara, hürmet ve saygıda kusur edilemez. Misafirin sıfatı her ne olursa olsun, hangi görüş ve cenahtan olursa olsun, bu böyledir. Konuk siyasilere hürmet, en azından yaşları gereğiydi. Misafir olmalarının gereğiydi. Onlara, önce bu zaviyelerden bakılmalıydı. Bakılmamış. Konukların, akademik ve siyasi unvanları ortada. Binlerce öğrenci yetiştirmiş, aklı başında saygın kişiler. Bu da önemsenmemiş. Protestocuların yaş ortalaması ise sanırım 20-23 civarı. Ekserisi “öğrenci”. Yani, zarar verdikleri devlet’e katkıları “sıfır” olan kişiler. Birçoğunun harcıda babaları tarafından karşılanıyordur. Kim bilir? Bazıları da, devletten aldıkları burslarla okuyor olabilir. Bunları göz önünde tutarak “bu ne cüret?” diyorum. Hangi akla hizmettir bu? Demokratik toplumlarda tenkite, evet. Protestoya, evet. Her ne olursa olsun insanlara bir şey atarak, kırıp dökerek, devletimize ve görevlilerine zarar vermek kastıyla protestoya, hayır! Aziz milletimize zarar verecek her türlü protestoya, hayır!
ÇAĞDAŞLIK BUNUN NERESİNDE
Çağdaşlığınız, bunun neresinde? Üniversite, bunun neresinde? Oralar; ilim, irfan ve edep yuvalarıdır. Gerçek demokrasinin beşiği oralar olmalıdır. Demokrasi, özgürlükler rejimidir. Protestocular bunun dahi idrakinde değiller. Yaptıkları eylemle başkalarının özgürlüklerini kısıtlayarak, kişilik haklarına saldırıda bulunmuşlardır. Bu durum karşısında,“Bugün yumurta atanlar, yarın başka şeyler atarlar!!” diyenlere katılmamak mümkün değil. Bugün yumurta atanlar, yarın başka şeyler atma cesaretini bu olayla kazanmışlardır. Merak ettiğim bir diğer hususta; olaylara karışan “öğrenci” ebeveynlerinin, okusun diye gönderdikleri evlatlarının halini ekranlarda gördükleri anda neler hissettikleridir? Televizyonlarda boy gösterip protestocuları haklı göstermeye çalışanlara ise esefle teessüflerimi bildirmeden geçmek istemiyorum.
Üniversiteli gençler; her hangi siyasi bir görüşün sempatizanı olabilirsiniz. Varlığınızı bu şekilde ispata çalışıyor olabilirsiniz. Ya da, siyasi geleceğinizdeki mevkiinizi bu türden olaylarda gösterdiğiniz performansa bağlıyor olabilirsiniz. Ancak şunu unutmamalısınız; siyasi çekişme illetini, eğitim müesseselerine, kışlaya ve ibadethanelerinize sokmamalısınız. Asli göreviniz, ilim tahsil etmektir. Bir takım ne idüğü belirsiz fraksiyonların maşası olmak değil. Farklılıkları hoşgörü ile karşılayıp, ben değil” Biz” demeyi becerebilmelisiniz. Hiç bir şey bizi, “Biz” demekten alıkoymamalı. Senciliğin, bencilliğin acısını milletçe yıllarca çektik. Çekiyoruz. Bu acılar yaşanırken çoğunuz hayatta bile değildiniz. Unutmayınız ki; hepimiz aynı geminin içerisindeyiz. Aklıselim dolu yarınlar için sağlıcakla kalın.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce