“Fıkranın da post moderni olur muymuş?” demeyin… Darbenin post moderni oluyor; resmin, heykelin, sinemanın filan post moderni oluyor; mimarlığın, felsefenin hatta aşkın bile post moderni oluyor da fıkraların niye olmasın?
Hele söz konusu olan, modernizmin Türkiye’deki doğal müttefiği olan Rumeli ahalisine ait fıkralarsa bal gibi olur: İşte “modernliğe post sermiş” Rumeli işi fıkralar:
***
Bakmayın siz bizim Mürsel Ağa’nın kaba sabalığına… Aslında kibarlığın kitabını yazmıştır!
Misal hanımı Nayme Abla, burnundaki eti aldırmak için bıçak altına yattığında, Mürsel Kahya nezaketin gereğini yerine getirmeyi asla ve kat’a ihmal etmemiştir: Ameliyattan sonra elinde bir demet çiçekle çıkmıştır bunca yıllık karısının karşısına…
Ah, bir de konuşmasını bilse ne güzel olacaktı: “Kokla bakalım çiçekleri hatun! Burnun çalışö mü?”
***
Bizim Sülman Aga’nın öbür tarafla pek derdi yok… Ramazanda alkol almaz, denk gelirse cumaya gider, bir de konu komşunun cenaze namazlarını aksatmaz; o kadar.
Geçen akşam, kız kardeşinin akşam yemeği davetine icabet etmiş. Eh, enişte Hacı, yemek faslından sonra “hadi bakalım kızanlar, namaza” deyince ev ahalisi hep beraber kıbleye dönmüş. Ne yapsın Sülman Agacık, o da cemaate uymuş, durmuş namaza.
Dayısını ilk kez namaza durmuş gören altı yaşındaki yeğeni Arda, gördüğü manzara karşısında şaşırmış tabii: “Anaaaa! Dayılar da namaz kılarmış demek ki!”
***
Duymuşsunuzdur, İrza’nın Fatmesi, fakülteyi bitirince orada tanıştığı bir delikanlıyla nişanlandı. Delikanlı has çocuk, kızımız da on numara. Lakin damat efendinin bir anası var ki cadolozların kraliçesi! Her fırsattta gelini taciz ediyor, işi bozmak için yapmadığı fesatlık yok. Olsun varsın, kızla delikanlı sevmiş birbirlerini, kaynanaya hiç kulak asmadan düğün gününe kadar erdirdiler işi.
Aksilik bu ya! Tam düğün gecesi, nikah kıyılır kıyılmaz millet henüz tebrik etmek için sıraya dizilmişti ki aniden elektrikler kesiliverdi. Davetliler hep bir ağızdan “Aaaa!” çekerken cadoloz kaynananın çatlak sesi karanlığı yardı: “Komşular, komşular… Gördünüz mü bak? Bu mendebur gelin daha ilk geceden oğulcağzımın hayatını nasıl da kararttı!”
***
Yukarı mahallede Hasancıklar’da bir delikanlı var. Liseyi bitirinceye kadar aklı başında, pek yakışıklı bir kızancıktı. Ne zaman fakülte kazandı, İstanbul’a gitti, huyu suyu değişti. Yaz tatili için köye geldiğinde bir de baktık ki saçlarını uzatmış, tek kulağına da küpe takmış, beşaret gibi geziyor ortalıkta.
Babası ne dese vaz geçiremedi oğlunu bu soytarılıktan. Nihayet bir akşam kahvenin önünde bir rezil etti ki kızanı, çocuğun insan içine çıkacak hali kalmadı: “Ah, ah… Bir zamanlar nur topu gibi bir gızancığım var idi; mari bi kere bakın şunun haline, nuru gitti geriye topu kaldı!”
***
Bu fıkra, yakın arkadaşım Doktor Gürol ÖZORAL’dan…
Mahallenin haylazları top oynarken evin camını indirmişler. Ev sahibi de açmış telefonu, köşedeki camcıyı çağırmış. Camcı bizim kızancıklardan…
Biraz sonra zil çalmış, ev sahibi kapıyı açmadan sormuş: “Kim o?”
Dışardan bildik bir ses cevap vermiş: “Camcı be ya!”
Adam açmış kapıyı, kırılan pencereyi göstermiş. Usta çalışırken kendisi de geçmiş oturma odasına, başlamış günlük gazeteleri karıştırmaya. Çok geçmeden bir kez daha çalmış evin zili. Ev sahibi kapının ardından seslenmiş gene: “Kim o?”
Karşıdan bir ses, “Camcı be ya!” demiş bir kere daha…
Adam şaşkınlıkla kapıyı açarken, “Nasıl yani?” diye sormuş, “Demin birisi geldi ya, şuncacık bir cam için kaç kişi çalışıyorsunuz siz?”
Camcı, açılan kapıdan içeri dalarken homurdanmış: “Düştük be ya!”
***
Cemile Tete’yi bilen bilir. Müslüman kadındır. Namazını kılar, orucunu tas tamam tutar. Ama dili de pek durmaz, sağa sola sataşmaya bayılır! Laf aramızda sıkı Atatürkçüdür ha!
Geçen gün öğlen namazını kıldıktan sonra baş örtüsünü bağlamış kafasına pazara gitmek niyetiyle çıkmış dışarı. Tam otobüs durağından geçerken bir de bakmış ki sıkmabaş bir genç kız bekleşiyor. Kızcağız evden çıkarken biraz dikkatsiz mi giyindi, yoksa bilerek mi öyle yaptı bilinmez ama eteği normalden biraz kısa. Bacakları diz üstüne kadar açık!
Cemile Tete bu, hiç tutar mı dilini? Genç kızı şöyle baştan aşağı bir süzdükten sonra taşı gediğine yerleştirivermiş: “Gızım, o işi yukardan diil, aşağıdan yaparlar; bak ona göre!”
***
Mıstafa Eniştem hacı adamdır. Namazını ekseri camiide kılar. Geçen akşam evden çıkarken, “Namaz vakti geldi, ben camiiye gidööm.” dedi.
Bendeki de zevzeklik işte, “Benim için de dua et!” demiş bulundum.
Mıstafa Eniştem şöyle bir döndü bana, şaaaak diye yapıştırdı lafı: “Mari, kendisi nerdeymiş diye sorarsa ben ne deyvereyim?”
HABERLER
16 saat önceHABERLER
16 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce