Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 18.09.2009’da 1974 Barış Harekatı sırasında kaybolduğu iddia edilen şahıslarla ilgili olarak Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğine karar verdi. Bravo doğrusu.Avrupa yine yaptı yapacağını.
Kamuoyunda bu dava “Varnava Davası” olarak biliniyor. Davada alınan nihai karar, Rumların kayıp iddialarıyla ilgili ilk hüküm olması ve ilerde benzer davalara bizim açımızdan kötü örnek teşkil etmesi açısından önem taşıyor. Oysa aynı AİHM, Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını 1987’de tanıdığı ve başvuru sahiplerinin altı aylık süreyi geçirip üç yıl sonra başvurularının yasal olarak kabul edilemez olduğunu savunan davayı göz ardı etmişti.Ayrıca Kıbrıslı Türk kayıp ailelerinin müracaatlarını da zaman aşımını öne sürerek red etmişti. Diğer yandan bu kararla AİHM, 4-5 yıldan beri bilgi alınamayan kayıpların ölmüş varsayılması gerektiğine ilişkin içtihadından da ayrılarak, inandırıcılığı ve güvenirliği bulunmayan, gerçek olup olmadığı bilinmeyen sözde kanıtları yeterli bulmuş oluyor.
Doğal olarak Dışişleri Bakanlımız, bu karara şiddetle karşı çıktı ve tepki gösterdi.Bakanlık “AİHM kararlarının nesnel kıstaslar ve hakkaniyet ilkesi temelinde tutarlılığına özen göstermesini bekliyoruz. AİHM’in Türkiye’nin görüşünü dikkate almamak bir yana, Kıbrıslı Türklerin GKRY aleyhine yaptıkları tamamen benzer başvuruları, Rum hükümetinden savunma talebinde dahi bulunmadan reddettiği hatırlandığında, verilen kararın tutarlı olduğunu söylemek mümkün değildir” şeklinde bir açıklama yaptı.
Evet, AİHM tarafsızlığını koruyamadı. Bunda kuşkusuz Kıbrıslı rumlar’ın ve Yunanistan’ın sürdüğü propagandanın etkisi çok büyük. Kıbrıs Rum Yönetimi “kayıplar” konusunu yıllardır istismar ederek, kayıp ailelerinin acılarını siyasi amaçlarla kullandı. Bu yalanın hiçbir zaman ortaya çıkmayacağını ve DNA testi gibi bir yöntemin bulunamayacağını düşünerek, arkasına saklandı. Ancak, Kıbrıs Rum tarafında faaliyet gösteren ve kayıplarla ilgili çalışmalarını sürdüren Genetik ve Nöroloji Enstitüsü, güney Kıbrıs’ta gömülü bulunan 20 iskeletin kimliğini belirlediklerini ve bu kişilerin Kıbrıslı Rum ve Yunanlı olduklarını açıklamıştı.Oysa Rum propagandasına göre kimliği belirlenen ve kayıplar listesinde yer alan bu kişiler Türkler tarafından öldürülmüştü!!!
Rum basını ölü olduğu bilindiği halde yakınlarına bildirilmeyip “kayıp” olduğu ilan edilen kişilerle dolu. İşte birkaç örnek…
MAHİ gazetesine bakıyoruz, şöyle yazıyor; “Geçtiğimiz aylarda Lakadamya Askeri Mezarlığı, Ay Konstantinu ve Eleni mezarlığında başlatılan kazılarda, kayıplar listesinde ismi bulunan sekiz kişi ile birlikte 16 yaşındaki Zinonas Zinonos’un da kimliği, kemiklerinde yapılan DNA testleri sonucu belirlendi. Diğer yedisinin Rum mezarlıklarında gömülü oldukları önceden biliniyordu.”
POLİTİS gazetesi; “Hükümet Sözcüsü, Zinonas Zinonos’un ölüsünün özgür bölgelerde mi ele geçtiği sorusu üzerine, ‘Bu mesele sarsıntı yaratmaktadır’ dedi. Çünkü bugüne kadar işlenen bir suçun ortağı oldular. Zira kayıplar dosyaları diye bildirilen, ancak bunları ısrarla kapalı tutan ve gerçekleri saklayan kişileri biliyorlardı. Ölü olanlar için düzenlenen dosyaları imzalayan, sonra da işbaşına gelen hükümetlere gerçekleri açıklamamaları için baskı kuranlar belli kişilerdir. Bunlar 20 yılı aşkın bir zamandan beri ya Kayıplar Komitesi ya da Kayıplar Hizmetleri Dairesi’nin önde gelenleridir. Bunlar, üzerlerine düşen görevi yerine getirmediler ve dosyalarda bulunan kanıt ve belgeleri yok ettiler.” diye yazmıştı.
Bakınız POLİTİS gazetesinde bir başka yazı; “16.08.1974’de savaş sırasında ölen Yunan Alayı (ELDİK) çavuşu Hristos Kukularis’in Lakadamya mezarlığına gömüldüğü, Rum Kayıplar Birimi’nin de bu gerçeği bildiği ancak şimdiye kadar gizlediği ortaya çıktı. Kayıplar Birimi’nin Hristos Kukularis’in ölü olduğunu bildiği halde ne ailesini ne de Rum Yönetimi’ni bilgilendirme zahmetine girmemesi eleştirilere neden oldu. Bir tanığın 1981’de polise verdiği ifadeden Kukularis’in ölü olduğunun çok önceden bilindiği anlaşıldı.”
HARAVGİ: “14.08.1974’te Kaymaklı’da Türk askeriyle çatışırken ölen Aradipli Marios Saris ve Tasos Papathanasiu’nun kemikleri, Cumartesi günü gömüldü. Törene Kayıp Yakınları Komitesi yetkilileri de katıldı. Saris ve Papathanasiu’nun kimlikleri DNA yöntemiyle kısa süre önce saptandı. Sözkonusu kişilerin isimleri, Rum tarafının propaganda aracı olarak kullandığı kayıplar listesinde yer alıyordu.”
SİMERİNİ; “Omorfo (Güzelyurt) Rum Kültür Kolu bir basın toplantısı düzenleyerek 1619 kişilik kayıp şahıs listesinde yer alan Kostakis Kentonis’in mezarının, Yunan askeri mezarlığında bulunduğunu, hatta ailesince mezar başında dini tören yapıldığını, buna rağmen Kentonis’in isminin kayıplar listesine konulduğunu açıkladı”
Rum tarafı “kayıp kişileri” siyasi malzeme olarak kullanmaya devam ediyor ama diğer taraftan bilinçli olarak kayıp ailelerinin içindeki ümidi söndürmemeyi tercih ediyor. Aradan çeyrek asır geçtikten sonra bilinmeyen ölülerin bilinen mezarlarında anılar keşfediliyor. Adlar politik çıkarlar uğruna rakamlara dönüştürülürken,maalesef AİHM’de son kararı ile bu oyunun bir parçası oluyor…Yazıklar olsun.
Rifat Sait
HABERLER
2 saat önceHABERLER
2 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce