Mübadele Derneği başkanı Salih MERİÇ’in, hafta içi gazeteniz habere de yansıyan “Bulgaristan müftüsünün belirlenmesi” meselesine ilişkin skandal niteliğindeki uygulamaları kınayan demecini okudunuz mu bilmem… Büyük ihtimalle görmediniz, ya da gördüyseniz çok da üzerinde durmadınız. Öyle ya… Biz hala Bihter yengenin günahkâr ölümüne, Arda ile Sinem Kobal’ın aşkına, Petek Dinçöz’ün boşanmasına filan kafa yoruyoruz. Bize ne Bulgaristan’daki Müslümanların dertlerinden? Gazze’dekileri kurtardık, sıra onlara mı geldi? Baksın herkes başının çaresine!
***
Rodop Dağları’nın serin bir yamacında mahzun bir türbeden söz edeceğim bugün size… Asırların yorgunluğuna inat, duvarlarına tutunan yosunlarla barışık hala ayakta duran eski bir türbe…
İçinde yatan evliya Sarı Saltuk’un talebesi miydi, yoksa Şeyh Bedrettin’in tekkesinden mi içmişti çorbasını, Allah bilir… Belki de Balkanlar’ı şenlendiren Anadolu Yörük beylerinden birisiydi Rahmetli. Veyahut Osmanlı akıncılarından bir fatihan…
Türbenin taş duvarlarının yanıbaşında gülümseyen erguvan renkli dağ menekşelerini dün gibi hatırlıyorum. Bir de başlarındaki Osmanlıca kitabeleriyle “bir zamanlar burası İslam eliydi” diye adeta şahadet eden sarıklı mezar taşlarını…
2000’li yılların başlarıydı Bulgaristan’a gidişim… Kırcaali’nin buram buram Türkiye kokan sokaklarından ayrılıp da Arda boylarından güneye doğru bir saat gidince, Yunan sınırına yakın bir tepeye sırtını vermiş buldum o yorgun türbeyi… Bir bilge misali inzivaya çekilmiş öylece duruyordu sanki.
Türbeden uzaklaşırken böğürtlenlerin arasından fırlayan karaca yavrusunu görünce hem şaşırmış, hem de ürpermiştim: “Sarışaban’ın yükseklerinde bir yatır uyur, türbesini koçboynuzlu geyikler bekler.” diye anlatırdı nineciğim.
Arabamız, türbeden ayrıldıktan sadece üç dakika sonra küçücük bir Müslüman köyüne tesadüf etmişti. Aylardan Ramazandı ve akşam olmak üzereydi. Kırcaali’den aldığımız azıklarla orucumuzu açmak için ezan olmasını beklerken, köylülerin camiye girmekte olduklarını fark ettik. Sorduk, meğer burada adet böyleymiş: Önce camide bir akide şekeri ya da şerbetle oruç açılır, akşam namazı eda edilir; sonra evlere gidilip iftar yemeği ailece yenilirmiş. Biz de geleneğe uyduk. İkram edilen kızılcık şerbetiyle oruç açtık, caminin ahşap döşemelerini gıcırdatarak kıldık namazımızı…
Allah şahidim ya; ömrünce iki defa ağlayarak namaz kılmıştım: Biri rahmetli babacığımın cenaze namazı, öteki de Bulgaristan sınırlarında unutulmuş bu küçücük Türk camisinde.
Unutulmuş türbe, unutulmuş Türk köyü, unutulmuş Osmanlı işi cami…
***
Hiç kimse; ama hiç kimse itiraz etmesin yazımdaki “unutulmuş” vurgusuna dostlar. Bal gibi de unutmuşuz bizler ata yadigârı toprakları! Acı bal misali…
Tam altı yüz sene “memleket” bildiğimiz toprakları silmişiz toplumsal benliğimizden. Daha üç nesil önce “Erzurum kadar, Konya kadar, Kayseri, Bursa, Edirne kadar aziz vatan toprağı” kabul edilen toprakları yok hükmünde saymaya başlamışız.
***
Hiç kimse alınmasın güzel kardeşim!
Bulgar hükümeti, ülkesinde yaşayan Müslümanlara “hadi oradan, siz kimsiniz de kendi müftünüzü kendiniz seçeceksiniz” dercesine seçilmiş müftünün yerine bir işbirlikçiyi atamış. Bir anlamda, “namaz kılacaksanız da ben kıldırırım” deme cüretini göstermiş; bizde tık yok!
Eğer dediklerim yanlış olsaydı Gazze Fatihi (!) dışişleri bakanımızdan bir cümle kınama mesajı dinlerdik…
Hükümetin ak dediği her şeye kara demekten başka bir şey ürettiğine şahit olmadığımız muhalefet partilerimizden iki satır bir açıklama gelirdi.
İsrail’in baskı yaptığı Arap Müslümanlara gelince “cihat” çığlıkları atan muhafazakâr çevreler; baskı yapan Bulgar ve baskıya uğrayan Türkler olunca sağırlaşmazlardı.
“Fener Rum Patrikhanesinin haklarını verelim” derken Avrupa Birliği’ne göz kırpan bizim Bürüksel lahanalarından bir tanesi olsun çıkıp, “2007’de üye yaptığınız Bulgarların yaptıkları insan hakları kitabının hangi sayfasında yazıyor birader” filan demez miydi?
***
O kadar uzağa gitmeye ne hacet?
Tümülüs tepelerinin isimlerine akıl yoran Samsunlu sivil toplum örgütlerimiz… Tüzüğünde “Balkanlar’daki Türklerin uluslararası anlaşmalardan gelen haklarını korumak” yazan hemşeri derneğimiz… Milliyetçi muhafazakar sivil toplum örgütlerimiz, akademisyenlerimiz…
Seçim günü oy istemek için Balkan göçmenlerinin köylerini mesken tutan siyasi partilerimizin yöneticileri…
Başkan Salih Meriç’in demecine yer veren gazeteniz Haber istisna, yerel basınımızdaki gazeteci dostlarımız…
Nerdesiniz kardeşim? Neden, ama neden Bulgaristan müslümanlarının hakları alanen çiğnenirken sesiniz soluğunuz hiç çıkmıyor?
Rodop dağlarında unuttuğunuz türbe, sizin duanız olmasa da hala ayakta belki… Ama emin olun ki koçbaşlı türbedarı sizlerin bu vefasızlığınıza için için ağlıyor… Mağrur, vakur, ama üzgün!
Ve türbenin yanı başındaki Osmanlı mezarlarından homurtular yükseliyor. Belli ki ecdadımız bize öbür dünyada haklarını helal etmeyecek…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
11 gün önce