Rahmetli babam gibi bir koyu Giritli’nin evladı nasıl Giritlice bilmez?? Eski anılarımıza geri geri baktığımda, rahmetli babamın Girit acısını ve hep göz yaşlarını gördüm. Belki biz bu davayı kaybettik, çok acı çektik, çocuklarımız çekmesin bari demiştir kendi kendine.
Dr. Ali Bekraki (abekraki@hotmail.com)
Yıl 1898… Trablusşam eyaletinde Muhacir Giritli Müslümanlar var artık… İskeleye yakın bölgedeki El-Mina Mahallesi’nde bulunan iki büyük hana yerleştirilen Giritlilerin, geri kalan akrabaları ve komşuları şehrin merkezinde ve Bab El Tabbane`deki Muhacirler Sokağı’nda konuşlandırılmışlar. Aslında bu mahalleler, Trablus`un en canlı ve hareketli bölgeleridir. Bir zamanlar, şehrin hemen hemen bütün ticari işlemleri Bab El Tabbane Mahallesi’nde görülüyordu. El Mina ise geniş limanıyla ve Sultan Abdülhamit`in döşediği hicaz demir yollarının istasyonlarıyla, şehrin en hareketli ve en yoğun çarşılarından biri sayılıyordu. Böyle büyük kalabalığın içerisinde, Muhacir Giritliler bulunuyor ve uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Bir tek Arapça kelime bilmeyen bu yeni camianin fertleri, etraftaki esnaf ve müşteriler ile bağlantı kurmakta epey zorluk çekmişlerdi. Dil olmayınca, ne alışveriş yapılır, ne de iş anlaşması. Trablus`a göç eden Giritliler arasında Kahveci, Kunduracı, Ayakkabıcı, Balıkçı, Çiftçi, zeytin ürünleri ile uğraşan tüccar ve sabun imalatçısı da var idi. Baba mesleği ile ekmek parasını kazanmaya çalışmaktaydı herkes. Bu gayeye ulaşabilmek için her ne kadar ortak bir dilin olması engellenmişse de, aslında kısa bir süre içinde, Trablus`un yerlileri bir Giritli’nin ne kadar sadık, çalışkan, gururlu ve onurlu bir insan olduğunu bariz bir şekilde öğrenmişlerdi ve Giritliler ile birlikte işbirliği yapmaya teşvik etmiştir. Aslında bir Giritli, herşeyden taviz verebilir ancak şerefinden ve onurundan asla… Bu yüzden de bir Muhacir Giritli’ye zorla hiç birşey yaptırılamaz idi. Yerliler bunu çok iyi anlamışlardı. Bir Muhacir Giritli’ye aç yatmak gururundan yedirmekten çok daha kolay bir şey idi. İşte Muhacir toplumu ve Araplar arasındaki mesafeyi koruyan sebeplerdi bunlar…
MUHACİR KIZLARIN GÜZELLİĞİ
Diğer bir yandan bakıldığında, yerlilere hiç benzemeyen Giritli Muhacirlerin renkli gözleri ile açık tenleri ve güzel simalarıyla dikkat çekmekteydiler. Hele hele muhacir kızlarının güzelliği adeta yerlilerin gözlerini kamaştırıyordu. Ama Araplara kız vermek te ne demek. O yıllarda verilen karar (Biz ne kız alırız ne de kız veririz) kararı idi. Bu sebepten dolayı, Giritli ailelerin hemen hemen hepsi kızlarını saklamaya çalışıyordu, ne okula ne de başka bir yere gönderiyordu. Bir Giritli sadece ve sadece bir Giritli ile evlenir deniyordu. Belli bir süre devam eden bu yaşam biçimi yerli Araplar ile akrabalık bağlarının kurulmamasını sağlamıştı. Aslında bir nevi asimilasyona karşı alınmış bir tedbir idi. Ne de olsa, Giritli Muhacirlerin kafasında Girit Adası’na dönmek te var idi. Maalesef yıllar akıp geçtiğini de, böyle bir önlem Giritli ailelere çok büyük zararlara neden olmuştu. Hiç evlenmemiş ve aile kuramamış erkek ve kızların haddi hesabı yoktu, Muhacirler arasında. Aynı zamanda da bir Arap deryasının arasında atılmış bu küçücük toplumun kendi içine kapanmasına yol açmıştı. Muhacirlerin üçüncü ve dördüncü nesli ise dede kurallarına pek uymamaya başlamış ve bunun sayesinde yıllardır süren bu içe kapanıklılığı yavaş yavaş kırılmaya başlamış hatta sona ermeye bile başlamıştır. Yerliler ile karşılıklı evlilik hızlı ve bariz bir şekilde ortaya çıkmaya başlamış. Aslında bu dördüncü neslin Giritliliği artık tartışılır hale bile gelmiştir. Girit`ten gelen dedesini veya ninesini görmemiş bu yeni neslin Giritliliği ne kadar mevcut?? Topluma ayak uydurabilmek için Giritliliğini saklayan babalar ve anneler çocuklarına ne kadar Giritliliği aktarabilmişler?? Nerede kaldı bizim dedelerimizin dili?? Bizim ailede bile, ki rahmetli babamın ve hayatta kalan amcalarımın ve halamın şakır şakır konuştukları Giritlice bizlere iyi bir şekilde öğretilmemişti. Bu konuda çaba bile göstermemiş bizimkiler. Bu mevzu beni çok derin düsündürmüştü. Rahmetli babam gibi bir koyu Giritli’nin evladı nasıl Giritlice bilmez?? Eski anılarımıza geri geri baktığımda, rahmetli babamın Girit acısını ve hep göz yaşlarını gördüm. Belki biz bu davayı kaybettik, çok acı çektik, çocuklarımız çekmesin bari demiştir kendi kendine. Araplarla yapılan ve önüne geçilemez karşılıklı evlilikler belli bir yerde Giritlice’yi bitirecekti nasıl olsa. Girit`e dönmedikten sonra bu dilin korunması hiç bir şekilde mümkün olamayacaktür diye düşünmüştür belki de. Zaten biz kaderine bırakılmış bir toplumuz, bizi kimse arayıp sormamıştır. Bu bile tek başına savaşımızı kaybetmek için ve davamızdan uzaklaştırmak için yeterli bir sebeptir aslında. Biz Giritli kimliğimizi korumak için 100 yıl dayandık diyor büyüklerimiz. Yabancı topraklarda kaderimiz ile başbaşa bırakılmış bir toplumuz. Büyük ailemizden koptuk, ne onlar bizden ne de biz onlardan haberdarız. Herkes kendi canının derdine düşmüş ve yeni oluşan küçücük ailesini kurtarmak peşinde olmuştur. Dili kültürü kim düşünecekti??
KAÇINILMAZ SONA YAKLAŞMAK
İşte kaçınılmaz sona gelmişiz yavaş yavaş… İşte asimilasyon… İşte bir milletin tarihi kaybolmaktadır… Ne kadar acı değil mi?? Koskoca medeniyete ve felsefeye sahip bu Müslüman Giritliler toplumu dağılmaya ve erimeye mahkum kalmaktadır. Herşeyimizi kaybediyoruz. Bir Arap ülkesinde Giritli kimliği ne kadar süre yaşatılabilir?? Bu kadar inatçı bir toplum olmasaydı, Giritlilik çoktan elden gitmiş olacaktı. Ama herşeye rağmen yaptığımız saha çalışmaları şunu göstermekte: Lübnan`da yaşayan Giritli ailelerin yüzde 60’ı hala saf Giritlidir. Ona rağmen dilimizi gittikçe kaybediyoruz ve belki kısa bir süre sonra onu kimse bilemez hale gelecektir. Bunu engellemek için Girit adasında yaşayan ve bizleri seven Hristiyan Giritli tanıdıklarımıza başvurduk, bu konuda bizlere yardım etmelerini istedik. Atina Yunancası’ndan çok farklı olan, içinde bir sürü Türkçe kelime barındıran Giritlice’yi gelin ele ele vererek kurtarmaya çalışalım dedik. Dedelerimizin konuştukları ortak dili kaybetmeyelim dedik. Bir başka acı gerçeğe vakıf olmak için çok uzun süre almadı. Gördük ki dedelerimizin Giritlicesi bugünkü Girit Adası’nda konuşulmuyor artık. Yunan hükümeti Giritlice’yi yaşatmak için ciddi bir çaba sarfetmemekte, hatta ve hatta teşvik bile etmemektedir. Orada yetişen yeni nesil dedesinin dilini değil de Atina Yunancasını konuşmaktadır artık… Anladık ki sadece biz değil, ana vatanında kalan Giritliler de Giritliceyi kaybediyorlar!!!
MUHACİR GİRİTLİ’NİN HİKAYESİ
Gelin size Hamidiye`de yaşayan Terzelaki soyadlı bir Muhacir Giritli’nin bana anlattığı şu hikayeyi anlatayım: (Yaklaşık 10 yıl önce çalışmak niyetine Girit Adası’na gittim. Oradaki yerlilerle konuşmaya başlar başlamaz herkes şaşırıp kalıyordu konuştuğum Giritliceye… Bre genç adam, sen baba annemizin konuştuğu dili nasıl biliyorsun?? Ben Suriyeli olduğumu ve Hamidiye de yaşadığımı söyledim. Büyük dedemin Girit`ten göç ettiğini söyledim… Siz Giritlice’ye bizden daha fazla sahıp çıkmışsınız dediler bana.) Sonunda çok net görebiliyorum ki, 100 yıldan önce Girit`te yaşanan o hüzünlü olayların, Müslüman kesimin tehciri ile bitmesi ada için pek hayırlı sayılmayacak bir sonuç idi. Belki bugünkü Girit Adası’nda din ve mezhep kavgası diye bir şey kalmamıştşr ama gerçek Giritlilik kimliğinin yok olma yolunda olduğu bariz ve aşikardır. Keşke bu olaylar olmasaydı, hepimiz sevgi ve saygı kuralları içerisinde beraber yaşamaya devam etseydik, keşke insanlar inanç ve düşünce yüzünden birbirlerini katlemeselerdi. Bu dünya daha güzel olmaz mıydı? Neyse, olan oldu bir kere. İleriye dönük bakmamız lazım. Adada yaşayan bugünün Giritlilerinin dedelerimizin dilini ve kültürünü kaybetmemek için bizimle çalışmaları gerekmektedir diye düşünuyorum. Onlar kendilerini bu vazifeden muaf tutamazlar. İşte bu makalem onlara bir ses olsun. Sesimizi belki duyarlar, belki acımızı anlarlar.
HABERLER
4 gün önceHABERLER
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
12 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önce
Ali abim , yazınızı okudum çok güzel çok duygulu … Durum Türkiye’de de aynı … Son yüzyılda ülkeler , milli kimlikleri katı kurallar içinde oluşturmak için yerel şivelere pek önem vermemişlerdir ve Türkiye’de de yöresel diller şiveler sadece dedelerin ve ninelerin dili olarak kalmış yeni nasil insanlar hep İstanbul lehçesi ile konuşur olmuştur çünkü en düzgün Türkçe budur denilmiştir , bu lehçe de gerek okul kitaplarında gerekse medyada kullanılarak amaca ulaşılmıştır … Bu kötüdür diye kimseyi karalamıyorum pek tabii , hatta belki de globalleşen dünyada bu doğal bir süreç de olabilir … Ve hatta bir çok küçük ulusun dili yok olmakla yüzyüze kalmıştır tıpkı tarihte bir çok imparatorluğun krallığın dillerinin zamanla yok olduğu gibi … 2 sene önce savaştan evel Suriye’ye gitmiştim , Halep’te ki değerli arkadaşlarım Ermenilerdi ve memleketimiz Antep ve Kilis’ten göçmüşlerdi oralara 100 sene evvel … Onlarla konuşmaya başladığımda anladım ki dedelerimin ve ninelerimin lehçesi ile Antep Türkçesi konuşuyorlar … Tıpkı sizin Girit lehçesi ile Yunanca konuşmanız gibi … Evet muhacir yada sürgün durumuna düşürülenler gittikleri yerde o dili daha iyi korumuşlardır , ana ülkede kalanlar ise o ülke içinde ki merkezi lehçeleştirme ile lehçelerini yitirmişler ve ortaya tersi bir durum çıkmıştır … Umarım lehçenizi geleneklerinizi korur ve yaşatırsınız … İnsan atasını yâd ettikçe onun dilini konuştukça geçmişe duygusal bağını sağlar , o bağınız kopmasın inşallah … Sevgi ve selamlarımla …