Gelenek ve görenekler, varlıkları tarih öncesinden doğmuş, evrim boyunca toplumları ve bireyleri kovalayarak, sosyal tipten sosyal tipe değişmeyen çok eski kolektif kalıtlardır.
İnsanlar, şehir, kasaba, köyler olmak üzere toplu halde yaşayan ve bebeklik dönemleri en uzun olan varlıklardır. Kişiler, bu dönem içinde doğup büyüdüğü topluma göre şekillenmektedirler. İnsanlar arasındaki toplumsallaşma kültürü önce ailede başlar ve bu halka gün geçtikçe kültür ve eğitim sayesinde genişler.
Çünkü kültür, toplumları şekillendiren en önemli faktörlerden bir tanesidir. Kültürlerin iskeleti de gelenek ve göreneklerdir. Toplumlar bu özelliklerini uzun zaman içinde kazanırlar ve değişmeleri de zordur.
Ancak, bir toplumun devamlılığı için gelenek ve göreneklerin yeni nesillerde yaşatılması da çok önemlidir. Bunun için, nasıl ki bir bireyin insan olabilmesi bir toplumun sosyal kültürel örgüsü içinde yaşaması zorunluysa, aynı şekilde bir toplumunda canlılığını ve güçlülüğünü sürdürebilmesi, çağdaş değişmelere ayak uydurabilmesi için kendi kültürü ile damgalanmış, kendi kültürel yapısını bozmadan olumlu yönde daha ileriye taşıyacak ve geliştirecek kurumlara ve kişilere ihtiyaç vardır.
Bunların başında farklı isimler altında da olsa, ortak amaçlar doğrultusunda hareket eden dernekler gelir. Derneklerin en büyük ortak özellikleri, üyeleri ve hemşerileri arasında birlik ve beraberliği sağlamak, Temsilcisi oldukları derneklerinin gelenek ve göreneklerini gelecek kuşaklara aktarmakla beraber, çağdaş yaşama uyum sağlayabilecek ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri de yakından takip etmektir.
Bunun için dernek yönetimleri oluşturulurken öncelikle, bilgili, iyi eğitim almış, gelişime odaklı, toplumun her kesimi ile açık iletişim kurabilecek, temsilcisi olduğu toplumun her türlü sorununa karşı duyarlı olabilecek yenilikçi ve enerjik kişilerden oluşması gerekmektedir.
Kartvizit peşinde koşmak ya da sayın Akın GÜNER’in geçen haftaki yazısında ifade ettiği gibi, ileride kendi siyasi görüşü doğrultusunda temsilcisi olduğu derneği kişisel menfaatler doğrultusunda siyasi partilerle paslaşarak basamak olarak kullanan kişiler, toplum önündeki itibarlarını kaybettikleri gibi, yok olmaya da mahkumdurlar. Kendilerini bile taşıyamayan bu kişilerin, gelenek ve göreneklerin yaşatılması için temsilci vazifesine soyunmaları da çok vahim bir durumdur.
Bunun da en büyük nedeni eğitimsizlik ve kültür eksikliğidir. Böylesine bir talihsizlik içinde olmak, üyeler arasında ciddi rahatsızlıklar yaratacağı gibi, gelenek ve göreneklerin gelecek kuşaklara aktarılması konusunda ciddi sıkıntılarda yaratabilir.
Her bireyin bir siyasi pozisyon alması tabiiki en doğal hakkıdır. Yalnız bu pozisyonunu alırken, kişiliği ile bilgi ve becerisiyle toplumun her kesiminden destek alarak yapması bence daha mantıklıdır. Eğer çevremizde bu özelliklere ve daha fazlasına sahip kişiler varsa, hiç tereddüt etmeden o kişiye bu temsilcilik vazifesini sunmak bir hemşerilik görevi olmalıdır.
Son söz;
Hayatımız doğum ile ölüm arasında giden duraklardan oluşur.
Eğitim, kültür, bilgi, becerilerimiz ve kişiliğimiz ile süsleyeceğimiz bu yolculukta, ister siyasetçi olsun, ister yönetici olsun ya da temsil vazifesi üstlenen tüm kişiler, hangi durakta duracağını iyi bilmelidirler. Hem de çok iyi…
İzzet KARASU
İzzetkrs45@hotmail.com
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce