Bu toprakların insanı olan ve adlarına azınlık denilenler, eşit vatandaşlık haklarına sahip olmanın ve devletine itimat etmenin ne demek olduğunu bu yolla kolaylıkla öğreneceklerdir. Ülkemiz, hukuk devleti olarak anılmayı istiyorsa bunlar ve daha niceleri hukuk mecrasında eritilmelidir. Hem de en kısa zamanda. Bedeli nakden ödenmeden, dili, dinini rengi ve ırkı her ne olursa olsun kulun rızası alınmadan, haksız yere edinilen malların diyeti ödenmelidir. Tarihimiz bunun binlerce doğru örneğiyle doludur. Peygamber efendimizin(s.a.v.), Hulefa-i Raşidin efendilerimizin, Selçuklu ve Osmanlı Devleti sultanlarının benzer haksızlıklar karşısında aldıkları net tavırlar unutulmamalıdır. Ecdat böylesi haksız ve hukuksuz uygulamalara hiçbir zaman tevessül etmedi. Hatanın geçte olsa düzeltilmesi bu anlamda da oldukça manidar. Özümüze dönmek, değerlerimize dört elle sarılmak bizi ancak yüceltir. İnancımıza ve kimliğimize olan saygı ve güveni arttırır. Olanlar, başlangıçta devlet açısından maddi zarar gibi görünse de aslında bu işten en büyük zararı böylesi mallara o gün el koyanların bugünkü uzantıları görecektir. En çok vaveylayı yine onlar koparacaktır. Vaveyla etmekle kalmayıp hükümranlıklarının devamı için belki de siyasi erkin karşına dikilip yoluna taş bile koymaya yelteneceklerdir. Hükümeti zora sokmak için olmadık yollara başvurarak kendi menfaatleri doğrultusunda aziz milletimizin başını ağrıtıp canını sıkacak olaylara da sebebiyet verilebilir. Herkesin bildiği gibi “doğru tektir.” Onun haricindekiler doğru değildir. Yalandır, yanlıştır, hiledir, kul hakkını gasptır. Kulun inancı, örfü, âdeti, ananesi, milliyeti ne olursa olsun, kul hakkı kul hakkıdır. “Hak haklının en mukaddes malıdır.”
HAKKIN HAK EDENE TESLİMİ
Burada, yasal süreçleri devam eden birçok davayı enine boyuna yeniden düşünmek, Aziz Milletimizin aleyhine oynanan yüzlerce oyunu kamu vicdanında daha manidar kılacaktır. Her şey buraya kadar hakkın hak edene teslimi noktasında oldukça isabetli. Ancak gelin birde madalyonun öteki yüzüne bakalım. Yani ecdattan miras ve çoğunluğu Balkan coğrafyasında bulunan ve öz mirasımız kendi vakıf mallarımızdaki duruma. Bu malların şu anki sınırları içerisinde bulunan devletlerin olaya yaklaşımına. İlk andaki beklenti, ülkemizin atmış olduğu haklı ve doğru adıma derhal bu ülke yönetimlerinin de aynı hassasiyete sahip adımlar atması olacaktır. Biz bu adımlara geçmeden önce özellikle Balkan coğrafyasındaki Vakıf mallarımıza kısaca bir değinelim. Söze de, Bulgarların ünü ülke sınırlarını çoktan aşmış Balkan tarihçisi, filozof ve Bulgaristan’ın bir dönem başkanlığını yapan Nikolai Todorova’nın kızı Prof. Maria Todorova’nın sözleriyle başlayalım. Todorova “Balkanlar’da bir Osmanlı mirası aramak yersizdir. Balkanlar, bizatihi Osmanlı mirasının kendisidir” demiştir. Bunu biz söylemiyoruz. Bize, haksız düşmanlığı ile dünyaya nam salan Bulgar bir düşünür söylüyor. Hem de kendiliğinden hiçbir zorlama olmadan ikrar ediyor bu gerçeği. O bile sükût etmiyor, ikrar ediyor. Doğrulardan yana tavır koyuyor ve bunu sergilemekten de çekinmiyor. Darısı bizdeki Osmanlıyı anlayamamakta direnenlerin başına diyorum. “Anlayana sivri sinek saz anlamayana ne çalarsan çal az” diyorum. Velhasıl, 500 yıl Osmanlı Devleti’nin yönetiminde kalan Balkan halklarının sosyo-kültürel alanından tutunda adet, gelenek ve göreneklerine oradan da gündelik yaşamlarına, dil, folklor ve edebiyatına, siyasi, ekonomik ve ticari zihin dünyalarına değin hemen her alanda bu mirasın izlerini bulmak hiçte zor değildir. Aramaya hacet bırakmayacak kadar da ayan beyan ortadadır. İşte günümüzde eşine benzerine az rastlanır tüm bu güzelliklerde vakıflarımız payı oldukça yüksektir. Ecdat, devr-i Osmanlı’da, Balkanlar’da da binlerce vakıf kurmuş. Kurulmasının en büyük destekçisi ve teşvikçisi olmuş. Bu yolla, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Sırbistan, Kosova ve Bosna Hersek’ in üçte biri vakıf toprakları haline dönüştürülmüş. Müslüman ecdadımızın en önemli kurumlardan biriydi vakıf müesseseleri. Bundan da amaç, hak rızası için halka yani insana hizmet etmek olmuştur. İnsan merkeze alınmış. Onun yararı ve menfaati en ön planda fikir ve zikir eylenmiştir. Hayırda öylesine yarışılmış ki, coğrafyanın hatırı sayılır kısmı bedeli ödenerek vakıf mülkü haline getirilmiş. Üzerlerine de sayıları üç binleri, beş binleri aşan vakıf eserleri bezenmiş. “Ecdat mirası, ecdat mirası” diyerek sık sık kullandığımız bu sözcüğün kastı işte bu mirastır. Bu topraklardır.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce