DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22535721.88852%
İzmir
36°

AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

279 okunma

Ah Selanik, Selanik! Issız Kalasın…

ABONE OL
03/09/2020 00:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selanik bizim iken, bizler de
Selanikli iken geçiyor öykümüz:  Henüz Saatli
Selimpaşa Camiinin cemaati dağılmamış, bezirgânlar Hamzabey Bedesteninden
ayrılmamışlardı. Islahhane Hamamının kurnalarından sular akıyordu hala…
İkilüleli Tekkesinde zikirler yapılıyor, Alaca İmarethanesinden fakirlere sıcak
çorba dağıtılıyordu. Çarşıda pazarda küfürbaz Rum balıkçılar, çiçek satan
gamsız çingeneler, kırmızı fesli delikanlılar, feraceli kadınlar dolaşıyordu.

Rendalı Rüstem Aga’nın kumaş mağazası, kentin merkezindeki Şadırvan
Mahallesindeydi. Rumların Hortacıdes dedikleri semtte, Hortacı Süleyman Efendi
Camiinin hemen yanında, Zaptiye Binasının arka sokağındaki bu büyük mağazada adeta
yok yoktu: Birbirinden güzel basmalar, kadifeler, ipekliler, dokumalar…

Rüstem Aga, babacan bir adamdı: Belinden
sarkan köstekli gümüş işlemeli saati,  başındaki
püsküllü fesi, kara pala bıyıkları, buğday teni ile tipik bir Selanikli Türk
Esnafıydı. Akşamları iş çıkışı, Asmalı Mahalle Kahvesine uğrar, elmalı
nargilesini fokurdatır, köpüklü şekersiz kahvesini yudumlayarak yorgunluğunu
atardı. Yakın bildiği dostlarıyla dertleşirken her defasında, “Allah bana mal mülk nasip etti, kocaman
bir konak ve büyük bir dükkân verdi; lakin bir erkek evlat vermedi”
diye iç
geçirirdi.

Rüstem Aga’nın dört kızından üçü,
uzaklara gelin gitmişti. Hanımı da birkaç yıl önce vefat ettiğinden on altı
yaşındaki küçük kızı Fitnat’la
birlikte yaşıyordu. Bir yandan kendisinden sonra onca malına mülküne sahip
çıkabilecek bir erkek evladının olmayışı, öte yandan dünya gözü ile Fitnat’ı baş
göz edebilme arzusu içini kavuruyordu.

Fitnat çok güzel bir kızdı. Babasının olanca zenginliğine karşın
çok mütevazı bir hayat sürüyordu. Ağırbaşlılığı ve terbiyesi bütün Selanik’in
dilindeydi. Kentin tanınmış ailelerinin gönderdiği görücülerin ardı arkası
kesilmiyordu. Rüstem Aga, görücülerin kalbini kırmadan “Fitnat’ım daha küçüktür, feraceye gireli ne oldu ki şunun şurasında…”
diye cevap veriyordu. Dünyalar tatlısı kızını olur olmaz birilerine vermemek
için bulduğu bahanelerdi bunlar. Fitnat’ı
öyle bir delikanlıyla evlendirmeliydi ki, hem kızının gönlünü almalı hem de
servetini idare edebilecek kabiliyete haiz birisi olmalıydı.

Gel zaman git zaman, günlerden
bir gün Rüstem Aga’nın dükkânına genç bir müşteri gelir. Delikanlı, alacağı
kumaşları titizlikle seçer, kibarlığını bozmadan pazarlığını eder, sonunda da
kuşağındaki keseden çıkardığı paralarla borcunu öder. Delikanlının kendinden
emin, ne yaptığını bilen ve terbiyeli hali Rüstem Aga’nın hoşuna gitmiştir.
Mağazasında ilk kez gördüğü gence nereli olduğunu sorar. İsmi Memet olan delikanlı, Selanik’e bir
hayli uzak bir köy olan Mazganlı’dan gelmiştir. Selanik Pazarı’na getirdiği
hayvanlarını satmış, kazandığı üç beş kuruşla köyündeki ana babasının birkaç
ihtiyacını karşılamaya çalışmaktadır.

Genç adama kanı ısınan Rüstem
Aga, “sen köyüne gidip büyüklerinden
müsaade al, daha sonra gel burada ben sana iş vereyim
” der. Memet, Rüstem Aga’nın teklifine hem
şaşırmış hem de çok sevinmiştir. Birkaç gün sonra gelip hemen işe koyulur. İlk
günler sadece kumaş toplarını indirip tekrar yerine koymakla başladığı işinde
kısa zamanda çalışkanlığı, becerisi, dürüstlüğü ve zekâsı ile Rüstem Aga’nın en
güvendiği çalışanı haline gelir.

Mazganlı Memet, yaşlı adamın sadece mağazada değil, konaktaki
işlerine de yardımcı olmaya başlamıştır. Konağa girip çıkarken görüp tanıştığı Fitnat’ın güzelliği delikanlıyı hemen
etkilemiştir. Fitnat da babasının
delikanlıya olan güveninden etkilenmiş, gönlünü kaptırmıştır. İki genç, önce
masum bakışlarla daha sonra da konakta yalnız kaldıkları bir anda sözleriyle
birbirlerine olan sevdalarını itiraf edivermiştir.

O günden sonra Memet, kara kara Rüstem Aga’ya derdini
nasıl söyleyeceğini düşünürken Fitnat da
komşu kadından duyduklarına inanıp “dolunaylı
gecelerde aynaya okuduğu yasin ile”
sevdiğine kavuşmak için dua etmeye
başlamıştır. Rüstem Aga da kısa süre içinde iki gencin arasındaki sevdanın
farkına varmıştır. Etraftakilerin kendisini tenkit etmelerine kulak asmadan
sevgili kızının, yanında çalışan fakir gençle evlenmesine izin verir. Böylece
hem kızının konaktan ayrılmamasını sağlayacak hem de malına mülküne sahip
çıkabilecek bir iç güveysi damat edinmiş olacaktır.

Kısa süre içinde Memet’in ailesi gelip Fitnat’ı ister. Usuller, adetler yerine
getirilir ve düğün için hazırlıklar başlar. Bütün bunlar olurken Selanik’te
büyük bir kolera salgını başlamıştır. Uluslararası bir liman kenti olan
Selanik’e uzaklardan gelen gemilerin taşıdığı bu illet yüzünden, her gün birkaç
cenaze kalkmaya başlamıştır. Kentin semalarına çarpan sala sesleri arasında Azrail
kol gezmektedir.

Düğün günü yaklaştıkça solgunlaşmaya
başlar Fitnat. Önce düğün telaşına
verirler. “Heyecandandır” derler. En
sonunda vücudunu saran ateş ve kusma öyle bir hal alır ki, yaşlı bir Yahudi
Hekim eve çağrılır. Teşhis korkunçtur: Selanik’te yüzlerce can alan kolera
illeti Fitnatçık’a da bulaşmıştır.

Düğüne on beş gün kalmıştır.
Kimse Fitnat’a ölümü yakıştıramamaktadır.
Hekimler etrafında pervane edilmişlerdir. Mazganlı
Memet
, müstakbel karısının iyileşmesi için dört dönmektedir. Rüstem Aga,
durmadan dua etmektedir. Bir yandan da düğün hazırlıkları sessiz sedasız
bitirilmeye çalışılmaktadır. Umulmaktadır ki, Fitnat iyileşecektir.

Düğüne üç gün kala gelir Azrail.
Bir kuş yavrusu misali babasının kollarında can verir Fitnat. Daha kınası yakılmamış gelin için Hortacı camiinde sala
okunurken, Memet gözyaşları içinde
kendisine bu acıyı yaşatan Selanik’e beddua eder:

“Selanik Selanik ıssız kalasın

Taşına toprağına bre dostlar, diken dolasın

Sen de benim gibi yarsız kalasın

Aman ölüm, zalim ölüm, üç gün are ver

Al başımdan bu sevdayı, götür yâre ver

Çalın davulları çaydan aşağı

Mezarımı kazın belden aşağı

Suyunu da dökün boydan aşağı”

Tütün gözlü Fitnat’ın
kara bahtı ne kadar mesuldür bilemeyiz; lakin Mazganlı Memet’in “ıssız
kalasın”
diye beddua ettiği Selanik, kısa bir süre sonra Yunanlılar
tarafından işgal edildi. Ardından kentte yaşayan Türkler, mübadele ile Selanik’i
terk ettiler.

Selanik, işte o gün bu gündür “ıssız” ve “yarsız”
Tıpkı türküdeki gibi…

    En az 10 karakter gerekli