Her şey İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelenlerinden Resneli Niyazi’nin dağa çıkmasıyla başlamıştı. Padişah Abdülhamit’e karşı baş kaldırma cesaretini diğer çetelere de Niyazi veriyordu. Rum ve Bulgar çeteleri ile birleşen Resneli, Padişahı tahtan indirmek için elinden geleni yapıyordu. Bu isyanı bastırmak için gönderilen Paşaların hepsini öldürmüştü. Diğer taraftan da İttihat ve Terakki içten içe yönetimi ele geçirmeye başlamıştı. İttihat ve Terakki çalışmalarında muvaffak olarak 1908’de II. Meşruiyeti ilan etmeleri ile yönetime gelmişlerdi.
Bir zafer ve barış havasında tüm çeteler silah bırakmış ve kendilerine verilen talepleri yerine getirileceği umudu içindeydiler. Ama umdukları gibi olmadı.
İttihatçılar yönetime gelir gelmez sıkı bir yönetim ilan etmiş resmen halka kök söktürmüştü. Baskıcı yönetim, halkı daha çok isyana sürüklemişti. Bu durumda Rum ve Bulgar çeteleri tekrar silahlanarak bağımsızlık çatışmalarına devam etmişlerdir. Ne tuhaf ki, Meşruiyetin ilanıyla Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş sonrasında Avusturya Bosna’yı ilhak etmiş, Sırplar ve Arnavutlar isyan etmişler ve bunu isyanı batırmakta zorluk çekilmesi ise I. Balkan Savaşı’nın önünü açmıştır. Ayrıca bu süreçte İtalya ile Rusya’nın anlaşması üzerine İtalya’nın Trablusgarp’a çıkarma yapması ile İttihatçı Subaylar bu bölge de savaşarak kazanmıştır ancak devamında çıkan Balkan Savaşlarında ne bölgeye gitmişlerdir ne savaşmaya kalkışmışlardır.
OSMANLI’NIN ZAYIFLAMASI
Hatta ve hatta Padişahın elini kolunu bağlamışlardır. İttihat ve Terakki’nin Padişah’a baş kaldırayım derken Osmanlı’yı zayıflatarak toprak kaybına yol açmışlardır. Yıllarca Padişahın denge siyaseti güderek bağımsızlıkların önüne geçmesi biran da tersine çevrilmiş ve bu topraklar gözden çıkarılmıştı.
Bağımsızlık ayaklanmaları sürecinde İttihat ve Terakki’nin Türkçülük politikası gütmesi ise bir dinamit etkisi yaratmış bu toprakları elimizden çıkmasını kolaylaştırmıştı. O dönemde Balkanlardaki birçok etnik yapının varlığından dolayı bunları bir arada tutma gayesiyle Osmanlıcılık akımı güdülmekteydi.
Oradaki gayrimüslimler ise kendi etnik yapılarını bir kenara bırakarak ben Osmanlılıyım diyebiliyorlardı. İşte bu İttihatçıları rahatsız etmiş olsa gerek ki buna karşılık Türkçülük akımını ortaya çıkararak etnik esasa dayalı bir politika gütmüşlerdi. I.Balkan Savaşı’nda bozguna uğranmasını koz olarak kullanmış ve Babıâli Baskını ile ilk askeri darbeyi yaparak padişahı tahtan indirmişlerdi.
Sonrasında ise parçalanma daha da hızlanmıştı. Artık Balkanlar’ın B’si bile geçmiyordu. Araplara yönelmişlerdi sözde ama onları da dışlayarak bütünleştirici olamamışlardı. İngiltere’den yüz bulamayan İttihat ve Terakki, Almanya’ya yönelerek Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na katılmasını sağlamış ve büyük bir yenilgi alarak Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına sebep olmuşlardır. Halka ise Padişahı hain göstererek kendilerini aklamaya çalışmışlardır. Bugün hala geçmişin yaraları içinde yaşamaya çalışan Balkanlar ne kadar engellemeye çalışsalar da Türkiye’nin kalkanını üzerlerine gerilmesini beklemektedir. Oradaki gayrimüslim halk, ‘Osmanlı tekrar gelsin, Osmanlı gitti Allah bizi unuttu. Biz Osmanlı zamanında insanca yaşamak nedir öğrendik’ diyerek bugün özlem içinde yakarıyorlar. Ama kimse bilmez bunun altında yatan şeyin Osmanlı’daki manevi sultanların Balkanlardaki varlığına dayandığını. Balkanlardaki Hakk Dostları ile birlik ve bütünlüğün sağlanmış olması ancak rejim ile Hakk Dostları’nın Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldıkları için Balkan halkı öksüz kalmış ve yıllarca bunun eksikliğini yaşamaktadırlar. Ne yazık ki hiçbir devletin o bölgede Osmanlı’nın sağladığı huzur ve barışı sağlayamadığını görüyoruz. Bugün ise huzur ve barışı sağlayacak tek ülke Osmanlı’nın mirasçısı olan Türkiye’dir. Türkiye ise bunu ancak gerçek Hakk Dostlarının desteği ile sağlayabilir. Bu sadece İttihatçıların bölgeden ve Anadolu’dan silmek istediği tasavvufla sağlanabilir.
HABERLER
Az önceHABERLER
Az önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce