DOLAR 34,5515 0.19%
EURO 35,9955 -0.68%
ALTIN 3.005,531,48
BITCOIN 34366611.06588%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:23

SABAHA KALAN SÜRE

667 okunma

Yamak Ahmet doğruyu anlatıyor

ABONE OL
17/08/2011 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

TRT’nin ramazan programlarını zevkle izliyorum. Ramazanın en güzel dizilerinden biri de “Yamak Ahmet” dizisidir. Ramazan boyunca hafta içi her gün ekrana gelen dizi, geçmiş zamanların İstanbul’unda saray çevresi ve halk arasında yaşanan ramazan âdetlerini, yardımlaşmayı, dünden bugüne değişmeyen gelenekleri ve Osmanlı mutfağına ait eşsiz yemekleri Dilruba ve Ahmet’in saf aşkı eşliğinde izleyiciyle paylaşıyor. İftarıyla, sahuruyla, Cumhur Müezzinliği ve Enderun Teravihi ile saray mutfağından konak iftarına, güllaçtan temcid pilavına sofra gelenekleri, Osmanlı ramazanlarının maddi manevi tüm lezzetleri bir arada yer alıyor. Yamak Ahmet dizisi bizlere Osmanlı’nın Harem kültürü doğru bir şekilde anlatıyor.

HAREMİ BİRDE BİZDEN OKUYUN

Akkadça’dan Arapça’ya geçmiş bir kelime olan harem, “korunan, mukaddes şey ve yer” anlamına geliyor. Evlerde kadınların erkeklerle karşılaşmadan günlük hayatlarını sürdüreceği bölüme “harem” deniyor. Osmanlı Harem teşkilatının ilk yılları hakkında pek bilgi yok. Osmanlı Devleti’nin ikinci hükümdarı olan Orhan Gazi (1326–1362) döneminde devletin teşkilatlanmasına paralel olarak Harem kurumunun ilk çekirdeği atıldı. Orhan Gazi, Bizanslı iki prensesle evlenmişti. Fatih Sultan Mehmet (1451–1481) zamanında devlet ve saray teşkilatının gelişmesine paralel olarak Harem–i Hümâyûn da teşkilatlandırıldı. III. Murad’la (1574–1595) birlikte Harem halkının sayısı arttı ve Harem–i Hümâyûn büyüdü. Harem denildiğinde akla cinsellik gelse de Harem–i Hümâyûn padişahın evi ve bir eğitim kurumuydu. Osmanlı sarayı Birun, Enderun ve Harem olmak üzere üç bölümden meydana geliyordu. Ve Harem–i Hümâyûn, Harem’le birlikte Enderun’u da içine alıyordu. Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık’ın söylediği gibi Enderun, Osmanlı devletinin erkek yöneticilerinin yetiştiği üst düzey bir okulken, Harem de kadın yöneticilerin yetiştiği bir mektepti. Harem’de padişah ve ailesiyle birlikte, onlara hizmet eden kadın köleler, yani cariyeler ve harem ağaları yaşıyordu. Osmanlı padişahları, II. Bayezid zamanına (1481–1512) kadar Bizans’tan, Balkan prensliklerinden Anadolu’daki Türk beyliklerinden prenseslerle evlenmişlerdi. Sultan II. Bayezid’den sonra ise Anadolu’daki Türk beyliklerinin sona ermesi ve Harem–i Hümâyûn’un iyice kurumlaşması ile birlikte –II. Osman (1618–1622) ve Sultan Abdülmecit (1839–1861) istisna olmak üzere- padişah ve şehzadelerin eşini sadece cariyelerden seçmesi âdet haline geldi. Osmanlı sarayının cariye ihtiyacı, savaşta ele geçen esireler veya esir pazarlarından satın alınan kadın kölelerden sağlanıyordu. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Hanedan’la yakın ilişkisi olan şair Leyla Saz, hatıratında, “Bazı Çerkez kadınlarının kızlarını padişah haremi olup ihtişam ve elmaslar içinde hayat süreceğine dair ninnilerle büyüttüklerini” ifade etmişti.

 

AVRUPALI HAREMİ NE BİLİR? 

Harem–i hümâyûn: Duvarlarla çevrili; dünyanın en güzel kadınlarının padişahın gönlünü almak için birbiri ile yarıştığı, en büyük dedikodu ve entrikaların döndüğü, en acımasız cinayetlerin işlendiği bir “Altın Kafes” şeklinde ki benzetmeler yıllarca her türlü yayın organlarında yer almaktadır. Bu ve benzeri tanımlamaların çoğu, Harem’i bir kez dahi görmemiş Avrupalılara aitti. Avrupalılar için Harem, esrarengiz, her zaman ilgi uyandıran ve hayalleri süsleyen bir yerdi. Üst düzey Osmanlı devlet görevlilerinin bile giremediği Harem’i Avrupalı Hıristiyanların görmesiyse hayal dahi edilemezdi. Buna rağmen, Harem’in işleyişi ile ilgili hayaller kuran Avrupalılar, Harem’le ilgili pek çok, yanlış!, bilgiyi içeren yazıları da kaleme aldılar. Örneğin, IV. Mehmet (1648–1687) döneminde İngiliz Elçiliği Kâtibi Rycaut, padişahın geceyi birlikte geçireceği cariyeyi seçmek için iki sıra hâlinde dizilmiş cariyeler arasından geçerken beğendiği güzelin önüne mendil bıraktığını söylemişti ki bu bilgi bir fanteziden öteye gidemezdi. Geçen dönem yayına giren “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin senaristlerinin İngiliz elçi katibi ile aynı düşünmesi oldukça üzücüdür. III. Ahmet döneminde (1703–1730) İngiltere’nin İstanbul elçisi olan Wortley Montagu’nun eşi Lady Montagu, üst düzey devlet görevlilerinin eşleriyle kurduğu ilişki nedeniyle Harem hakkında bilgi edinebilen nadir Avrupalılardandı. Lady Montagu, 10 Mart 1718 tarihli mektubunda Osmanlı padişahı II. Mustafa’nın (1695–1703) eşlerinden Hafsa Sultan’ın ağzından mendil hikâyesinin doğrusunu  “Öteden beri söylenildiği üzere, padişahın hangi kızı isterse ona bir mendil attığının kesinlikle doğru olmadığını ifade etti” diye anlatmıştır.

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP