Kısa bir süre öncesine kadar yaprak kımıldamıyordu, bu engin coğrafya da. Ne olduysa kaşla göz arasında oluverdi. Sürecin bu denli hızlı yaşanmasında bilişim teknolojinin payı büyük. Sosyal paylaşım siteleri, olayların ışık hızında yayılmasına neden oldu. İsyanların organize hali ve sürati sayesinde dünya, olayları ağzı açık seyretmekle yetindi. Muhaliflerinin, özgürlük ve demokrasi adına bir bir devirdiği zorba yöneticiler de şaşkınlık içinde. Şaşkınlığından bir an olsun sıyrılabilenler ise kaçacak delik arıyor. Halkından kaçanlar sığınacak güvenli liman peşinde. Geride bıraktıkları sarayları ve hazinelerinin kahrından olsa gerek sağlıklarını yitirdiler. Etme bulma dünyası. “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.”
İlk bakışta Arap halklarının, demokrasi ve özgürlükler adına kendiliklerinden sokağa dökülmüş havası estirildi bölgede. Bu, isyanlar için en makul sebepti. Halkı isyana inandırmanın, harekete geçirebilmenin en haklı sebebiydi. Doğal olanda, totaliter rejimden demokratik rejime geçişti. Halkın iradesini, yönetime yansıtmaktı. Egemenliği kayıtsız şartsız bölge halklarına teslim etmekti. Kazan-kazan prensibi gündemdeydi. Ancak, geçmiş hesaplar karıştırıldığında her şeyin bu denli masum olmadığı görülecektir. Bugünlerin temelleri, 8-10 yıl öncesi BOP’a dair beyanatların satır aralarında atılmıştı. Dönemin ABD Dış İşleri Bakanı Condoleezza Rice, 2003′ de; “Fas’tan Basra Körfezine kadar 22 Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinin sınırları değişecek. Hatta bu değişim, Orta Asya da bulunan Türk Devletlerini de kapsayacak. Ortadoğu’da sınırların değişmesinin zamanı geldi.” demişti. Gecikmelide olsa zaman, işte o zaman. Olayların günümüze sarkmasının en önemli nedeni; Arapların demokrasi bilincinin çok geç gelişmiş olması oldu.
DÜĞMEYE BASILDI
Ortadoğu’nun değişimi için düğmeye o yıllarda basılmıştı. Ancak ölümcül darbenin ne zaman vurulacağı sırdı. Bugün bu sır, sır olmaktan çıktı. Her şey bir anda oluverdi. Bu yüzden de kamuoyu başlangıçta ne tepki vereceğini kestiremedi. Uluslararası kamuoyu da bir an için derin bir sessizliğe büründü. Beyanatlar, dominolar üzerinde yeni yeni uçuşuyor. Domino taşları bir bir yerle yeksan oluyor. Ürdün, Irak, Fas, Tunus, Mısır, Cezayir, derken, devrilen son domino taşı Libya’ya değdi. Libya, önce yan yattı. Bir süre o halde kaldı. Kaddafi’den ses soluk çıkmıyordu. Ülkeden kaçtığı düşünülürken, O, yeniden ortaya çıktı.”Libya dayım. Kaçmadım. Kaçmayacağım. Yönetimi devretmeyeceğim” dedi. Bu hiçte hayra alamet değildi. Fırtına öncesi sessizliği bozacak türden bir açıklamaydı bu. Belini doğrultmak için şiddeti tercih ettiğinin ilk işareti bu açıklamalar oldu. Peşi sıra olaylar zıvanadan çıktı. Olayları bastırmada ilk olarak, ellerinde özgürlük pankartları ile dolaşan halkın üzerine mermi yağdırıldı. Yetmedi, bin dolar karşılığı Afrika’dan getirilen cellâtlar cadde ve sokaklara salındı. Fransızca konuşan cellâtlara, ”hareket eden her şeyi vurun” emri verildi. Sonuç, yüzlerce ölü. Kaddafi ikinci olarak, kendi taraftarlarını sokağa döktü. Libyalı, Libyalıya karşıydı. Kaddafi’nin azim ve gayreti ile Libya iç savaşın eşiğine geldi. Bu pervasızlık, İç İşleri Bakanını, Silahlı Kuvvetleri ile Polisinin desteğini kaybettirdi. Ülkesinin Doğu cenahı elden çıktı. Batı cenahı çıkmak üzere. Küçük oğlu muhalifleri tercih etti. Başta İngiltere olmak üzere güvendiği birçok ülke dokunulmazlığını kaldırdı. Tüm bu kayıplar Kaddafi’nin kolunu kanadını kırdı. Yine de pes etmedi. O’ nun kısa sürede pes edeceğini düşünenler, yanıldıklarını sanırım anladılar. Bu süreç bana Irak’ ı hatırlattı. Saddam’ı hatırlattı. Safahat neredeyse aynı. Kaddafi inatçı tavrını sürdürürse; ülkede daha çok kan akacak. BM askeri müdahalesinin kapısı aralanacak. Müdahale olacak. Kurulacak yeni yargı müesseseleri devreye girecek. Nihayetinde son, Saddamın ki ile aynı olacaktır. O, artık behemehâl kendini ve halkını yok etme pahasına koltuğa yapışan bir “lider.” Geçen her anın aleyhine işlemesine aldırmadan,” inadım inat” demekte. Çığrından çıkan olayların üzerine körükle gitmekte. Bu tavrın bir diğer anlamı da, Libya daki geçiş sürecinin diğerleri gibi yumuşak olmayacağıdır. İşler bu minval üzere giderse, kaynama uzun süreceğe benzemekte. Bekleneninde üstünde kanlı bir geçiş süreci yaşanacak Libya’ da. Verdikleri, halkının beklentilerine yetmeyen Kaddafi, böyle bir sonu şimdiden görmeli. Kan dökülmesine mani olmak, kalkışmayı en az ziyanla atlatmak için yönetimden çekilmeli. Muhaliflerinin, siyasi açıdan, İsrail Devlet Başkanı ile eş düzeyde gördüğü Kaddafi sonun başlangıcında. Oldukça kuvvetli estirilen demokrasi fırtınasının karşısında kolsuz kanatsız durması imkânsız. Tüm bu olanlardan sonra tünelin ucundaki ışık, demokrasi, insan hakları ve özgürlük ışığı değilse, ölenler öldükleri ile kalacak. Libya’daki durum işte o zaman Kaddafi döneminden de beter olacak. Gelenler, gideni aratacak. Bu da işin bir başka boyutu. Öyle ya da böyle Libya da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ortadoğu’dan, kıssadan hisse çıkarması gerekenler ise; halkın gücünü küçümseyenler, halkını hor ve hakir görenler ile halkın iradesine rağmen, darbelerle demokratik rejimi çıkmaza sokanlar olmalı. İsyanlar göstermiştir ki; halkın gücü asla göz ardı edilemez. Asli gücün halk olduğunun unutulmaması dileklerimle esen kalınız.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce