Bir Kanat Masalı

25 2024 - 04:50
Balkan Günlüğü gazetesi SR Basın Yayın Ltd. Şti’ine ait olup, Başbakanlık Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık Basın İlan kurumuna kayıtlı bir gazetedir. Anadolu Ajansı’nın abonesi olan gazetemizin Balkan Haber Ajansı (BHA) isminde bir ajansı vardır.23 Aralık 2007 yılında yayın hayatına başlayan Balkan Günlüğü gazetesi, hedef kitlesi ve konsepti itibariyle Türkiye’de ilk gazetedir. Hedef okuyucu kitlesi, İzmir’deki 1,5 Milyon Türkiye genelindeki 17 Milyon civarındaki Balkan-Rumeli göçmeni yurttaşıdır. Ulusal ve Uluslararası yayın yapan gazetemizin düzenli haftalık basım adeti; 20 bin’dir.Gazetemiz,Türkiye’de 52 şehir,yurt dışında 12 ülkede ( Yunanistan,Bulgaristan,Makedonya,Kosova,Arnavutluk,Bosna-Hersek, Romanya,Hırvatistan,Sırbistan, Karadağ,Moldova,Slovenya ) okuyucusu ile buluşmakta.

Bir Kanat Masalı

(Last Updated On: 30/06/2009)

Beş yaşının tüm saflığıyla geziniyordu. Ellerinde oyuncak yerine oynadığı tahtadan yapılma şekilsiz oyuncağı vardı. Ona bakıyor, ufak adımlarla ilerliyordu. Anlayamamıştı olanları. Bu onun yaşını aşıyordu. Yürüdü bir süre, onca sesin içinde hiçbir ses çıkarmadan yürüdü.

Yürüdüğü yollar onu kalabalıkların içine çekiyordu. Yürüdükçe hiçbir şey değişmiyor sadece sesleri yüksek topluluklar artıyordu. Öylece boş gözlerle baktı. Eskisinden farklıydı her şey. Bazen babası elinden tutar yürürlerdi bu yollarda. Ama eskiden olduğu gibi değildi. Tanıdığı hiçbir şey yoktu burada. Ne bir sokak ne de bir yüz. Yaşından beklenmeyen olgun bakışlarla süzüyordu çevreyi. O herkesin farkındayken kimse onun farkında değildi. Sadece yürüyordu. Gitti bir süre daha. Sıkıldı. Kenarda büyük bir taş parçasının üzerine oturdu. Bakışları değişmemişti. Sokaklarda büyük ev yıkıntıları vardı. İnsanlar etrafa dağılmış, o yıkıntıların etrafına toplanmış feryatlar, ağıtlar diziyordu. Erkekler ellerinde kürekler yıkıntıları aralamaya yaşayan birileri var mı diye anlamaya çalışıyordu. Zaman kısıtlıydı ama imkân yoktu. O sıralarda da sürekli sesler geliyor. Demirden ölüm saçıcılar başlarının üzerinden hınçla geçiyordu. Ardından ileriki mahallelerde göğe arsız alevler yükseliyordu.

Dünyanın herhangi bir yerinde, meçhul bir zamanında bir kız çocuğu bu karmaşanın içinde sessiz bir gölge olarak ilerliyordu. Aklına anne, babasını sormak, kardeşlerini aramak gelmiyordu. Öyle şaşkındı ki. Ne olduğunu çözemiyordu. Sonra kocaman arabalar gördü. Araba olduklarını düşündü. Çünkü tekerlekleri vardı. Ama arabaya da tam benzemiyordu. Kapıları yoktu, yüksektiler. O, daha önce hiç böyle bir araba görmemişti. Gerçi babasının da arabası yoktu. Ama komşularının arabasına binmişti birkaç kez. Arabaya benzer şeyler, yerleri sarsa sarsa yollardan geçti. Sesler daha da yükseldi. İnsanlar sağa sola kaçışıyordu. Birkaç kişi hızla onun oturduğu tarafa koşturuyordu. Korktu. Gözlerinde ürkek bir ceylanın korkusu ve güzelliği gizliydi.

Kumral saçları dağılmış. Çok yeni olmasa da güzel elbisesinin yanları yırtılmış. Ayakları çıplaktı. Elleri ve yüzü kirlenmişti. Toprak lekeleri vardı. Bunlar hiç umurunda değildi. Yalnız arada çıplak ayaklarına parçalanan evlerin ve yolun çakılları batıyor az da olsa bir acı hissediyordu. Kurşunun ilk bedene girme anında hissedilen o sıcaklık ve sersemlik gibi hissizleşmiş olarak geziniyordu ortalıklarda. Oturduğu taşın üzerinden kalktı. O arabalar gitmişti. Etrafında yatışmamış sesler yüksek perdeden devam ediyordu. Şaşkınlığıyla oyuncağını kayanın yanında bıraktığını unuttu. Yürümeye başladı. Gördüklerini anlamasa da kötü şeyler olduğunu seziyordu

Bunlar olurken, bunca telaşın içinde bir telaş daha vardı. Melekler. Tanrı meleklerini yollamıştı bu yaralı coğrafyaya. Binlerce melek binlerce masumun kalbinde çarpıyordu dualarını. İnsanların acılarını hafifletmek ister gibi; “Allah” diyorlardı sessizce bu çaresiz insanların kulaklarına. Allah’ı terk etmeyen yürekler sabır çekiyordu. Acıya, yaşa bulanarak. İşte tam o sırada meleklerin başındaki yaşlı melek bu küçük kızı gördü. Bir zaman izledi. Ama kızın yanında kimse yoktu. Tek olduğunu anladığında hayretleri büyüdü. Bu karmaşa ve kargaşanın içinde bu melek tek başına ne yapardı? İki genç meleğe seslenen yaşlı melek, onlara kızı gösterdi. “Bu kızı yalnız bırakmayın size emanet ediyorum onu.” Melekler üzgün gözlerle izlediler masumu. Ve sessizce uçup kondular yamacına. Kız tüm masumluğuyla yürürken. Onu melekler bile görmüşken, insanoğlu fark etmemişti daha.

Milyonlarca melek, binlerce masumu yalnız bırakmıyordu. Sabır sesleri arşın kapısını zorlamaya başlamıştı. İşte o sıralarda “hibakuşa” olup da ardından melekliğe terfi eden bir çocuk melek, gökyüzünden bu vahşeti izliyordu. Onun kanatları yoktu. Çünkü insanken ölenlerin melek olsalar bile melekliklerini kanıtlamadan kanatları çıkmazdı. Gökyüzünden bu vahşeti izlerken, silik anılar doluyordu yüreğine, patlayan bomba, ölen binlerce insan ve onun gibi ölmeyip daha sonra bu lanetle doğan bebekler. Ona “hibakuşa” derlerdi. Annesi Hiroşima’ya bomba atıldığında küçük bir kızmış. Ölmemiş ama daha sonra onu dünyaya getirmiş. Ve atılan bombanın etkisiyle sakat doğmuş. Çok yaşayamamış zaten. Sekizinci yaş gününü görememiş. Onu bir melek yapmışlar, kanatları olmasa da.

İşte bu küçük melek, olanları izlerken eskiye daldığı uykudan uyandı. Sırtında hissettiği o naif tüyden hafif elin varlığıyla. Cennetin en yaşlı meleği onun yanına gelmişti.

“Dünyayı izliyorsun demek. Olanlar korkutuyor seni de değil mi?”

“Evet” dedi küçük melek. “Korkutuyor. Ailemin ve sonra benim başıma gelenleri hatırlıyorum. Yine aynı şeyler mi olacak, biz küçük melekleri mi ağırlayacağız burada?”

Durdu. Sustu bir an. “Benim gibi kanatsız melekleri. Bizi iki tarafta da istemiyorlar mı ondan mı öldüm ve onun için mi burada da kanatlarım yok!” Yaşlı melek, üzgünce baktı yüzüne; “tabi ki hayır. Biz seni çok seviyoruz. Dünya da ölen tek çocuk sen değilsin ki baksana. Her saniyede onlarca çocuk ölüyor. Sen bir melek olarak değil bir çocuk olarak yaratıldığın için kanatların yok. Ama biliyorsun kazanmaya hakkın var!” Sustu genç melek. “Ama nasıl? Ben ne yapabilirim ki? Uçamıyorum, hiçbir yere gidemiyorum. Baksana binlerce melek orada, insanlara yardım ediyor bense sadece izliyorum.”

Küçük kız, kararmaya başlayan havanın etkisiyle hem korkmaya hem de şaşkınlığını artırmaya başlamıştı. Birden çok kısık bir sesle seslendi. “Anne!” Yanındaki iki melek birbirlerine baktılar. Biri diğerine sordu. “Öğrensene annesine ne olmuş? Onu oraya götürelim.” Diğeri uçup kayboldu bir an gözden. Kısa bir süre sonra üzgün gözlerle belirdi. “Şey” dedi. “Onun ailesi ölmüş. İsimleri var ölenlerin içinde.” Peki nasıl? “Bu kız dışarıda oyun oynuyormuş. Ve bir an boşluktan yararlanıp uzaklaşmış evden, aile durumun telaşıyla, ne yapacaklarını düşünürlerken bu kızı unutmuşlar. Ve ne yazık ki düşen bombaların ilklerinden biri kızın evinin üstüne düşmüş. Kurtulan yok.” Melek boş gözlerle baktı diğer meleğe. Bir of çekti. Anlayamıyordu. O bir melek olarak yaratılmıştı. Hiçbir arzusu, dünyevi bir kaygısı yoktu. Onun için insanları anlayamıyordu.

Sancılar büyürken küçük kız adım atmayı kesti. Birden olduğu yere, toprağın üzerine çömeli verdi. Melekler anlamıştı kız yavaş yavaş şoktan çıkıyor olanları anlamasa da annesinin yokluğunu fark etmeye başlıyordu. Seslendi, sessizliğin sesiyle “Anne!” Ses boşlukta yankı buldu. O küçücük kıpkırmızı dudakları açıldı bir daha. Korkuyla seslendi. “Anne!” Cevap yoktu. Meleklerden bir tanesi, gidip sarıldı kızın küçücük yorgun bedenine. Dönüp diğer meleğe; “Eğer” dedi. “Bu da o evde olsaydı şimdi onu alıp çoktan gitmiştik yukarıya. Ama baksana hiçbir şey yapamıyoruz şimdi.”

Sustular kızın körpe bedeni ağlamaktan sarsılıyordu meleklerin kolları arasında. İşte tam o sırada yaşlı melekle, çocuk melek çıkageldiler. “Bak!” dedi yaşlı melek “Görüyor musun bu kızı? İyi bak ona. Bu karmaşanın içinde, hayatta tek kaldı.” Genç melek şaşkın şaşkın baktı çocuğun yüzüne. Masumluğuna, yaşları hiç yakıştıramadı o güzelim gözlere. Sustu. Dünya bir kez daha farklı bir yönden sınıyordu onu. Gözleri takılı kaldı kızın yaşlarına, sarsılan küçücük, naif bedenine. Kendisinden üç ya da dört yaş küçük bu kıza baktı, küçücük yaşta omuzlarına yıkılan acılara.

“İşte!” dedi yaşlı melek. “Sana bir fırsat. Bu kızı sana emanet edeceğim.” O an diğer iki melek atıldı. “Nasıl olur!” diye. Yaşlı melek susturdu onları. “Siz karışmayın!” Çok kesin çıkmıştı emir, diğer melekler sustu. Genç melek şaşkınlıkla, bir yaşlı meleğe bir kıza bakıyordu. “Tamam” dedi. “Ama nasıl? Benim kanatlarım bile yok. Ne yapabilirim ki onun için?” Yaşlı melek bir süre suskunluğunu korudu ve devam etti. “Sen” dedi, “Ona yaren olacaksın koruyacaksın onu. Buradaki melekler anlamaz onun sıkıntılarını, acılarını sen anlayacaksın!

 

Burcu Akkanlı


 

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.