Değil midir ki “Güzel bakan güzel
görür, güzel gören güzel düşünür,
güzel düşünen hayattan lezzet
alır.” Eğer yüzümüzü güneşe doğru
tutarsak, gölgeleri görmeyiz. Nereye gidersek
gidelim, hava nasıl olursa olsun,
her zaman güneşi beraberimizde getirelim.
Kendimizi ya mutsuz ederiz, ya
da mutlu! Harcanan emek ikisinde de
aynıdır. Bakın bütün dertlerinizi unutmak
isterseniz ayağınıza vuran bir ayakkabı
giyin! İstedikleri hiçbir şeye kavuşamamaktan
şikayet edenler gerçekte
ne kadar talihli olduklarını fark edemeyenlerdir.
Şükretmeyi öğrenmeliyiz!
Olayların sonuçlarından iyi şeyler çıkaranlar
için olaylar daha iyi sonuçlanır.
Olayların iyi tarafından bakmaktan kimse
zarar görmemiştir. Bundan dolayı hayata
karşı tavrımız sahip olduklarımızdan
ve olamadıklarımızdan önemlidir. Sahip
olduğumuz her şeyi kaybedip, sonra
tekrar kazansak ne hissederiz?. Pencereyi
kendin açarsan temiz hava alırsın,
bir başkası açarsa rüzgar… ”Kalbinde
yeşil bir ağaç tut, kimbilir bir gün
şarkı söyleyen bir kuş konuverir.”
Yıllar önce bir adamailesiyle daha iyi
koşullarda yaşamak için Avusturalya’ya
gitti. Bu adamın aktör olmak, eğer olmazsa
sirke trapez artisti olmak isteyen
genç yakışıklı bir oğlu vardı. Tersanede
çalışan bu genç bir akşam işten eve gelirken
onu soymak isteyen 5 haydut tarafından
saldırıya uğradı. Genç adam
karşı koydu, ama feci şekilde dayak yedi.
Öyle ki botlarıyla yüzünü parçaladılar,
tekmelediler, vücuduna sopalarla
acımasızca vurdular ve onu ölüme terk
ettiler. Polisler onu bulduklarında ölü
sandılar. Morga götürürken nefes aldığını
fark edip, acilen hastaneye götürdüler.
Göz yuvaları parçalanan, kafatası,
bacakları, kolları ve dişleri kırılan, çenesi
hemen hemen kafatasından ayrılan
bu gencin yaşama imkanı azdı Bir yıla
yakın hastanede kaldıktan sonra iyileşerek
çıktı. Ama yüzü bakılamayacak kadar
biçimsiz ve dehşet vericiydi. Bu durumundan
dolayı iş için gittiği her kapıdan
boş döndü. Hiç kimse onunla görünmek
istemiyordu. Genç adam intiharı
düşünmüştü. Birgün kiliseye uğradı
ve teselli aradı. Kilisede hıçkıra hıçkıra
diz çökmüş ağlarken bir rahip gördü,
acıdı ve yanına geldi. Uzun uzadıya
konuştuktan sonra, genç etkilendi. Şahsiyetini
tekrar kazanabilmek için elinden
geleni yapacağına söz verdi. Genç
adam Allah a hayatını bağışladığı için
dua ettikten sonra beyin huzurunu sağlaması
ve iyi bir insan olması için de bol
bol dua ediyordu. Rahip şahsi ilişkileri
sayesinde Avustralya’daki en iyi plastik
cerrahla görüştü. Yakın arkadaşı olan
doktor hiçbir ücret almayacaktı. Onun
hayata bakış açısı muhteşemdi. Doktor
da genç adamdan çok etkilenmişti.. Cerrah
harika bir şey başardı. En iyi ameliyatını
onun için yaptı. Genç adam; Allah
a verdiği sözleri tuttuğunu, Allah’ ın
da kendisine harika ve çok güzel bir eş,
7 çocuk ve iş hayatındaki başarılarıyla
ödüllendirdiğini söylüyor. Bu genç
adam Mel Gibson du. 3 Ocak 1956 doğumlu
Mel Gibson. 1980 den beri
Robyn Moore la evli.7 çocuğu var. Hayatı
“Yüzsüz Adam” filminin prodüksiyonuna
ilham oldu.
Bu hikâyenin hepimize güzellikler
vermesi temennisiyle, davranışlarımızı
yüzyıllar öncesinden analiz eden ama
kabile diye küçümsenen Kızılderili Kitabesindeki
müthiş tespitlerle bitiriyorum:
Yalan bir tohumdur. Bire kırk verir.
Verdiği her biri bir tohumdur ki bire
kırk verir. Bilgi de tohumdur. Bire
yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur
ki; sana bilgelik torunlarına ilham
verir. Zeka sudur. Tohumları yeşertir.
Yalanı da bilgiyi de. Yetenek topraktır.
Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen
üzerinde ayrık otları biter. Emek
güneştir. Tohuma da, suya da, toprağa
da hayat verir. Kader çadırındaki kilimgibidir.
İpliğini Allah verir sen dokursun.
Nasip doğal gübredir. Ne zaman nereye
düşeceği belli olmaz. Kilimine düşerse
kirletir, desenini değiştirir. Toprağına
düşerse besler. HEPSİ HİKAYE
GEÇ BUNLARI DEMEYİN!
HABERLER
2 saat önceHABERLER
2 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce