DOLAR 32,8826 -0.25%
EURO 35,1821 -0.54%
ALTIN 2.449,68-0,30
BITCOIN 1975187-2.4581%
İzmir
33°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

182 okunma

Havzalı Güzel Phersophoni’ye ne oldu ?

ABONE OL
03/09/2020 00:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Takvimler 1922’yi gösterirken Anadolu fokur fokur kaynıyordu adeta. Adapazarı – Afyon – Antalya hattının batısı, Yunan işgali altındaydı. Ankara hükümeti, bir yandan Kurtuluş Savaşını yürütmeye çalışıyor, öte yandan dört bir tarafı saran irili ufaklı isyanları bastırmak için uğraş veriyordu. Bizans İmparatorluğu’nu yeniden diriltme peşindeki Yunan kralına nazire yaparcasına Karadeniz Rumları da yeni bir Pontus Devleti kurabilme hayali ile baş kaldırmıştı. Bin yıldır kardeşçe yaşayan Müslüman ve Ortodoks Karadenizliler, bu büyük karmaşa içinde acımasızca birbirlerine kan kusturmaya başlamıştı. 1921 senesinin ortalarında Yunan donanmasına bağlı savaş gemilerinin Batı Karadeniz sahillerinde bazı sahil kasabalarını topa tutması, Ankara hükümetinde endişe yaratmıştı. Yunanlılar’ın Karadeniz kentlerine çıkartma yapacağı vehmine kapılan Milli Mücadele yönetimi, Karadeniz’de eli silah tutan Ortodoks erkeklerini “askere almış” ve doğu kentlerindeki cephe gerisine hizmetlere göndermişti.

MÜSLÜMAN MİLİSLER

Alınan bütün önlemlere rağmen Trabzon, Rize, Gümüşhane, Tokat, Amasya, Yozgat gibi vilayetlerde ayaklanma tam olarak bastırılamamıştı. Samsun’da da Bafra’nın güneyindeki Nebyan Dağı’nda, Tekkeköy ilçesinin yükseklerinde ve Vezirköprü – Havza – Kavak civarında kanlı olaylar yaşanıyordu. Giresunlu Topal Osman gibi bazı Müslüman milisler de kurdukları silahlı guruplar ile gayrı nizami biçimde çatışmaların tarafı olmuşlardı. Özellikle iç kesimlere doğru bu çatışmalar daha vahim olaylarla devam ediyordu. Bu olayları sadece etnik ve dini ayrılıklar ile izah etmek mümkün değildi. Masum Türk ve Rum ahali, her iki tarafın eşkıyalarından korkuya evlerine bile giremez olmuşlardı. Kendilerine milliyetçi süsü veren Türk ve Rum çeteleri, hayvan hırsızlığından gaspa kadar her türlü suçu işlemekten geri durmuyorlardı. Kent merkezlerinde kontrolü elinde tutan Ankara hükümetine bağlı askerler, dağlık bölgede yaşanan olaylara müdahale edebilecek durumda değildi. Bütün bu hengame, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitmesinden sonra, 30 Ocak 1923’te imzalanan nüfus mübadelesi sözleşmesiyle şekillenen süreçte yavaş yavaş bitti. Karadenizli Ortodokslar gittileri yerlerine Rumelili Müslümanlar geldi; kanlı süreç sona erdi.

DÜNYALAR GÜZELİ BİR KIZCAĞIZ

Genç Phersophoni, bu kanlı olaylar yaşanırken on yedi ya da on sekiz yaşlarında, dünyalar güzeli bir kızcağızdı. Havza’nın Karameşe köyünün Karagöl Mahallesinde oturan Karapavli sülalesinden geliyordu. 1905 yılında, Kiryaki isimli bir anne ve Pavlos isimli bir babanın evladı olarak doğmuştu.Eski adı Sarı Papazın Oteli olan Havza’daki tarihi Çiftehavuzlu Otelin eski sahibi, Phersophoni’nin babasıymış. Zaten genç kızın tam adı da “Phersophoni Papazoğlu” imiş. Muhtemelen varlıklı bir ailenin kızı olan Phersophoni, koyu renk gözleri, kıvırcık siyah saçları ve bembeyaz teni ile gerçekten güzel bir genç hanımdı. O zamanlar küçük bir kasaba olan Havza, eşkiyalığın kol gezdiği dağların arasında güvenli sayılabilecek bir ada gibiydi. Lakin devir hali vakti yerinde bir Ortodoks ailenin güzel bir kızı için tehlikelerle doluydu. Mübadele başlayıp Rumlar Karadeniz kıyılarından ayrılırlarken aniden kaybolmuş güzel Phersophoni… Ailesi, tüm çabalarına rağmen onu bulmayı başaramamışlar. Ailesi mecburen Yunanistan’a mübadil edilirken genç kız burada kalmış. Phersophoni’nin soyundan gelenler, 1973’te ilk kez Samsun’a gelip onu tekrar bulmaya çalışmışlar. Daha sonra 1997’de bu defa ellerinde bir hazine haritasıyla tekrar çıkagelmişler. Phersophoni’yi bulamamışlar; ama dedelerinden duydukları efsanevi hazineyi bulmak için Türk makamlarından izin alıp arama yapmışlar. Lakin bu gayretleri de boşa gitmiş. Son gelişlerinde 2007’de bir kez daha Havza civarında dolaşmışlar; ama ne Phersophoni’den ne de rivayet ettikleri yedi deve yükü altından en küçük bir iz bulamadan geri dönmüşler. Bugün İskeçe’de (onlar Xanti diyorlar.) elektronik cihazlar üzerine esnaflık yapan Anastasios Tefronidis’in teyzesiymiş Phersophoni… Kısa adı “Taso” olan eski Havzalı Mr. Tefronidis, Türkiye’de kalan Phersophoni’nin çoktan ölmüş olduğunu tahmin ediyor. Ama onun çocukları ya da torunlarıyla bir gün tanışabilmeyi hayal ediyor.

TASO’NUN AKİBETİ

Taso’nun büyükleri, Phersoponi’nin bir Türk çetesi tarafından kaçırıldığını düşünüyor. Bu elbette ihtimal dışı değil; ama bana sorarsanız – onun evlenip çoluk çocuğa karıştığını umduklarından yola çıkarak söylüyorum – bir Türk genci ile gönül ilişkisi yaşayıp Türkiye’de kalmayı tercih etmiş olma ihtimali daha yüksek. Bu hikâyenin benzerini de biliyorum: Sarışaban’ın Muratlı köyünden gelen Türk mübadiller, Nesli isminde bir hanımın orada kaldığını anlatırlar. Bunu “babasından ya da abisinden dayak yiyince küsüp orda kalmış” diye açıklamaya çalışsalar da bizzat Yunanistan’da yaptığım araştırmalarda bu hikâyenin ardında bir Türk – Rum aşkının izlerini yakalamıştım. İçimde öyle bir ümit var ki, bir zamanlar Havza sokaklarında salınarak yürüyen bu güzel kızın gönlünü bir Türk delikanlısı kazanmış olabilir. Burada kalmış, din değiştirip bir Türk ile evlenmiş, bir Müslüman adını almış, çoluk çocuğu, torun torbaya karışmış olabilir. Olur ya, bu satırları okuyanlar arasında Phersophoni’ye ait en küçük bilgisi olan birileri çıkarsa lütfen tereddüt etmeden samsunmubadele@mynet.com adresine mail atsın veya Samsun Mübadele Derneği’nin 0.362.431 20 83 numaralı telefonundan bizi bulsun. Ne dersiniz, Havza ve İskeçe’de yaşayan Türk ve Yunan vatandaşı kuzenleri 88 sene sonra birbiriyle tanıştırmak mümkün olursa güzel Phersophoni de mezarında huzur bulmaz mı acaba?

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli