DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Tarihi yazmak mı, tarihi okumak mı?
291 okunma

Tarihi yazmak mı, tarihi okumak mı?

ABONE OL
03/12/2015 10:28
Tarihi yazmak mı, tarihi okumak mı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarihi, bir milleti bir arada tutan yegane unsurlardan biridir. Tarihi okumak da yazmak kadar önemlidir. Yalnız tarih öğretmek şu devlete karşı bu savaşı yaptık kazandık veya kaybettik demek değildir. Olmamalıdır da.  Tarih eğitimimizin amacı, o savaşların arkasındaki nedenleri, sonuçları, bugüne kadar uzanan etkilerini anlamak ve gelecek nesillere anlatmak olmalıdır. Aksi taktirde ezberden öte gidemez. Ezber bilgi de unutulmaya mahkûmdur. Bizim de tarihte unutulmak gibi bir gayemiz yoksa yazmak gibi bir gayemiz olmalıdır. Tıpkı atalarımız gibi…. Peki bunu atalarımız nasıl yaptılar? Cevaba varabilmek için yine kitaplara başvurup çok kaynak okumaktan, iyi birer yorumcu olmaktan, tabiri caizse fotoğrafta görünenden çok verdiği mesajı görebilmekten geçer. İnsan değerlendirmeyi mukayese ederek yapar. Ulu önderimizin de dediği gibi ‘’Geçmişini bilmeyen geleceği hakkında birşey tayin edemez. ‘’ 

BELGELER VE YAZILI KAYNAKLAR

Tarih belgelere, yazılı kaynaklara dayanarak incelenir. Geçmişle ilişkimizin tek yolu, ondan kalan izleri izlemek, anlamak, yorumlamaktır. Geçmişin saptanması, bizi geçmişteki olgulara götürecek belgeler yardımıyla gerçekleşir. Kimi tarih yazıcıları belgeleri “konuşturduklarını” söylerler. Onların yazdığı tarihte belgeler konuşur. Kendisi susar. Tarafsız ve nesneldirler. Onlara göre tarih, geçmişte olup bitenlerin belgelere dayanarak, onları çarpıtmadan, “doğru” anlayıp konuşturarak anlatıldığı bir raporla dile getirilen bir geçmiştir. Kendisinden hiçbir şey katmadan, belgeyi yaşayan bir bireymiş gibi konuşturduğunuzda, “bilimsel” tarih yazıcılığını başarmış olursunuz. Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kimler tarafından gerçekleştirilmiştir? Rapor edersiniz ve olanı biteni olduğu gibi, anlatmış olursunuz.

ÜÇ KİŞİNİN TASVİRİ

Örneğin, pencereden, izlediği bir trafik kazasını gören üç kişinin olup biteni nasıl anlattığına bir gözatalım. Kaza yapan otomobildeki kişilerin kaza sonrası neden, nasıl, kavga ettiği, kimin haklı kimin haksız olduğu vs gibi … konularda farklı gözlemler gerçekleştiren kişiler olabilecektir. “Aynı” olayı görüp, farklı anlamlar vermek, görülen belli bir açıdan, belli bir kaygıyla, belli bir kişilik ve bilgiyle görüldüğü için, farklı anlatımlar şaşırtıcı değildir. Yaşananı farklı yorumlama, farklı anlama, dolayısıyla farklı anlatma durumu, tarih yazıcılığı açısından önemli bir noktadır. Olgulara tanık olanların farklı anlatımları olabiliyorsa, geçmişi belgeler üstünde anlatan tarihçilerin de kaçınılmaz olarak farklı anlatımları olacaktır. Bunu yazan tarafındakiler objektif bir şekilde yaparlarsa o zaman gerçek bir tarihçi olurlar. Bunu yaparken de belli evrelerden geçmeden gerçekleştiremezler. Gelin bu evreleri biraz detaylandıralım.

TARİH YAZICILIĞININ GELİŞİMİ

İnsanların, yaşadıkları deneyimleri kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarma ihtiyacı tarih yazıcılığının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Hititlerde anallar (yıllıklar), Kök Türklerde kitabeler, Osmanlılarda vakayinameler, Ruslarda kronikler tarih yazıcılığına örnek gösterilebilir. Zaman içerisinde insanların düşünce ve ihtiyaçlarında meydana gelen değişiklikler nedeniyle farklı tarih yazım şekilleri ortaya çıkmıştır.

Tarih Yazımının Geçirdiği Aşamalar şöyle sıralanabilir.

1-Hikâyeci (Rivayetçi) Tarih

İlk Tarih yazım şeklidir. Bu tarih anlayışında olaylar yer ve zaman belirtilerek, ancak neden – sonuç ilişkileri kurulmadan, yorum yapmadan hikâye ve efsanelere dayanılarak anlatılır. Söylentilere ve Mitolojik anlatımlara dahi yer verilir. Bu anlayışın öncüsü Herodot’tur. Herodot, Historia isimli kitabında Yunan ve komşu ülke tarihlerini bu yöntemle yazmıştır. XVIII. yüzyıla kadar Avrupa ve İslam dünyasında bu anlayışla yazılan kitaplar olmuştur.

2-Öğretici (Pragmatik) Tarih:

Geçmiş olaylardan gelecek için ders çıkarmak ve toplumun ahlaki yönden gelişmesine katkıda bulunmak amaçlanır. Kahramanlar ön plana çıkartılır. Öğretici tarzda eser veren tarihçiler, mensup oldukları toplumu harekete geçirerek milli birlik ve ahlaki değerleri geliştirmeyi istemişlerdir. Kişilerin toplumları için yaptığı hizmetleri anlatır. Onların ahlak, cesaret ve fedakârlıkları övülür. İlk temsilcisi Yunanlı tarihçi Tukidides’tir. Peleponnes savaşlarını bu tarzda yazmıştır. Avrupa ve ülkemizde de XIX. yüzyıla kadar bu tarih yazıcılığı devam etmiştir.

3-Araştırmacı Tarih:

Günümüzdeki tarih yazım şeklidir. Araştırmacı tarih anlayışında, bilimsel yöntem ve kurallardan yararlanılır. Olayların nedenleri ve sonuçları tarih biliminin yöntemleriyle araştırılır. Bu tarz tarih yazıcılığında tarihi olaylar tek bir sebebe dayandırılmamış, dönemin toplumsal, ekonomik, siyasi, dini, kültürel yapıları ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Bu tür tarih yazıcılığında tarihi olaylar kaynaklara dayalı olarak araştırılır ve başvurulan kaynaklar eserde dipnot olarak belirtilir. Araştırıcı tarih yazıcılığında olayların gelişimi, yeri, zamanı, sebepleri ve sonuçları ve bunlar arasındaki ilişkiler bir bütün olarak değerlendirilmiştir.

XIX. yüzyılın ortalarından itibaren bilimsel tarihçiliğin kullandığı yöntemdir. XX. yüzyıldan sonra hızla gelişerek bilimsel bir nitelik kazanmıştır. Bu yöntemin kullanılması sonucunda tarih bilgisi, araştırmacı döneme girerek ve bilim dalı haline gelmiştir.

4-Sosyal Tarih:

Öğretici tarihin duygusal yönünün terk edilerek toplumların her türlü faaliyetlerinin incelendiği tarih tarzıdır. Toplumun örf ve adetleri, dini inancı, aile yapısı, hukuk anlayışı vs. incelenir.

5-Neden-Nasılcı (Bilimsel) Tarih:

Olaylar sebep-sonuç ilişkisi içinde, neden ve nasıl sorularına cevap aranarak incelenir.

6-Kronik Tarih:

Bu yazım şeklinde, olayların isimleri ve gerçekleşme zamanı dikkate alınmıştır. Olaylarla ilgili detaylı bilgi edinmek, bu tür yazım şeklinde mümkün değildir. Bu tarz bir yazımda sadece zamanın akışını tarih olarak gözetir ve doğal akışını anlatır.

Ülkemizde son birkaç senedir yaşananlar bizlerin yeteri kadar tarih bilincine sahip olmadığını gösteriyor. Buradan çıkardığım bir sonuç olarak da sadece tarihi yazan atalarımıza sahip olmamız değil, o tarihi yazan atalarımızın yazdıklarını okuyacak olan torunlarının (bizlerin) da üstüne düşeni yerine getirmesi gerektiğidir. Aksi takdirde şanla şerefle yazılmış olan o tarih sadece yazılmış ve yaşanmaktan öte bir şey olarak kalmış demektir. Geçmişini bilen nesiller geleceği hakkında bir hedef tayin ederken de bu bilinçle hareket etmelidir.

Yeni Resim Yazım-Türlerine-Göre-Tarih-Çeşitleri tarihdevir kanuninin_fransaya_dansi_yasakla_tehdidi icelim_guzelleselim_montezuma_efendi hikayeci_tarihin_oncusu_ eskieser-1024x682

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP