Önceki yazımdan devamla bu yazımda da işgaller sonrası Rodos, İstanköy ve On iki Adalar’da soydaşlarımıza reva görülenlere değinelim. Ecdat bakiyesi tarihi ve kültürel eserlerimizin hal-i pür melalinden dem vuralım. Adaların ilk işgali 1912 yılında İtalyanlar tarafından gerçekleştirilir ve bu işgal 35 yıl sürer. İtalyanlar işgalin hemen ardından yönetimde değişikliğe gitti. Osmanlı yönetimini tümden ortadan kaldırdı. Bu soydaşlarımız için kara günlerin başlangıcı oldu. Efendisi oldukları topraklarında esir durumundaydılar artık. Bu öyle kolay kolay kabullenilecek bir durum olmasa gerek. Öncelikle hürriyetlerini kaybetti soydaşlarımız. Sonrası mı? Sonrasını gelin birlikte takip edelim. İşgal kuvvetleri komutanlarından olan Amiral Presbiteno, işgal edilen adalarda vapurlara ve binalara İtalyan bayrağı çektirdi. Yerleşim yeri, sokak ve mahalle isimleri İtalyanlaştırıldı. Yabancı yerlerle, yani adalar dışındaki haberleşmelerde İtalyan posta pullarını devreye soktu. Osmanlıdan ithal edilecek emtianın gümrük vergisini yüzde 11’e çıkartırken Yunanistan’dan ithal edileceklerin gümrük vergisini sıfırladı. Resmi dil ve eğitim dili İtalyanca oldu. Basın ve konuşma özgürlüğü kısıtlandı. Bunlar yetmezmiş gibi 1925 yılında şartlar daha da ağırlaştırıldı. Buralarda iskân edenler uyruğuna bakılmaksızın İtalyan vatandaşı ilan edildi. Artan baskılar sonucu On iki Ada’dan göçler başladı. Göçlerin sonucunda Rodos, İstanköy ve On iki Ada halkı yüzde 20 civarında azaldı. 1920’li yılların başında, Rodos’taki Türklerin 12 bin 70, İstanköy’dekilerin 4 bin 20 kişi olduğu kayıtlardan anlaşılmakta. Göçenlerin yerine İtalya’dan getirilen insanlar yerleştirildi.
ZORUNLU İTALYANCA
2. Dünya Savaşı patlak vermeden baskılar son haddine ulaştı. İtalyanca zorunlu hale geldi. Rum okullarına Rumca bilmeyen Türk öğretmenler, Türk okullarına da Türkçe bilmeyen Rum öğretmenler atandı. Eğitim tam anlamıyla felce uğratıldı. Türk okullarında günde sadece bir saat Türkçe din derslerine izin veriliyordu. Tabi ki Türkçe bilmeyen Rum öğretmenlerin nezaretinde. Geriye ne kaldı koca bir hiç. İbadet mekânlarına giriş ise tümden yasaklanmıştı. Camilerin kapılarına bir bir kilit vurulmuştu. Camilerimizin maksat dışı kullanımlarına göz yumulmuştu. Türk ve Rum çocukları İtalyan misyonerleri ile beraber Katolik ayinlerine katılmaya zorlanıyordu. Katılmayanlara çeşitli zulümler yapılıyor ve böylelikle katılmaları sağlanıyordu. Öte yandan Ortodokslara karşı Katolikleştirme siyaseti tüm şiddetiyle sürmekteydi. Ruhanî olarak da bu bölge, bağlı olduğu İstanbul’daki Rum Patrikhanesi’nden koparılıp bağımsızlaştırılmaya çalışıldı. O yıllarda Adalar’daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının soydaşlarımızca oldukça coşkulu kutlanması İtalyanları rahatsız etmişti. Buna sebep soydaşlarımızın kendi konsolosluklarına girmeleri yasaklandı.
1947 PARİS ANTLAŞMASI
Rodos ta olanlarda diğerlerinden farksızdı. Rodos’taki Rum ahalinin sempatisini kazanmak için adada resmî dilin Rumca olduğu ilan edildi. Olanlar karşısında soydaşlarımız 1919 yılında Rodos ve İstanköy Mudafa-i Hukuk-ı İslamiye Cemiyeti’ni kurmayı başardılar. Rodos, İstanköy ve On iki Adaları 1947 Paris Antlaşmasıyla işgal eden Yunanistan’ın işgal sonrası soydaşlarımıza reva gördüklerine kısaca bir bakalım. Yunanlılarda İtalyanlardan geri kalmayarak Adalarda yaşayan soydaşlarımızı kendi vatandaşı yapmıştır. Osmanlı ve Müslüman kimliklerini tanımamıştır. Sonucunda Türkiye’ye yönelik büyük göçler olmuştur. Böylelikle Yunanlılar asıl amaçlarına ulaşmışlardır. Türkler, bugün adalarda bir avuç azınlık haline düşürülmüşlerdir. İşin acı taraflarından biri de kendilerine azınlık muamelesi bile yapılmamasıdır. Adalarda ne kadar az Müslüman Türk cemaati olursa işleri o kadar kolay olacaktır. Bundan sonrada“Yunan ve Hıristiyanlaştırma” politikası artan dozda sürmüş hatta sistematik hüviyete büründürülmüştür. Beraberinde göçler daha da artmış. O yıllarda Anadolu’ya göçenlerin ekserisi Ege kıyılarına yerleşmiştir. 1947’de yapılan nüfus sayımına göre Rodos’ta 94, İstanköy’de 51, Leros’ta bir Türk vatandaşı ile Rodos’ta Yunan vatandaşı 4321, İstanköy’de ise 1726 Müslüman’ın olduğu tespit edilmiş. Sayım sonuçlarının garipliğinden de anlaşılacağı üzere Yunanlı Müslümanlar olarak addedilenlerin çoğu aslında soydaş ve dindaşlarımızdır. Yani Cumhuriyet tarihi boyunca unuttuğumuz kayıp nesillerimizdir.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
22 saat önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce