Son zamanlarda Türkiye hükümetinin, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan yaklaşık on milyon Türkün seçimlerde oy kullanmasını sağlamak için gösterdiği çaba takdire şayandır. Bunları yaparken Türk insanına verdiği önemi göstermiş oluyor. Dünyanın demokratik hükümetleri diasporadaki insanının oy kullanmasını sağlamaya çalışır hep.
The Economist gibi birçok dergiye göre başarılı bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti her gün yeni başarılara imza atmaya devam ediyor. En son örnek Almanya’nın belirli yerlerinde oy sandığı koyup kendi vatandaşlarına oy kullanma hakkını sağlamasıdır. En azından Almanya buna yeşil ışık yaktı. YSK buna izin vermediği için, bu mesele başka bir bahara kaldı.
Balkanlarda buna benzer uygulamalar sürekli görülüyor. Hırvatistan seçimlerinde Bosna Hersek’teki Hırvat vatandaşları da oy kullanabiliyor. Bosna Herseğin Hersek diye bilinen Kuzey Batı kısmında yaşayan halk genelde Hırvatlardan oluşuyor. Bunların tamamımın Bosna Hersek vatandaşlığı yanında Hırvat vatandaşlığı da var. Bu bölgedeki Boşnakların birçoğu da Hırvat vatandaşlığına sahiptirler. Çünkü Hırvatistan pasaportu Avrupa’ya vizesiz geçiş hakkı sağladığı gibi, ABD gibi katı vize kuralları olan ülkelerde bile vize engeline takılmıyor. Kendine Hırvat demesi şartı ile her Müslüman Boşnak Hırvat vatandaşlığına geçebilmiştir. Diğer yandan Bosna Hersek Federasyonunun diğer üyesi olan Sırp Cumhuriyeti’nde (Sırpska Republika) her Sırp’ın veya kendini Sırp olarak gören herkesin Sırbistan Cumhuriyeti vatandaşlığı da vardır. Böylece hem Sırbistan hem de Hırvatistan vatandaşlığı olan Bosna Hersek vatandaşları, bu iki ülkenin seçimlerine katılma haklarına sahipler ve bunu kendi memleketlerinde kurulan oy kullanma sandıkları vasıtasıyla yapıyorlar. Hatta bir dönem, Hırvatistan’da kazanan parti ve liderleri Bosna Hersekteki Hırvat vatandaşı olanların oyları belirlemişti.
Müslüman Boşnaklardan Hırvat veya Sırp olduklarına dair kanıt veya evrak-belge isteniyordu. Genelde bu tür belgeler Krallık Yugoslavya’ya aitti. Bu evraklarda dedelerinin Sırp veya Hırvat asıllı olduğuna dair yazılı herhangi bir belge Hırvatistan veya Sırp vatandaşlığına geçmek için delil olarak yeterliydi. Hem Hırvatistan hem de Sırbistan, Bosna Hersekteki konumunu güçlendirmek için Bosna Herseğin vatandaşlarına vatandaşlık verme yarışına girmiş bir durumdadır adeta.
Buna benzer diğer bir örnek, Hırvatistan’ın İstra yarımadasında yaşayan İtalyan asıllı halkın tamamının çift vatandaşlığa sahip olmasıdır. Bir zamanlar İtalya’nın bir parçası olan bu yarımada şimdi Hırvatistan sınırları dâhilindedir. Buradaki İtalyanların hepsinin hem İtalya hem de Hırvatistan seçimlerinde oy kullanmaya hakları vardır. Her iki ülkede oy kullanmaları ve iki farklı ülkenin vatandaşı olmaları Hırvatistan ve İtalya tarafından hiçbir şekilde bir ülkenin içişlerine karışmak gibi algılanmıyor. Bu durum, orada yaşayan kişilere verilen bir ayrıcalık değil, yaşadığı ülkede kimliği sebebiyle yaşayabileceği olumsuzluklara karşılık olarak anavatanı tarafından verilmiş bir haktır. Bir başka örnek, Avusturya’nın güneyindeki Koruşka ve Ştayerska bölgelerinde yaşayan Slovenlere, Slovenya’nın bağımsızlığından sonra vatandaşlık hakkı vermesidir. Avrupa’da bu tür örnekleri saymakla bitmez.
Bütün sayılan bu örneklerde bir halkın anavatanı dışında kalması farklı nedenlerden dolayı olabilir. Ama onları kendi anavatanları hiçbir zaman inkar etmemiş, edemez de. Bunun da en iyi göstergesi onlara kendi sınırları içindeki halklarına tanıdığı bütün imkân ve imtiyazları farklı bölgelerdeki kendi milletinden olanlara bir avutma gibi de olsa bir parça kağıt ile sağlamaktır. Sahipsiz, kimsesiz olmadıklarını göstermektir. Bunu anavatanları bu halkların ülke sınırları dışında kalan mensuplarına vatandaşlık vermekle sağlayabilirler. Balkanlarda ve Avrupa’da bu böyledir. Doğrusu bu mudur tabii bu da tartışmaya açıktır. Ama ülkesinden ayrı kalan vatandaşlara anavatanın en azından ‘seni de düşünüyorum’, ‘sen de bendensin’ demesi ve bunları vatandaşı olarak kabul görmesinde bir hata yoktur.
Avrupa’daki Türklere Türkiye’nin sahip çıkması onun doğal hakkıdır. Çünkü Avrupa’daki Türkler, oraya iş ve aş için göç etmişlerdir. Bu Türkler, tarihi gelişmeler sonucu Hırvat, Sırp, İtalyan veya Slovenler gibi ülkelerinin dışında kalmamışlardır. Onlar bir ülkeden diğerine göç etmişlerse de hala anavatanlarının vatandaşlarıdır. Bunlara Türkiye’nin sahip çıkması onun en doğal hakkıdır.
Peki, bunların yanında tarihi gelişmeler sonucu Türkiye’nin dışında kalan Türkler yok mu? Onlar Türk vatandaşı mıdırlar? Onlarla sürekli bağlantı halinde olduğunu söyleyen Türkiyemiz niye şimdiye kadar Hırvatistan, Slovenya veya Sırbistan’ın bile kendi yurtlarının sınırları dışındaki diasporasına tanıdığı hakları tanımamıştır? Niye bizlerin de Türkiyedeki seçimlerde oy kullanma hakkımız yok? Niye Türk olduğumuzu sürekli beyan edip azınlığın getirdiği bütün olumsuzlukları yaşıyoruz da anavatanımız bizlere bir vatandaşlığı çok görüyor?
İstra’daki bir İtalyan, ‘benim arkamda İtalya var’ dediğinde delil olarak İtalyan pasaportunu gösterebilir. Niye Makedonya, Bulgaristan, Kosova veya başka ülkelerdeki Türkler aynı şekilde göğsünü gere gere elindeki Türk pasaportunu göstererek ‘benim arkamda Türkiye var’ diyemesin? Balkanlar’daki birçok ülkenin kanunları çifte vatandaşlığı kabul görüyor. Bu noktada hiçbir sorun yok. Her gün daha da demokratikleşen bir Türkiye kendi halkına sahip çıkmalıdır. Bu sadece milli duygulara bağlı bir mesele değildir. Avrupa standartlarına uygun bir yaklaşımdır. Hiç kimse Türkiye’ye ‘bunu niye yapıyorsun’ diyemez, çünkü Avrupa’da ve dünyanın diğer bölgelerinde buna benzer örnekler çoktur. Birleşmiş Milletlerin bu doğrultuda kararı da bulunuyor. Farklı ülkelerde ayrı kalmış ailelerin birleşmesi hakkına sahip oldukları karar olarak alınmıştır BM’de. Demek ki bunun uluslararası kanun altyapısı da mevcuttur.
Türkiye bunu 1960’lı yıllardan kanunen dondurulmuş bir proje olarak acilen gerçekleştirmelidir. Bu hasrete bir nokta koyulmalıdır. Bizlere desteğini hiçbir zaman esirgemediğini söyleyen bir sözcünün fiiliyata dökeceği bir eylemi olmalıdır bu. Türkiye’nin dış politika gücünün her gün biraz daha arttığının bizzat farkındayız. Bu konuyu da göz ününde bulundurması, bu büyük çıkışın eski bir gerçeğin devamı olarak algılanacaktır.
Rumeli insanı, böyle bir girişim karşılığında Türkiye devletinden maddi bir beklentide bulunmayacaktır. Nitekim şimdiye kadar herhangi bir talepte bulunmamıştır Rumeli göçmeni. Hatta göç eden hemşerilerimizin hiçbiri devlet kapısına dayanmamış, kendi imkânlarıyla yaşama mücadelesi vermiştir anavatanları Türkiye’de. Göç etme meselesine gelince zaten yasal yollarla şimdi de mevcuttur. Balkanlar’dan Türkiye’ye göç 1990’dan beri durmuştur. Balkanlar’ın demokrasiye geçmesiyle göçe gerek kalmamıştır. Anavatanına hasret kalanlar için de ulaşım kolaylığı sebebiyle her istendiğinde Türkiye’ye gidilebiliyor.
Sonuç olarak biz “evlâd-ı fâtihân”ın Türkiye vatandaşlığına kabul edilmemesi için bir gerekçe kalmamıştır. Türkiye devleti bir an önce bu meseleye el atmakla, bizlerin buralardaki yalnızlığımızı bir nebze gidermiş olacaktır. Rumeli’den Türkiye’ye göç etmiş olanlar, bu seçim arifesinde kendi partilerini bu yönde olumlu adım atmak için teşvik etmelidirler. Evlâd-ı Fâtihân’a sahip çıkılmalıdır…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce