DOLAR 33,0273 0%
EURO 36,1053 -0.01%
ALTIN 2.623,402,10
BITCOIN 21407151.78653%
İzmir
38°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

157 okunma

“AKİF” olan anlar

ABONE OL
18/12/2011 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İstedim ki hazır M. Akif gündemde iken, O’nun kısaca hayatını ve dostlukla ilgili bize kılavuz olacak birkaç anekdotunu paylaşayım… Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında İstanbul’da doğdu, 27 Aralık 1936 yılında aynı kentte öldü. Babası, Fatih Camii medrese hocalarından Arnavut İpekli Tahir Efendi’dir. Ortaöğrenimini Fatih Merkez Rüşdiyesi’nde ve Mekteb-i Mülkiye İdadisi’nde gördü, bir yandan da Fatih Camisi’ndeki derslere giderek Arapça ve Farsça öğrendi. Ortaöğrenimini bitirdiği yıl, yeni açılan Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ne girdi, dört yıl süren öğrenimi sonunda baytarlık (veterinerlik) bölümünü birincilikle bitirdi (1893). Ziraat Bakanlığı’na memur olarak girdi, dört yıl kadar Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan’da görev yaptı. Mithat Cemal, M. Akif Ersoy’un dostlarına davranış ve hareketlerinden bahsederken “Dostunu, sevmek kelimesinin noksansız olarak seviyordu. Öldüğü zaman, düştüğü zaman, dünya aleyhine döndüğü zaman, yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında olsa bile” diyordu. Dost insan için bir gıdadır, gözlerine fer, dizlerine derman, dertlerine devadır. M. Akif’in müskirattan (Yenilmesi ve içilmesiyle insana sarhoşluk veren şey) vazgeçemeyen Neyzen Tevfik’in üzerine titremesidir dostluk…  Ferid Bey için evini Beylerbeyi’ne taşımasıdır…  Dostlarına yakın olabilmek, sohbetleri için, lazım olduğunda yardımına koşması için oturmadığı semt kalmamasıdır dostluk… Zaman zaman binlerce kilometre uzaktaki İkbal ile beraber gözyaşı dökmesidir, aynı ızdırabı yüreğinde hissetmesidir dostluk… Bir veteriner hekim olmasından dolayı, memleketini ve yüzünü görmediği, cebinde fotoğrafını taşıdığı Pastör’e saygı duyması, o zamanlar yakın olmanın tehlikeli görüldüğü Namık Kemal’i her platformda övüp gıpta etmesidir Milli Şairimiz M. Akif’in dostluğu… Bakın zihnimizi hizaya getiren, M. Akif’in dostluk ilişkilerine verdiği önemin inanılmaz boyutlarını Emin Erişirgil’in anlattığı bir hatırayı da paylaşmadan yapamayacağım:

SÜHEYLA HANIM’I KIRAMAZ

Birgün canı oldukça sıkılmış bir şekilde gelen M.Akif, herkeste bir endişe uyandırır. Israrlara rağmen konuşmamakta, sorulara cevap vermemekte, huzursuzluğu, sıkıntısı giderek artmaktadır. Çok sevdiği, kendisine “amca” dediği arkadaşının kızı Süheyla Hanım’ı kıramayacak ve şu ibretlik sözlerle insanlığa ışık tutacaktır;”Halide Edib Hanım beni görmek ve İstiklal Marşı’ndan dolayı tebrik eylemek istemiştir. Hâlbuki evvelki akşam tekke odasına gelen birtakım adamlar bu hanım aleyhine bir sürü laflar söylediler de onları susturmak vazifem iken yapamadım. Şimdi ben ahlakça o hanımın çok dununda bir mevkie düştüm. O bana gelip de ; “Ne güzel yazmışsınız!” deyince ne cevap vereceğim?” Dostu Mithat Cemal Kuntay anlatıyor:” Meşrutiyet’in ilk seneleri, bir Cuma günü, adam boyu kar yağdı. O gün araba, tramvay, şimendifer ve vapur çalışmıyordu… Çapa’daki bizim eve o gün sütçü, ekmekçi gibi adamlar bile gelmedi. Öğle yemeğinden sonra biz hala ekmekçiyi beklerken nihayet kapı çalındı, fakat… Akif Bey gelmişti! Bıyığının yarısı donmuştu. Şaşırdım. Nasıl geldiğini merak ettim. Beylerbeyinden nasılsa Beşiktaş’a vapur işlemişti. Beşiktaş’tan Çapa’ya bu havada bu karda, bu tipide yaya yürünülen mesafeye ben şaştıkça Akif’te benim hayretime şaşıyordu. “Gelmemem için kar, tipi kafi değil, vefat etmem lazımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim.

İKİ AY BOYUNCA TAZİYE

Milli Şairimiz Kosovalı Mehmet Akif Eersoy‘un yeğeni Adem Bulay anlatıyor:  “Dedem Osmanlı’nın yıkılışını, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nı, İstiklal Marşı’nın yazılış hikayesini hep anlatırdı. O döneme ait birçok şeyi kitaplardan değil dedemden öğrendim. Mehmet Akif öldüğünde ben 6–7 yaşlarındaydım. Evimizde iki ay boyunca taziye bitmedi. Onu hatırlıyorum. Önemli bir kişi olduğunu biliyorduk ama onu akrabamız olduğu için seviyorduk. Mehmet Akif babamı İstanbul’a götürmek için üç defa Şuşisa’ya gelmiş. Dedem “Bizim aileden bir Tahir gitti bir daha dönmedi. Tahir’ler, M. Akif’ler biraz’da topraklarında, yurtlarında kalsın.”diyerek izin vermemiş babama. Kısmet işte!” diyor Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u  biraz daha tanıyalım isterseniz… Babası Tahir Bey, bugün Kosova topraklarında bulunan Şuşisa köyünde bir Arnavut ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Tahir Bey’in babası onu ilim sahibi bir imam olması için İstanbul’a göndermiş. Bir daha geri dönmeyen Tahir Bey’in tek oğlu Mehmet Akif İstanbul’da dünyaya gelmiş. Balkan göçmeni M. Akif Ersoy vefatının 75. yılında dürüstlüğü, ilkeli ve tutarlı duruşuyla hep anıldı ve anılacak… Kibirden, sunilikten hoşlanmayan M. Akif, vatan mücadelesinde çok önemli görevler almıştı. İhtiyaç içinde olmasına rağmen kendisine teklif edilen paraları da geri çevirmişti. Hayatı boyunca fakirlik çekmiş, çok sade yaşamış, buna rağmen kanaatkar olmuştur. Dücane Cündioğlu ‘Akif’e Dair’ isimli kitabında Kur’an tercümesi için Atatürk tarafından teklif edilen 10bin lirayı, şairin “Bu fakir adama 4 bin lira bile çok fazla” diyerek nasıl reddettiğini anlatıyor. İdealist şair, ülkenin sıkıntılarının sebebini cehalete bağlar. Bu eksikliği gidermek için nasihatçı heyete katılarak Anadolu’nun yolunu tutar. Bu yolculuğa çıkarken Akif’in cebinde sadece 36 kuruş vardır. İnsan başkasından çok şey öğrenir. Fakat dehanın beşiği yalnızlıktır. Bu yalnızlıkların en fecisi kalabalıklar arasında olanıdır.

 

 

    En az 10 karakter gerekli