Terör konusundaki uluslararası çelişkiyi yıllardır görüyoruz da görmeyenin gözüne sokmak gerekiyormuş anlaşılan. Bölücü Kürtler sahneye çıktıklarında, “Marksist, Leninist, devrimci, demokrat, antiemperyalist, antifaşist karşı” gibi genel kabul gören tanımlarla kendilerini ifade ediyorlardı. Malum olduğu üzere devleti ve yönetimleri suçluyorlardı. Elbette yetkililer daha ilk gün kim olduklarını, amaçlarını, nerelerden beslendiklerini tespit etmişti. Ama bu katil sürüsü yurtiçinde belli zeminlerde ve yurtdışında ise başta komşularımız ve müttefiklerimiz olmak üzere epey geniş bir çevrede ciddi anlamda destek buldular. Bu nedenle Başbakan Erdoğan AB üyelerine açıkça teröre pirim vermeyin demek mecburiyetinde kalıyor.
“Türk” demenin faşistlik, “Kürt” demenin demokratlık olarak algılandığı günümüzde, emperyalizm her yeri ve herkesi işgal altına almış, akıllara ambargo koymuştur. Kendi milliyetçiliklerinden taviz vermeyen bazı devletler yıllardır ülkemizdeki “Kürtçülük” terörünü, insan hakları ve demokrasi diye kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan bazıları da duygu sömürüsü yaparak yıllarca bu konuyu istismar ettiler. Çelişkiler ülkesinde yaşıyoruz adeta. Bir yanda gerçek mağdurlar olan terörün hedefindeki şehit aileleri, gaziler, terörün içinde yaşamak zorunda kalan siviller yani halk, öte yandan insanlığa karşı her türlü suçu işledikleri halde sürekli başkalarını ve devleti suçlayan cinayet şebekesi ve destekçileri… “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes, din, mezhep, dil ve etnik köken gözetilmeksizin Türk’tür. Türklük, bütün Türk vatandaşlarının beraberce varlığı ve dayanışmasının ifadesidir.” Cümlesiyle anlam ve ifade bulan Türklük tanımını Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholemeos bile 2012 Şubat ayında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda herkesin gözüne sokarcasına ifade ederken, milletvekili yemini etmiş birinin hala ırkçı, kafatasçı, bölücü, faşist anlayışla toplumun bir kesimini ötekileştirmesi kabul edilebilir bir şey değildir. TBMM kürsüsünde “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” sözleriyle televizyon kameraları ve milyonların gözleri önünde ettikleri yemine rağmen “sonradan bu ülkeyi kendisine vatan edenler, Kafkaslar’dan, Boşnaklar’dan gelenler siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz. Haddinizi bileceksiniz” diye zırvalayıp, ırkçılık ve bölücülük yapan BDP Milletvekili Sırrı Sakık ve onun benzerlerinden bahsediyorum. Rumeli veya Kafkaslar’dan gelen vatandaşlarımız, bu ülkenin tüm fertleriyle kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli birlik ruhu içinde, daima vatana, millete, bayrağa ve her türlü milli ve manevi değere sıtkı sadakatle bağlı olmuşlar, milletimizin milli şuur ve ülküsü etrafında toplanmayı şeref bilmişlerdir.
TERÖRE ARKA ÇIKANLAR
Askeri, polisi, öğretmeni, kadın, çocuk, bebek, yaşlı genç demeden masum ve biçare sivil insanları dahi gözünü kırpmadan öldüren, okulları, şantiyeleri, tesisleri, ve öğrencileri molotofla yakan eli kanlı teröristlerle, teröre arka çıkanların bu konularda ahkam kesmelerinin hiçbir mantığı ve tutarlılığı olmadığından, adı geçen kişinin ırkçı ve faşizan görüşle, belli kimlikteki yurttaşları gruplandırıp, onlara karşı kinini ve nefretini belirtmesi yüce Türk Milleti’nin vicdanında değerlendirilecektir. Türk Milletinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olan tüm vatandaşlarımızın, nereli olduğuna bakılmaksızın “her bir ferdinin olmazsa olmaz derecede önemli olduğuna” inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak üst kimliği çatısı altında toplanan Türk Milleti, farlılıkları eşit yurttaşlık temelinde değerlendirmekte olup zenginliğimizin kaynağı olduğuna inanmaktadır. Olumsuz düşünülseydi etnik farlılık iddiasında bulunan Kürt kökenli vatandaşlarımız karşı yurdun her köşesinde mal-mülk edinip, iş-güç-servet sahibi olamaz köyünden gelip batı bölgelerindeki il ve ilçelerden milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi seçilemezdi herhalde.
“Türk” sıfatı etnik kökene dayanmayan bir yurtseverliktir. Atatürk, “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkıdır” diyerek, ulusu belirli bir coğrafya üzerinde oturan halkın bütünü olarak kucaklamaktadır. Türk ulusu kavramı, bu topraklarda yüzyıllardır birlikte yaşadığımız Kürtler de dahil tüm etnik toplulukları içinde barındırır. Maksatlı çevreler tarafından yurtseverlikle özdeşleşen ulusalcılık, şovenlik, ırkçılık, kafatasçılık ve faşistlikle eş tutulmak istenmektedir. Çünkü ulusalcılık mandacılığın, işbirlikçiliğin, hainliğin, bölücülüğün ve emperyalizmin karşısındaki kavramdır.
“Atatürk Milliyetçiliği” de kısaca “Irkı, kökeni ne olursa olsun ruhen ve vicdanen kendisini Türk olarak kabul eden herkesi Türk milletinin bir ferdi olarak kabul etmek, vatan ve milletini sevmek ve onu yüceltmek için her türlü gayreti göstermek”tir. Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü anlayamayanlar, kafalarını emperyalist işgalden kurtaramayan zavallılardır. Buna rağmen öküzün altında buzağı aramanın, kendi art niyetini başkalarına yüklemenin tutulur yanı var mı?
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce