DOLAR 32,9839 0.28%
EURO 35,3800 0.18%
ALTIN 2.455,900,18
BITCOIN 20359780.87048%
İzmir
32°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Kıbrıs Konusu – 1
12 okunma

Kıbrıs Konusu – 1

ABONE OL
05/09/2023 15:34
Kıbrıs Konusu – 1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Kıbrıs Akdeniz’deki konumu nedeniyle tarih boyunca birçok ülkenin iştahını kabartmış ve ona sahip olma dürtüsünü doğurmuş dört bir tarafı sularla çevrili stratejik öneme sahip konumunda bir adadır.

Stratejik konumu itibari ile Kıbrıs Adası geçmişten günümüze birçok imparatorluklar ve devletlerin sahip olma uğrunda uğraş verdikleri emelleri gerçekleşse bile zaman içinde çok el değiştirmiş bir cazibe adası olma niteliğindedir.

Kıbrıs Adasının Türklere geçmesi Buraya dikkatinizi özellikle çekerim, Osmanlı Türk İmparatorluğu döneminde, Osmanlı Türk İmparatorluğunun 1571’de Ada’yı Venediklilerden almasıyla, tekrar ediyorum, Altını çiziyorum, Türkler Kıbrıs’ı ne Rumlardan nede Yunanlılardan almıştır, Türkler Kıbrıs’ı Venediklilerle savaş sonrası galip gelerek VENEDİKLİLERDEN almıştır.

307 yıl boyunca da Kıbrıs’ın tek hakimi Osmanlı Türk Devleti olmuştur.
1878 yılında Osmanlı Türk hükümdarlığı tarafından, hükümranlık hakkı Osmanlı Türk İmparatorluğun da kalmak koşuluyla o günün koşullarında birtakım nedenlerden dolayı İngiltere’ye devredilmiştir.

Birinci Dünya Savaşın da Osmanlı Türk İmparatorluğu ile İngiltere’nin karşı ittifaklarda olması ile Osmanlı Türk İmparatorluğun zayıflamasını da fırsat bilen İngiltere, 1914’te tek taraflı kararla Ada’ya resmen tabiri caizse çökmüştür.

Osmanlı Türk İmparatorluğunun yıkılması ile küllerinden yeniden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan Antlaşması ile 1923’te tanımaktan başka bir çaresi kalmamıştır.

Kıbrıs adasının nüfusunu çoğunluğu 18. yüzyıl başlarına kadar Türk nüfus Rumlar nüfusuna karşılık çok fazlaydı.

Ada sakini Türkler geçimlerini Tarım ve hayvancılıkla sağlamaktalardı.
Türklerin sahip oldukları arazi miktarı da Rumların sahip oldukları arazi miktarından çok daha fazlaydı.

1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar aniden Kıbrıs’ı Yunanistan ile birleşme sevdası ile Kıbrıs da iki toplum arasında nifak tohumlarını ekmeye alttan alta Türkleri ötekileştirmeye başladılar.

Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlıların aşırı milliyetçilik duygularının biranda malum birileri tarafından bilinçli bir şekilde tavan yaptırılması sonucu yani Kıbrıs da Türklerin egemenlik haklarının yok edilerek (Türkiye’nin Ege’den sonra Akdeniz’de de kısıtlanması amaçlı kurgu) Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleştirme sevdası Kıbrıs’ın Helen adası haline getirilmesi arzusu Enosis’i (Enosis: Balkan Savaşları’nda Girit’in Yunanistan Krallığı’na ilhakı sırasında da kullanılmıştır. Genel anlamda terim, politika açısından “bir ülkenin sınırlarına dahil olma, birleşme, ilhak” anlamına gelmektedir. Burada Rumların birleşme ilhak olma amacı Yunanistan ile dir.) ortaya çıkardı.

Kıbrıs’a tamamen Türkleri bertaraf ederek tamamına çökmek isteyen
Rum-Yunan ittifakı Kıbrıs’ı Türkler’den arındırmak adına çalışmalarına ara vermeksizin devam ederek İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da hız verdi.

Kıbrıs ile farklı amaçlar peşinde koşan Yunanistan, 1954’te Kıbrıs konusunu kendisini her şartlarda hamisi gibi gördüğü BM’ye götürme kararı aldı.

Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar Fikirdaş, Dindaş Batı ülkeleri, Amerika ve İngilizlerin organizasyonu, Fransız ve İtalyanları arkalarına alarak Birleşmiş Milletleri (BM) kendilerine tek taraflı kalkan edinerek Kıbrıs’a tek taraflı tek toplum olarak el koymak istemektedir.

Yunanistan Hükumeti, 1954-1958 yılları arasında Self-Determinasyon (Bir halkın coğrafi sınırlarını, politik durumunu veya kendi geleceğini diğer devletlerden bağımsız olarak kendisinin özgürce belirlemesi) amacıyla BM’ye yaptığı çeşitli başvurularda Türkiye’nin dik duruşu ile planları tutmadı, dolayısıyla istediğini alamadı.

Bu arada Yunanistan’dan gelen Albay Grivas, 1955 yılında Makarios’un isteği ve desteği ile terör örgütü EOKA’yı (EOKA, Kıbrıs’ta Makarios öncülüğünde Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür.
7 Mart 1953’de Kıbrıs Başpiskoposu Makarios liderliğinde kurulmuştur.) kurdu ve Ada’daki Türklere karşı baskı, şiddet, katliam eylemleri planlı, bilinçli ve örgütlü olarak giderek arttırıldı.

Adanın sahibi durumunda olan Kıbrıslı Türkler, 1955-1958 yıllarında 33 karma köyü terk etmek mecburiyetinde bırakıldı.
Köylerine ve topraklarına el konuldu.

Türkiye’nin sıkıştırması ile İngiltere, bu durumda 1956 yılında sadece Rumların değil, aynı ölçüde Kıbrıslı Türklerin de
Self-Determinasyon
(Self-Determinasyon: Bir halkın coğrafi sınırlarını, politik durumunu veya kendi geleceğini diğer devletlerden bağımsız olarak kendisinin özgürce belirlemesi)hakkının bulunduğunu ve bu çerçevede taksim talebinin de geçerli bir seçenek oluşturduğunu açıkladı.

Enosis’e karşı yok olmama adına kendi örgütlenme çalışmalarına mecbur kaldıkları için başlayan Kıbrıslı Türkler, gelişmelere paralel olarak “taksim” görüşünü geliştirdi.
Yunanistan’ın BM’den tek taraflı Self-Determinasyon, Enosis lehinde bir karar elde edememesi, Kıbrıslı Türklerin Enosis’e karşı direnişleri ve Türkiye’nin Kıbrıslı Soydaşlarını desteklemekteki kararlılığı, sonucunda Ankara ile Atina arasında müzakerelerin başlatılmasının zorunluluğu ortaya çıktı.

Türkiye ile Yunanistan,
11 Şubat 1959’da Zürih’te biraraya gelerek anlaşmaya vardı. Londra’da İngiltere’nin ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin onayı alındı.
Bu şekilde ortaya çıkan Zürih ve Londra anlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından etkin garantisi ilkelerine dayanıyordu.

Kıbrıs Cumhuriyeti Ada’nın iki halkı arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960’ta böylece Kıbrıs Cumhuriyeti iki halktan müteşekkil kurulmuş oldu.
Oldu olmasına ama Rumlar, her zaman ki uzlaşmaz tutumlarını ve Kıbrıs’ın tek hakimi olma heveslerini ortadan kaldırmadı.
Bilakis Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısını değiştirerek, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sona erdirmeye ve nihayet Rumların Yunanistan ile birleşme yolunu açmaya yönelik olarak çok sert uygulamalara başladılar.

Kıbrıs Rum tarafı, bununla da yetinmeyip 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırıları başlattı.
Rumların Kıbrıs Türklerinin soy kırımı dahil Ada’dan tamamen yok edilmesi kalanların atılmasını öngören, Akritas Planı’nı (Akritas Planı: 1963 senesinin başlarında Kıbrıs Cumhuriyeti Hükûmetinde çoğunluğa sahip Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerini yönetimde zayıflatarak daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan ile birleştirmeyi amaçlayan plandır.
Aynı Enosis’de olduğu gibi, Yunanistan ile Kıbrıs’ın birleştirilmesi düşüncesidir.) uygulaması sonucu her türlü sıkıntı ve şiddetle baskılanan Türkler yaşadıkları 103 tane köylerinden kovularak toplam 30.000 Kıbrıslı Türk kendilerine ait toprakları terk etmek zorunda bırakıldı.

Akabinde Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyetini 1963’te tek taraflı olarak güç kullanımıyla anayasayı feshetmelerinden sonra Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldırmışlardır.

27 Aralık 1963’te Rumların Kıbrıslı Türklere yaptığı vahşi katliamlardan Kanlı Noel olarak bilinen vahşet sonrası Türkiye’nin girişimleri ile oluşturulan garantör üç devlet gözetimindeki Türkiye, Yunanistan ve İngiltere askerlerinin yer aldığı
Barış Koruma Kuvveti adı altında bir müşterek güç oluşturulsada Rumlar arkalarındaki İngiliz ve Yunanlılardan dolayı Kıbrıslı Türklere kabus yaşatmaya devam ettiler.

İngiltere’nin Kıbrıs’ta bulunan o günkü güçlerinin komutanı General Peter Young, daha vahim sonuçlar olmaması adına Kıbrıslı Türkler ve Rumları birbirinden ayırarak bir ateşkes hattı oluşturmak için 30 Aralık 1963’te yeşil kalemle Ada’yı ikiye bölen bir çizgi çizdi. Bu çizgi, yeşil kalem ile belirlenmesinden dolayı bu hat “Yeşil Hat” olarak tarihe geçti.
Yaklaşık 180 kilometre uzunluğa ve 346 kilometrekare alana sahip olan Yeşil Hat’ın son hali, Türkiye’nin 1974’te düzenlediği Kıbrıs Barış Harekatı’nda büyük oranda bugünkü halini aldı.
Ada’yı ikiye bölen hattın kuzeyinde Türkler, güneyinde ise Rumlar yaşamaktadır.

Hattın genişliği Lefkoşa şehrinde birkaç metreye kadar düşerken bazı bölgelerde de 7 kilometreye kadar çıkmaktadır.
Ada topraklarının yaklaşık yüzde 3’ünü oluşturan bu hattın büyük bir bölümü, 1964’ten bu yana BM Barış Gücü’nün kontrolüne bırakılmıştır.
Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasındaki olası şiddet olaylarının önüne geçmek amacıyla konuşlandırılan BM Barış Gücü’nün misyonu, Kıbrıs Barış Harekatı sonrası daha da genişletilmiştir.

Birleşmiş Milletler (BM) denetiminde silahsızlandırılmış bir tampon bölge olan Yeşil Hat’ta 4 köy bulunmaktadır.
Yeşil Hat’ta yaklaşık 10 bin kişi ikamet etmekle birlikte bu hat’ta çalışmaktadır.

Devam Edecek

    En az 10 karakter gerekli