DOLAR 32,2053 -0.22%
EURO 35,1156 -0.22%
ALTIN 2.498,171,32
BITCOIN 21638441.25264%
İzmir
29°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Yeni başlayanlar için “Rumeli Terimleri” Sözlüğü

ABONE OL
03/09/2020 00:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Etnik kafa karışıklığı ulus – devletler için en tehlikeli virüstür. İstediğin kadar güçlü ordun olsun, ekonomin tıkırında gitsin, tarihten gelen birikimlerin ya da eğitimli toplumun olsun, farketmez… Türkiye gibi kuruluş mimarisini “ulus-devlet” mantığı üzerine yapan tüm devletler, bir defa içlerine sokulan “etnik kafa karışıklığı” nifakından zehirlendiler mi, bundan arınmaları çok zor oluyor.

Ne yazık ki seksenli yıllarla birlikte Türkiye’nin güney doğusuna sokulan bu nifak, zamanla ülkemizi giderek daha fazla tesir altına almaya başladı. Mimarisi “Türk ulus-devleti” üzerine bina edilen Türkiye’de bir kısım insanımızın kulaklarına “ama siz Türk değilsiniz ki” diye fısıldayan şer odakları, bu tehlikeli virüsü toplumumuzun damarlarına zerketti.

 

ULUS-DEVLET

 

Hastalığa çözüm arayan hükümet, yakın zamana kadar “ulus-devlet” mimarisini yeni bir anayasa yaparak kökünde değiştirmeyi düşünüyordu. Lakin TÜSİAD tarafından ortaya atılan bu mealdeki anayasa teklifinin durup dururken bir “Türk sorunu” yaratacağı ortaya çıkınca bu fikrin buzdolabına kaldırıldığı ve (eğer gözlemlerimizde yanılmıyorsak) bu mimari yapıyla oynamadan yeni bir anayasa oluşturulmasına karar verildiği anlaşılıyor. Zaten etnik kalkışmadan beslenen terör örgütü ve onun uzantısı siyasilerin ulus-devlet mimarisini bozmakla yetinmeyecekleri gün yüzüne çıkmış durumda… Çünkü adı üstünde “ayrılıkçı” olan bu çevreler, bir sülük gibi Türkiye’den beslendikten sonra yeterince semirdikleri an kendi ulus-devletlerini kurma hayaliyle yanıp tutuşuyorlar.

Bu nedenle Türkiye gibi ülkeler için “etnik kafa karışıklığı” hastalığının tedavisi, “kendi ulus-devlet” mimarisini bozmak değil, bu mimariyi daha “çağdaş” bir yorumla güçlendirmekten geçiyor. Dileriz hükümetimiz ve muhalefet partileri bu gerçek üzerinde anlaşarak anayasa reformunu yaparlar…

 

ETNİK KAFA KARIŞIKLIĞI

 

Etnik kafa karışıklığı virüsü Türk toplumunun değişik kesimlerinde farklı şikayetlerle karşımıza çıkıyor. En çok rastlanan rahatsızlık ise insanlarımızı mesleği, kariyeri, yetenekleri, fiziksel özellikleri ya da ruh haliyle değerlendirmekten çok “nereli” olduğuna bakarak konumlandırma olarak baş gösteriyor. Mesela bir göreve atanacak adayların, o göreve ne denli uygun olduklarını sorgulamak yerine atasına babasına bakmaya başlıyorsunuz…

Sorsanız herkes mikro milliyetçiliğe karşı, ama uygulamada bu hastalığa yakalanmayan yok! İnanmayan bir baksın: Belediye başkanları nereliyse yakın ekibi de oralı… Milletvekilleri nereliyse atadıkları bürokratlar da aynı taraflardan… Patron nereliyse profesyonel kadroları da aynı yörelerden… Bir yere işçi mi alınacak, yetkili kimse başlıyor hemşerilerine kıyak yapmaya!

 

Hal böyle olunca da mecburen herkes etrafındakilerin nereli olduklarını araştırmaya başlıyor. Komşusu, okey masasındakiler, mesai arkadaşı, kapıcısı, oto tamircisi, bakkalı, boyacısı, ezcümle günlük hayatta kiminle muhatap oluyorsa onun yedi sülalesi nereli diye kurcalamaya koyuluyor.

Bu da toptancılığı beraberinde getiriyor elbette: Çerkes’se inatçıdır, Karadenizli’yse girişkendir, Trakyalı’ysa içkiyi sever, Kürt’se çok eşlidir gibi…

Bizim emsal Balkan suyu içmişler için de böyle toptancı yaklaşımlar var… Mesela “Muhacirden kız alma, Muhacire kız ver” derler. Sanırsın bizim kızçelerin cümlesi cadı!

 

 

MÜBADİL

 

Neyse, biz bu “etnik kafa karışıklığı” hastalığına bir nebze ilaç olur ümidiyle yeni başlayanlar için kısa bir “Rumeli terimleri” sözlüğü yazalım:

 

MÜBADİL: Lozan Anlaşmasıyla onaylanan bir protokol gereği, Anadolu’daki Ortodokslara karşılık Yunanistan’dan Türkiye’ye yerleştirilen Müslümanlara verilen isimdir. Mübadil sözcüğü, gerçekte etnik bir anlam ifade etmez. Mübadiller, büyük ekseriyetle vakti zamanında Osmanlılar tarafından Rumeli’ye iskan edilen Yörük Türklerinin soyundan gelir. Öyle olmayıp da diğer Balkan halklarından olan Müslüman Mübadiller de vardır, ama ben bugüne kadar Türk kimliğini reddeden bir mübadille hiç tanışmadım.

 

MUHACİR: Rumeli’den göç eden herkese bu ismi verirler, lakin bu doğru değildir. Aslında bir yerden bir yere göç eden herkes Muhacirdir. Türkiye’de yaşayıp da Muhacir olmayan neredeyse kimse yoktur, netice itibarıyla!

 

BALKAN TÜRKÜ: Ataları Rumeli suyu içmiş ve “Ne mutlu Türk’üm diyen” herkes…

 

EVLAD-I FATİHAN: Balkan yarımadasını fetheden Osmanlı akıncılarının torunlarına verilen isim. Ayıptır söylemesi, Malkoçoğulları, Evrenosoğulları, Turhanoğulları bizim büyük büyük dedemizdir…

 

SELANİKLİLER: Bazıları tamamen uydurma yaftalarla itibarsızlaştırmaya çalışsa da gerçekte Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesini onlar oluşturmuştur. Yeni Türkiye’yi “aklı hür, vicdanı hür” nesillere emanet eden, demokrasiye inanan, ırkçılıktan arınmış bir Türk kavramı ve yobazlıktan arınmış bir Müslüman kavramı bina eden insanlardır. Bugün Tayyare fabrikasından emekli, Kayserili Ahmet Hamdi Bey’in oğlu Cumhurbaşkanı, deniz yollarında kıyı kaptanlığı yapan Rizeli Ahmet Erdoğan’ın oğlu Başbakan, Tapu memuru Tuncelili Kamer Bey’in oğlu ana muhalefet partisi genel başkan olabiliyorsa bunda Selanikliler’in katkısı herkesten çoktur.

 

KARAMANOĞULLARI: Rumeli kökenli hemen herkes kendi geçmişini Karamanoğulları beyliğine dayandırır. Aslında tamamen doğru değildir bu; gerçekte Rumeli’deki Türkler’in sadece bir kısmı Karamanoğulları tebasından gelmektedir. Lakin Karamanlılar’ın Rumeli’ye getirdikleri kültür, Arabesk etkilerden uzaklaşınca öylesine güçlü kök salmıştır ki herkesçe benimsenmiştir. Karamanlılar Mevlevilikle Bektaşiliğin, Karacaoğlan’la Nasreddin Hoca’nın, Türkmen gelenekleri ile Derviş kültürünün birbirine düşman olmadığını kanıtlamışlardır. Laf aramızda, dünyada remi dil olarak Türkçe’yi ilk kabul eden devlet de Karamanoğulları’dır.

 

RUMELİ TÜRKİYESİ: Geçen hafta Sayın Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ziyaret ettiği Kavala 1364’te Osmanlı topraklarına katılmıştır. Aynı günlerde Sayın Başbakan’ın ziyaret ettiği Makedonya’nın başkenti Üsküp ise 1392’de Türklerce fethedilmiştir. Buna karşın, çok daha sonraları, İstanbul 1453, Trabzon 1461, Diyarbakır 1515, Adana 1517’de Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!

 

 

    En az 10 karakter gerekli