Bosna-Hersek’le ilgili olan yazımı bu hafta da devam ettirmek istiyorum. Bugüne kadar milletimizin duçar olduğu tüm felaketlerin öncelikli sebebinin, yetersiz bilgi ve donanım eksikliğinden kaynaklandığını gün geçtikçe daha iyi anlıyorum. Bu sebeple, bu haftaki yazımda çok önem verdiğimiz Bosna-Hersek’le ilgili bildiğimiz ve bilmediğimiz şeyleri ve bunların sonuçlarının ülkelerimize ve doğal olarak da ilişkilerimize yansımalarını yazmak istedim.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş yıllarının hemen ardından ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün dar-ı ahirete intikallerinden sonra, Türkiye’nin dünya siyasetini algılama şekli, ülkeyi daha çok kendi içine kapalı bir hale getirmiştir. Bu kaygılı ve içe dönük dış politikanın takibiyle geçen, yaklaşık 65 yıl içinde, dünya çok büyük değişiklileri yaşamışsa da, Türkiye bu dönemde, yapılan anlaşmaların imzalanması sırasında bir aktör olmaktan öteye geçememiş, kendisini ve bölgesini ilgilendiren konularda istenilen ölçüde belirleyici olamamıştır. Doğal olarak bu süreç içinde kendisini ilgilendiren bölgeler ve halklarıyla somut olarak ilgilenememiş, onların yaşamları hakkında çokta bilgi elde edememiştir. Açıkça söylemek gerekirse o günlerde izlenen dış politikanın ne kadar doğru veya yanlış olduğunu belirlemek benim haddim değil, zaten amacımda bu değil. Çünkü tarih kendi zaman dilimi ve dinamikleri içinde gelişir ve sonuçlanır…
Ancak yakın geçmişimizin bizi uzak düşürdüğü, hemen yanı başımızda bulunan bölgeler hakkında, bu iletişim çağında hala bilgisiz olmamız, oradaki canlarımızın durumlarından bihaber bulunmamız, günümüz Türkiye’sinin ve onun dinamik halkının büyük bir ayıbıdır ki bu ayıp, mevcut istatistikî göstergelerle ülkemizin yüzüne çarpmaktadır.
Bugün oralardan kopup güzel Türkiye’nin şefkatli ellerinde güven içinde yaşan biz göçmenler başta olmak üzere, Bosna-Hersek’in üç bölgeye bölündüğünü kaçımız biliyor? Bosna-Hersek devletini kuran anlaşmanın ne olduğu hakkında kimlerin bir fikri var? Bu Boşnaklar orada ne yaparlar, ne ederler, neler yetiştir ve neler üretirler kim biliyor? Allah birdir dedikleri için değil ama “Muhammed s.a.s Allahın resulüdür” dedikleri için insanların katledildikleri utanç savaşından önceki kazanımlarının, savaş sırasında ne kadarının kaybedildiği hakkında hangi bilgiye sahibiz? Kaybedilenleri yeniden onlara iade etmek ve daha fazlasını birlikte kazanmak böylece yeni değerler üretmek için elimizdeki fırsatlardan veya önümüzdeki engellerden ne kadar haberliyiz?
Osmanlı imparatorluğunun Bosna-Hersek’i 1878 de Avusturya – Macaristan’a bıraktığını ancak bugün Avusturya’nın 1,3 milyar avro ile Bosna’daki en büyük yatırımcı ülke olduğunu nasıl algılıyoruz merak ediyorum? Bosna – Hersek’teki 773 milyon avro ile ikinci büyük yatırımcı ülkenin, Boşnaklara on yıl önceki acıları yaşatanların o günkü hamisi olan Sırbistan olduğunu nasıl bilebiliriz ki? Bosna-Hersek’in Akdeniz’e 21km sahili olmasına rağmen bir limanı olmadığını bu yüzden Hırvatistan’ın limanını kullandığını ve dün savaştıkları Hırvatistan’ın bugün Bosna-Hersek’teki 3. büyüklükteki yatırımcı ülke olduğunu biliyor muydunuz? 2007 yılı verilerine göre Türkiye’nin Slovenya, İsviçre, Almanya, Hollanda, İtalya ve A.B.D ardından sadece 64 milyon avro yani %1,4 ile Bosna’da yatırım yapan sonuncu ülke olmasına ne anlam verebilirsiniz? Bosna – Hersek’in ihracatının %70’ini yine yukarıda sayılan ülkelere yaptığını buna karşılık Bosna’nın ihracatındaki Türkiye payının sadece % 4 ile sınırlanmasının nedenlerini kim biliyor ki? Bosna’da yabancılara yapılacak teşviklerin ne olduğu hakkında kimin haberi var merak ediyorum doğrusu.
Yukarıda yazdıklarımdan şovenist bir yaklaşımda olduğum fikri oluşmasın? Bende sermayenin milliyet, din, dil, ırk v.s gibi kendisiyle alakalı olmayan yaklaşımlarla sınırlandırılmasına karşıyım. Bugün Sırbistan ve Hırvatistan’la dahi mevcut ilişkilerin yeterli ve yakışır düzeyde olmadığını düşünenlerdenim. Başta da söylediğim gibi Bosna üç milletin bir araya gelerek kurduğu ve kantonlara ayrılmış bölgeleri bulunan karışık bir sistemle idare edilmekte ve bu sistem içinde sadece Boşnaklar değil, Sırplar ve Hırvatlarda yer almaktadır. Bosna’nın Sırbistan ve Hırvatistan’la olan ticari yakınlığını anlamakta bu itibarla zor değildir. Ancak bu birliğin nüfusunun %50 sini oluşturan Boşnaklarla dünyanın 17. büyük ekonomisinin sahibi Türklerin birlikteliğinin bu rakamlara bakılarak yeterli düzeyde olduğunu söylemek bugün çokta mümkün görünmüyor gibi. Bosna-Hersek’i oluşturan tüm halkların ve Türkiye’nin, en kısa zamanda kendi rakamsal büyüklüklerine yakışan değerlerle istatistik tablolarında hak ettikleri yeri almaları için, gerekeni yapmakta daha çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Böylece Türkiye, Boşnak kardeşleri vasıtasıyla geliştirdikleri ilişkileri, Hırvat ve Sırplar ile de daha kolay kurma şansına da kavuşacaktır. Böylelikle, iki ülke arasındaki ilişkinin rakamsal değerlerindeki büyüklük ve güç birliği balkanlardaki Türkiye dostluğu ve işbirliğini hak ettiği yere taşımada kolaylaştırıcı ve önemli bir etken olacaktır.
HABERLER
3 gün önceHABERLER
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
6 gün önceKÖŞE YAZARLARI
11 gün önceKÖŞE YAZARLARI
17 gün önce