Prof. Dr. Erdal Bay
Togla ve Selenge ırmaklarının birleştiği Kumlancu tepesinde,
“fusuk ve tur” adında iki ağaç vardır.
Bu iki ağacın arasına gökten kutsal bir mavi ışık düşer.
Bir gün ağacın gövdesi birdenbire yarılır.
İçinden beş çadır ve her çadırın içinde bir çocuk çıkar.
Halk, kutsal olduğuna inandıkları çocuklardan, yiğitliği ve güzelliği, boyu posu, sabrı, iradesi, ileri görüşlülüğü için Böğü Tigin’i Kağan olarak seçer.
Yıllar sonra Kağan olan Yolu Tigin oğlu Kalı Tigin’i asil Türk kadını yerine Çinli prenses ile evlendirir.
Bir gün Çin elçileri kendi aralarında; “Türk ülkesinin tüm varlığı, bütün mutluluğu Kutlu Dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkleri yıkmak istiyorsak bu kayayı ellerinden almalıyız.” şeklinde konuşurlar.
Entrikacı olan bu elçiler aralarında böyle konuşup anlaştıktan sonra Kağan’a giderler. “Siz bizim bir prensesimizle evlendiniz. Bizim de sizden bir dileğimiz olacak. Kutlu Dağ’ın taşları sizin saygıdeğer ülkenizce kullanılmamaktadır. Sizin yerinize biz bu taşları değerlendirelim.” derler.
Kağan elçilerin bu isteğini yerine getirir. Düşmana verilenden dolayı, dağ taş, kurt kuş ağlamaya başlar.
Bu olaydan sonra Türk halkı rahat yüzü görmez. Irmaklar, topraklar kurur.
Tüm yurtta “Göç! Göç!” çığlıkları gelir.
Uygurlar kadın, çoluk çocuk, yurtlarını, yuvalarını bırakıp göç ederler.
Sonunda Turfan denilen yere yerleşirler.
Burada yaşayıp çoğalırlar.
Mitolojide bile Uygur kadınının kaderinde vardır; dram, acı ve GÖÇ…
***
Vatanlarını kahramanca savunan Uygurlar, batıya kaçar ve Bedehşan’lara sığınırlar.
Dilşad Hatun’un kocası Hoca Cihan Bedehşan’lar tarafından öldürülerek Çinlilere teslim edilir. Bundan haberi olmayan Dilşad Hatun’un aklında hep vatanı ve kocası vardır.
Çin İmparatoru da güzelliği dillere destan Dilşad Hatun’la evlenmek böylece Doğu Türkistan’da ayaklanmaların çıkmasını engellemek ister.
Bu teklifi iletilir ama kabul edilmez.
Sonraları Sait molla “Eğer Dilşad Hatun imparatordan rica ederse Müslüman Türk halkının Çinin işkence ve zulmünden kurtulabileceğini” söyler.
Bu teklifi kabul eden Dilşad Hatun Pekine gelince kocasının öldürüldüğünü öğrenir.
Artık Çinin Doğu Türkistan’dan çekilmesini sağlamak ve imparatoru öldürmek olarak iki amacı kalmıştır.
Aynı zamanda şerefini korumak için Allah’a yalvarır.
Çin sarayına girdiğinde “biz sadece Allah’a secde ederiz” diyerek eğilmez.
İmparator sürekli evlenmek için ikna etmeye çalışır.
Dilşad Hatun’u mutlu etmek için sarayın içine çarşısı, camisi ve bahçesiyle Müslüman mahallesi yaptırır.
Dilşad hatun sonraları imparatorun eşi ve annesi tarafından öldürülür.
O, düşmana teslim olmaz, Türk örf ve adetlerine sadık kalır.
Cesur, mağrur haliyle tarihe iffet sembolü Türk Kadını olarak geçer.
Dilşad Sultan Doğu Türkistan Türklerin ruhudur.
Dilşad’ı “anlamak” Türk kadının ruhunu anlamaktır.
Uygur kadını Çolpangül
Aklı, inceliği ve merhametinden dolayı ‘Nazugum’ adını verirler.
Çine karşı ayaklanmada erkek kılığında savaşan Nazugum, eşi ve üç yaşındaki çocuğunun canlı canlı katledilişini izler.
Uygur kadınları köle ve cariye olarak satılmak için pazarlara gönderilirler.
Nazurgum Çinli birine satılır. Kaçar, başka bir Çinli tarafından yakalanır.
Kendisiyle evlenmek istediği için Çinli askerlere teslim etmeyen bu adamın evlenme teklifini çaresizce kabul eder. Düğün gecesi bu adamı öldürerek Kazakistan Almatı yakınlarındaki dağlara gider
Bu dağlardaki mağarada aylarca yaşar ve şiirler yazar.
Yaz geldiğinde mağaradan çıkınca, Çinliler tarafından yakalanır ve idam edilir.
Abdürrahim Heyit ağıt yakar ve der ki;
…Misafirdi kendi ülkesinde
Zincire bağlanmış perişandı
Ülken sana hayrandı Nazugum…
Nazugum “Canın yürüdüğün topraktan daha değerliyse, o toprak senin vatanın olamaz” Uygur atasözünde olduğu gibi vatan için canını feda etmişti.
Namusunu ve onurunu korumak için ölümü seçen kahraman bir Türk kadınıdır o.
Onun koruduğu Uygur halkının, Türklerin onuruydu
Yıl 2020
Gülbahar Jelilova
Çin milyonlarca Uygur Türk’ünü toplama kamplarına götürür.
Bu kamplarda Güya mesleki eğitim verilmektedir.
Gülbahar’da bu kampa götürülür
Dilleri, dinleri, soyları, bayrakları, doğuracak yiğit evlatları, şanları, şerefleri korkutur zalimleri…
14 yaşından 80 yaşına Uygur kadınlarının bu kamplarda saçları tıraş edilir
Tecavüz sıradan, ağlamak yasaktır
Bazıları Zorla Çinli erkeklerle evlendirilir
Gülbahar’da bu kamptan kaçarak Türkiye’ye GÖÇ eder ve kendisini bu zulmü duyurmaya adar.
Başverip başeğmeyenlerin bayrağını Dilşad’tan, Nazugum’dan Gülbaharlar almıştır artık
Hz. Ali “Zulme engel olamıyorsanız en azından onu herkese duyurun” demiştir.
Uygur Türklerinin suçu Müslüman olmaktır.
Tüm bunlar olurken “ümmet” ayağa kalkar.
Ümmetin gündeminde artık Türkistan’da vardır.
Müslüman devletler başta olmak üzere tüm devletler Çin’e bu zulmü durdurması için ültimatom verir.
Sadece İngiltere, Finlandiya ve Kanada tepki vermez.
Çin’in Uygur Türklerini iade talepleri tüm devletler tarafından sert biçimde ret edilir.
Uygur’un Müslüman Türkleri tüm devletlerde en üst düzeyde misafir edilir.
Abdürrehim Heyit sağ salim esaretsiz biçimde güzel türküler söylemeuye devam eder..
Anne babası Çin’in toplama kampında tutulan ve soğuktan donarak ölen “Uygur bebek te zulümden kaçarken boğulan Suriyeli Ayla bebek gibi tüm dünyada gündem olur.
Artık Uygur Türkleri ve kadınları için esaret, zulüm ve GÖÇ bitmiştir. “demek isterdik”….
Ez cümle; Uygur kadınının kaderinde vardı zulüm, esaret ve GÖÇ
8 Mart Dünya Kadınlar gününde kutlama mesajı yayınlamak, kadınlara çiçek dağıtmak yerine sadece ve sadece kısa bir süre de olsa Uygur kadınlarını “Anlamak” gerek belki de…
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce
Yine bilgilendim…Yine dusundum …Yine guzel bir yazi…
Bilgilenmek ve durup dusunmek adina guzel bir yazi ..Kalemize saglik Hocam.
çok teşekkür ederim hocam