Yugoslavya’nın dağılışı ve sonuçları

7 Mayıs 2024 - 11:31

1977'de İstanbul'da doğdum. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümünde Lisans ve Yüksek Lisans yaptıktan sonra bir süre çeşitli eğitim kurumlarında Coğrafya Öğretmeni olarak mesleğimi icra ettim. Ancak Coğrafya tutkusunun getirdiği gezme aşkı ile yeryüzünde başta Avrupa'nın hemen her şehri olmak üzere, Kuzey Afrika'da Tunus'tan Ön Asya'da İsrail'den Güney Asya'da Singapur'a dek yaklaşık 70 kadar ülkede ve kabaca 400 kadar şehirde bulundum. Bu gezilerin kimisi bir kaç günlük, kimisi ise bir aya yakın sürelerde olduğundan yaptığım çeşitli işler ve çok çeşitli sebeplerden ve kimi zaman da bazı yardım derneklerinin gönüllü seyahatlerinden dolayı gittiğim bu ülkelerdeki çalışmaların ve gezilen bölgelerdeki edinimlerin hakkı, esas manada Akademik hayat içerisinde bilime aktarılması gereken gözlemler ve araştırmalar olmalıydı. Bu sebepten İstanbul Üniversitesinde Doktoramı tamamlarken aynı zamanda Akademik hayata bu kez bir üniversite bünyesinde yeniden başlamak gerekti ve Fırat Üniversitesinde akademisyen olarak hizmete başladım. Bu bağlamda Bölgesel Coğrafya Anabilim dalında Doktoramı tamamladım ve Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümüne tayinim dolayısı ile 1,5 yıldır Elazığ'da ikamet etmekteyim. İlki 1990'larda yılında henüz üniversite öğrencisiyken olmak üzere 2013 yılına dek Balkan yarımadasına yönelik ziyaretlerimde 3000'e yakın köy, kasaba ve şehirsel yerleşmede geziler ve araştırmalarda bulundum. Fotoğraflanan bu çalışmalarda söz konusu coğrafyanın etnik yapısı, kültürel çeşitliliği, kriz bölgeleri ve sebepleri üzerine çalışmalarda bulundum. Kimi ulusal ve uluslar arası dergilerde ve sempozyumlarda bu çalışmaların bir kısmı yayınlanmış iken halen yayınlanmaya hazır halde 80 kadar makale üzerinde daha çalışmaktayım. Balkanlarla tanışıklık ise babamın da köyü olan Sivas'ın Zara ilçesinin Dereköy köyündeki Sancak'lı nüfusla olan ilişki yanında eşimin de memleketi olan Arnavutluk ve Arnavut halkı ile olmak üzere iki koldan söz konusudur. Bu sebeplerin tetiklemesi sonucunda ilgi alanımı tamamen Balkan Yarımadası ve Coğrafyası yanında bilhassa Balkan Jeopolitiği ve bunun en önemli öznesi olan Etnik topluluklar üzerine yoğunlaştırdığım bu günlerde halen çok çeşitli ziyaretler ile bölge ile olan bağımı canlı tutmaya çalışırken halkımızın da her geçen gün bu coğrafya ile olan ilişkisini geliştirmeyi amaçlamaktayım. Bu sebepten bir çok gezide gönüllü olarak bölgeyi gezmek isteyen akademisyen ve öğrencilere rehberlik ettiğim de olmuştur. Akıcı derecede İngilizce, Arnavutça, Sırp-Hırvatça ile temel düzeyde Fransızca ve İsveç dili ve az da olsa Arapça bilmekle birlikte Kiril alfabesi ile olan eserlere ve söz konusu dillere yatkınlıktan dolayı bölge haberlerini sıklıkla ve düzenli olarak takip etmekte ve bunlardan ve bölgedeki gözlemlerimden çıkardığım sonuçları sizlerle paylaşmaktayım. Günümün çoğunu sırası ile, akademik etno-kültürel ve etno-coğrafi çalışmalar yanında çok sevdiğim eşim ve oğlum ile geçirmekteyim. Kaybedilene yabancılaştıkça yitirdiğimiz şey o nispette bir başkasına ait haline gelir. Kayıp coğrafya'ya ve insanlarına, insanımızı yaklaştırmak, geçmişteki her acının ve her türlü kaybın telafisi için ilk kapıdır.

Yüksel HOŞ

Yugoslavya’nın dağılışı ve sonuçları

Yugoslavya’nın dağılışı ve sonuçları
Son Güncelleme :

05 Mayıs 2013 - 9:53

505 okuma
(Last Updated On: 05/05/2013)

Hiç bir mozaik, bir beton değildir. Yugoslavya da değildi. Çünkü mozaiğin yapısı, taşların tutunma ömrü ve yapıştırıcının sürekliliği ile doğru orantılıdır. Taşların ayrılması için bazen ufak darbeler ve dışarıdan bir parmak yeterli olabildiği gibi, bazen de esen kimi rüzgârlar onları bağımsızlık için ayrılmaya tetikleyebilir. Komünizmin zorla yapıştırdığı mozaiğin parçaları, yine komünizmin kendisi ile birlikte döküldüğünde, bu sahte harcın ardında kalan duvarda Çetnik ve Ustaşa terörünün kanlı işaretleri görülecek ve yeniden açığa çıkacaktı. 

 

İşte bu mozaik için de dağılış 1980 yılında Josip Broz Tito’nun ölmesi ile başlar.

Yüksel-Hoş-TitoO zamana dek bir şekilde baskılanan ve komünist ideal çerçevesinde alt kültüre indirgenen milliyetlerde milli duygular ve hislerin ön plana çıkması korkulan liderin gözlerini yumması ile söz konusu olur. İşte Yugoslavya’da değil konuşmak, hayal dahi edilemeyenler bir düzine yıl içerisinde yavaş yavaş gerçeğe dönüşmüş ve aniden bir patlama ile 4 yıla yakın bir süre devam eden savaş sonrasında ülke 6 ayrı noktasından ayrılmıştır. Peki bu ayrılmanın sebepleri, ayak sesleri ve sonuçları nelerdir? Gelin hep birlikte kısaca ve özetle analiz edelim. Federasyon içerisindeki ilk milliyetçi reflekslerin, aynı zamanda federasyon başkentine de ev sahipliği yapan Sırbistan’da ortaya çıkması ile Yugoslav başkenti Belgrad, artık Sırp Milliyetçiliği’nin kalesi olmuştur. Bu ilk milliyetçi refleks, 1989 yılında çevrilen bir filmle oluşturulmuştur veya tetiklenmiştir. Söz konusu filmin en özgün yanı, etnisiteleri ayıran bir ayraç olması idi. Zira film Belgrad’da gösterime girdiğinde filmden Yugoslav olarak girenler filmden Sırp olarak ayrılmaktaydı. İkinci milliyetçi refleks ise oldukça gereksiz bir miting ile başlatılır ve burada geleceğin büyük Sırbistan’ına dair ilk mesajlar haykırılır. Sırplar, 1389 Kosova Savaşı yıldönümünün mitingini Arnavutların yaşadığı Kosova’da yaparlar. Bu esnada bölgeye gelen Yugoslavya lideri Slobodan Miloseviç Sırplara, “Artık size kimse dokunamayacak” derken bir ulusun temsilcisi olduğunu da açığa çıkarır ve savaş için ortam hazırdır.

 

 

 

 

ETNİK PARTİLERİN KURULMASI DETAYI

 

Meselede sadece etnik partilerin kurulması detayı kalmıştır. 1989 yılındaki bu olaylardan sonra varlıklarını koruma telaşı ile Sırplar dışındaki diğer milletlerin partileri kurulur. SDS (Sloven Demokratik Partisi), HDZ (Hırvat Demokratik Birliği) adlı partiler kurulur ve teşkilatlanır. 26 Mayıs 1990 yılında ise Boşnak Partisi olan SDA kurulur. Bu partilerin kurulması, yükselen Sırp Milliyetçiliği karşısında ayakta durabilmek için etnisitelerin gelecekte yok olmamak adına, kendi kaderini belirleme yani Self Determinasyon hakkına doğru giden süreci başlatmaktır. Bunların ardından korkulan şey de gerçekleşir ve hepsinden sonra, 1990 yılında söz konusu partilerden de daha kalabalık olan ve birer saatli bomba niteliğindeki Yugoslav Ordusu’nun desteklediği SDS yani Sırp Demokratik Partisi kurulur. Üstelik Yugoslavya Federasyonu içerisindeki tüm ülkelerde yaşayan Sırpları birleştirmek gayesi yanında, milliyetçi, ekstremist, radikal ve anti İslamist bir partidir SDS. Bu ve benzeri etnik partilerin kurulmasının ardından her bir partinin kendi programı ve hedefi doğrultusunda bölgesel farklılıklar daha da belirginleştirilir. Bu bölgeselleşme sonucunda federasyonun en gelişmiş ve organize ülkesi olan Slovenya’daki federasyon bütçesinin yüzde 20’den fazlasını karşılamaktadır, Federasyonla gümrük gelirlerini paylaşmayacağını açıklamıştır. Zira bu gümrük gelirleri yabana atılmayacak gelirlerdir çünkü İtalya ve Avusturya ile komşu olan ve dolaylı olarak da Almanya’nın da limanlarını sıkça kullandığı bir ülke olan Slovenya’nın bu gümrük gelirleri, söz konusu üç sanayi ülkenin ticaret hacminin sunduğu ciddi bir pay içermektedir. Büyük olasılıkla Slovenya’nın bu kararına söz konusu üç ülkenin dahli söz konusudur. Nitekim Slovenya’yı ilk tanıyan ülkelerin de Almanya ve Avusturya olması tesadüfi olmasa gerektir. Bazı uzmanlar, savaşı Almanya ve Avusturya’nın başlattığını dahi mırıldanırlar bu durumda Sırpların yaptığı iş, Almanya ve Avusturya’nın yaptığı yanında göreceli olarak masum dahi görülebilir. Zira Almanya ve Avusturya, Slovenya ve Hırvatistan’ı tanımış ancak Bosna Hersek’i tanımayarak bir nevi iç savaş olarak nitelendirdikleri kıyıma sessiz kalmışlardır. Bu durumda Sırpların eylemleri, eline silah tutuşturulan bir delinin karşısındakileri ayrılmak için bekledikleri fırsatı vermesi olarak da nitelendirilebilir. İşte Slovenya da sahip olduğu konumu ve dar da olsa yeterli ve derin kıyı şeridinden dolayı Almanya ve Avusturya için önemli ve değerli bir ülkedir. Çok geçmeden gümrük gelirlerini paylaşmama kararını bir referandum ve ayrılma kararı izler. Ancak Yugoslavya’nın en batısında olan bu ülke ile Sırbistan Arasında uzun bir Hırvat toprağı olan “Slavonya” bölgesi bulunmakta olduğundan Yugoslav ordusu tüm ağırlığı ile birlikte Slovenya’da olana dek Slovenya zaten kurumlarını oluşturmuş ve savunma pozisyonuna geçmiştir bile. Slavonya bölgesinde Sırp güdümlü federal ordunun ilk girdiği yer olan Osijek ise günümüzde dahi izleri duran bir savaş abidesi olarak o günlerdeki yıkımı yaşamış önemli bir sınır kentidir.

 

SEMBOL KENT OSİJEK

 

Hırvatistan’ın belki de bağımsızlık için ödediği en önemli acı bedel, Osijek ile sembolizedir. Hırvat ordusunun bu kesimde Sırp ordusuna karşı verdiği mücadele, Slovenlerin toparlanması ve zaten çoktan püskürtmüş oldukları Sırp tehdidinden kurtularak bir vefa gereği kendileri gibi Katolik olan Hırvatistan’a yardım için lojistik imkan sunmalarında etkili olmuştur. Slovenya’daki Yugoslav ordu garnizonları da oldukça sınırlı ölçüde olduğundan Slovenler kendilerine yönelik cılız Yugoslav saldırısını coğrafi pozisyonlarının da tesiri ile kısa sürede püskürtebilmiştir. Savaşın esas sebebi olmasa da ayrılığın esas sebebi, Avusturya ve Almanya’nın Slovenya ve Hırvatistan’ı ayrılmaya tazyik etmesidir. Zira Yugoslavya’nın eskiden Avusturya’nın bir parçası olan ve Banat Drau adını verdikleri Slovenya ülkesinin kendilerine denize çıkış koridoru olarak görülmesi bu iki Alman ülkesi için de çıkar meydana getiren bir durumdur. Slovenya’nın İtalya ve Avusturya’ya yaslanmış coğrafi konumu ve büyük ölçüde dağlarla çevrili oluşu ise savunmasında müstahkem avantaj sağlamıştır. Slovenya’nın zaferinin bir diğer önemli sebebi ise nüfusunun önemli ölçüde homojen olmasıydı. Nüfusu neredeyse homojen olduğundan dolayı ülkedeki örgütlenme hızı ve sonuca ulaşma sıkıntısız olmuştur.

V HARFİNİN ORTASINDAKİ SIRP NÜFUS

 

Yüksel-Hoş-Sırp-partisiSlovenya’yı takiben Hırvatistan da bir referandum ile bağımsızlık ilan eder. Ancak Hırvatistan’ın coğrafi açıdan oldukça biçimsiz olması ve sağa yatık bir V harfini andıran şekli büyük sıkıntı yaratmıştır. Zira bu V harfinin ortasında ağırlıklı bir Sırp nüfus bulunmaktaydı ve bu Sırp nüfus da Hırvatistan’dan ayrılarak Krajina Sırp Cumhuriyeti adında bir diğer ayrılıkçı cumhuriyet oluşturmuşlardır. Bu cumhuriyet, günümüzde Bosna Hersek içerisindeki Sırp Cumhuriyeti ile eş zamanlı kurulmuş ve ondan farksız bir cumhuriyettir. Ancak Batılı güçlerce Hırvatistan’da bir Sırp Cumhuriyeti’ne rıza gösterilmezken Bosna Hersek’teki Sırpların cumhuriyet oluşturmasına izin verilmiştir. Hırvatistan savaşı Slovenya’dan daha uzun sürmüştür. Zira Hırvatistan’ın biçimsiz konumu sebebi ile doğuya bakan tüm noktalarından gerek Yugoslavya Federal Ordusu ve gerekse ayrılıkçı Sırp güçler ile çatışmaları mevcuttu. Ancak Hırvatistan’ın Dalmaçya kıyılarına sahip olması, ona coğrafi açıdan büyük bir kolaylık sağlayan yükleme boşaltma ve çeşitli liman işlevlerini kazandırmıştır. Her ne kadar savaşan ülkelerin geneline bir ambargo söz konusu ise de Bosna Hersek dışında herhangi bir ambargo diğer ülkeleri etkilememiştir. Zira savaşan ülkelerin hemen hepsinin birer kıyısı vardır. Ancak Bosna Hersek’in 22 kilometrelik kıyısı çok uygunsuz bir yerdedir ve önünü de bir Hırvat yarımadası kapatmaktadır. Dahası bu kıyıda yaşayan nüfus da ayrılıkçı etnik Hırvatlardır ve Bosna Hersek içerisinde Hersek-Bosna isminde bir Hırvat ülkesi kurmaya çalışmaktaydılar. İşte bu durumda yüzlerce ada, koy ve körfeze sahip olan Hırvatistan’ın durumu savaşta ona en parlak imkânı verecek özel konumu oluşturmaktadır. İşgal edilmesi zor ve dahası ciddi bir deniz gücü gerektirecek olan bu kıyılar aynı zamanda federal ordunun saldırmasına el vermeyecek enine bir uzanışla iç kesimlere kapalı dik dağlarla çevriliydi. İşte Hırvatistan da bu şekilde ülkesinin bir kısmını kurtarmaya çalışırken diğer kısımda oluşturduğu kurtarılmış alan ile güçlenmeye ve toparlanmaya, Yugoslav ordusunun top menzili dışındaki sahalarda endüstriyel kalkınmasını tamamlamaya çalışmıştır.

BOSNA HERSEK’İN BAĞIMSIZLIK İLANI

Slovenya ve Hırvatistan ile savaşa giden Yugoslav Federal Ordusu’nun adeta bir savaş alanına ve propaganda mekanına dönüştürdüğü Bosna Hersek de son olarak referandum gerçekleştirerek bağımsızlığını ilan eder. Ancak Bosna Hersek, ülkedeki hiç bir ülke kadar bir grubun ağırlıklı etkisinin hissedilmediği ve en kalabalık toplumun yüzde 44-45 ile Boşnaklardan oluştuğu bir ülkeydi. Ülkede güçlü bir Sırp azınlık, adeta bir “bölgesel çoğunluk” şeklinde toplu halde çoğu mekanda çoğunluğu oluşturmaktaydı. Nitekim Bosna Hersek’te meydana gelen savaş ise felaketi getirmiştir. Federal ordu ülkede en kanlı katliamları yapmış, Boşnakların kontrol ettiği toprakların büyük çoğunluğunu ele geçirmiş ve ele geçirdiği yerleri ise daha sonra SDS partisinin ilan ettiği Republika Srpska (Sırp Cumhuriyeti) adlı illegal devlete terk etmiştir. Sonrasında ise savaş suçları gerçekleşmiş ve çeyrek milyon kadar insan öldürülmüştür. Bunlar ağırlıklı olarak Türkiye’ye bakan Doğu Bosna topraklarıdır ve buradaki güçlü Müslüman nüfus etnik açıdan katliam ve zorunlu göçlerle “temizlenmiş alan” haline getirilmiştir. Günümüzde 3 devlet başkanına, 200 kadar bakana sahip olan ve işlemez durumda bir siyasi sistemle yönetilmeye çalışılan Bosna Hersek, Balkanların gelecekte de en çok ses getirecek ülkesi olmanın sinyallerini vermektedir. Ülkedeki illegal olarak kurulmuş ve katliamlardan doğrudan sorumlu olan Sırp Cumhuriyeti adlı entite ise günümüzde ülke topraklarının yüzde 49 kadarını kaplamaktadır ve ülkede birçok sorun gündemdedir. Savaştan sonra yerlerine henüz dönememiş insanlar, uzun süren savaş dönemi içerisinde ülkeyi veya evlerini terk eden insanların geri dönüşlerindeki güven problemleri ve dönenlerin mal ve mülklerini satarak güvenli ve kendi etnik topluluğunun yaşadığı alanlara gitme eğilimi Bosna Hersek’i neredeyse etnisitelerin birlikte yaşaması olanaksız mekânlarından birisi haline getirmiştir. Savaştan en kazançlı çıkan ülkeler nüfusları önemli ölçüde türdeş olan ülkelerdir. Federasyon’dan sırası ile en son ayrılan ve neredeyse hiç savaş görmeden ayrılan iki ülke olan Makedonya ve Karadağ, Ortodoks ülkeler olması açısından herhangi bir savaş ile Sırbistan’ın saldırısına maruz kalmayan ülkeler olmuşlardır. Federasyon, 6 devlet ve iki özerk bölgeden oluşmaktaydı. Bunlar, nüfus sırasına göre; Sırbistan, Hırvatistan, Bosna Hersek, Makedonya, Slovenya, Karadağ ile her ikisi de Sırbistan’a bağlı olan Kosova ve Vojvodina özerk bölgeleridir.
Federasyon’da kurucu devlet olmamasına ve Sırbistan’ın bir özerk bölgesi olmasına rağmen Kosova’da 1989 yılında çıkan huzursuzluklar ve neredeyse 20 yıllık bir bağımsızlık mücadelesinin ardından yakın bir zamanda ayrılmış ve bağımsız olmuştur. Bir diğer özerk cumhuriyet olan Vojvodina ise içerisinde yaşayan Macar nüfus farklılığından dolayı özerklik verilmiş bir sahadır. Ancak Vojvodina’nın gerek günümüzde ve gerekse gelecekte ayrılması imkân dâhilinde değildir. Zira ülkedeki Macar azınlık, senelerden beridir artan, artışı teşvik edilen Sırp nüfus içerisinde yüzde 25 oranındadır. Günümüzde bu oran da hızla düşmektedir zira ekonomik açıdan durumu daha iyi olan Macaristan’ın sağladığı sosyal olanaklar ve coğrafi yakınlık, Vojvodina’daki Macar nüfusun da hızla erimesine yol açmaktadır. Herhangi bir şekilde özerk olmamasına rağmen, muhtar bir bölge de olmayan ancak sınırları belli olan ve içerisinde kendilerine kültürel özerklik hakkı belli ölçüde verilmiş olan Boşnakların yaşadığı bir bölge daha vardır. Burası, Sırbistan’ın güneybatısı ile Karadağ’ın tüm kuzeyi arasında kalan Sancak bölgesidir. Söz konusu saha, Bosna Hersek’i Kosova’ya bağlayan bir Türk kuşağı olarak görüldüğü için durum daha da farklılık arz eder. Gelecekte Sancak’ın bağımsızlığına yol açabilecek bir ön kapı olan Sancak Bölgesi’ne özerklik verilmesine dahi Sırbistan ve Karadağ sıcak bakmamaktadırlar. Sancak’tan Avrupa ve Türkiye’ye göç etmiş olan 1 milyonu aşkın nüfus ve Sancak’ta yaşayan yarım milyona yakın Boşnak nüfus, bir Özerk Sancak Cumhuriyeti için çalışmalarına şimdilerde kültürel ve politik bazda başlamışlardır.

VARDAR NEHRİ’NİN BATISI VE DOĞUSU

 

Yüksel-Hoş-SDAMakedonya’da ise Vardar Nehri’nin batısındaki Arnavut çoğunluklu Müslüman nüfus ile Vardar Nehri’nin doğusundaki Makedon çoğunluk arasında neredeyse yarı yarıya bölünmüş bir kültürel yapı söz konusudur ve bu kültürel yapı, gün geçtikçe ayrışmaktadır. Birbirleri ile evlenmeyen Hıristiyan Makedonlar ve diğer Müslüman toplulukların kaynaşmamışlığı gerçeği söz konusudur. Ülkede şu anda belediyeler bazında Arnavutlar çoğunlukta oldukları sahalarda yarı özerk bir halde kültür alanlarını meydana getirmişlerdir. Benzeri bir durum, Goralılar ve Türkler için de çok daha kısıtlı da olsa söz konusudur. Bu durumda Makedonya’da henüz etnik olarak ayrılma talepleri meydana gelmemişse de durum tamamen zamana ve statükonun oluşmasına bakan bir hal arz etmektedir. Bu tür bir ayrışmanın oluşması gelişmesi için gerekli ilk basamak olan belediyeler bazındaki ayrışmalar günümüzde gelecekteki ayrışmaların ve akabinde olması muhtemel ayrılmaların da habercisidir. Nitekim etnik Arnavutluk sınırlarının Batı Makedonya’yı da olduğu gibi kapsaması bunun bir öngörüden ziyade bir toplumun ideali olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Yugoslavya’nın çökerken Balkan yarımadasının en ciddi nüfusa sahip olan bu ikinci devletinin boşalttığı yer doldurulamamıştır. Dahası Türkiye nüfusunun tamamının Balkan yarımadasında bulunmadığı da göz önüne alınır ise Yugoslavya, Balkan yarımadasının şüphesiz en kalabalık ve büyük devleti idi. Bu bağlamda, Ekonomik açıdan, endüstriyel açıdan, doğu ve batı bloku arasındaki orantılı siyasi duruşu açısından özgün bir ülkenin ortadan kalkması, Balkan yarımadasının batısındaki dengeleri bütünüyle değiştirmiştir. Yarımada günümüzde Batıdan ve güney sektörde Yunanistan yönünden Avrupa Birliği’nin, kuzey ve kuzeydoğudan ise Rusya Federasyonu’nun bir çıkar alanı halinde ayrışmaya başlamış durumdadır. Balkan yarımadasında Rusya politikaları yanında tavır alan başlıca ülke Sırbistan’dır. Bulgaristan ise güçlü bir şekilde Rusya Federasyonu ile ekonomik ve enerji bağına sahiptir. Bir diğer küçük ayrıntı ise Karadağ için söz konusudur. Ülkede sayıları neredeyse Karadağ nüfusunun yüzde 10’unu bulmuş olan çok sayıda Rus yaşamaktadır. Ruslar, Karadağ’a turizm çalışanı, teknik personel veya yatırımcı olarak gelmişlerse de ağırlıklı olarak Karadağ’ın Adriyatik kıyısındaki sıcak kıyılarında olmaları Rusya’nın alışıldık politikası ile paralellik arz etmesi açısından dikkat çekicidir.

BAŞARILI VE YERİNDE DIŞ POLİTİKA

 

Balkan yarımadasında Türkiye’nin başarılı ve yerinde dış politikası, anlaşmazlıkların çözümü, halkların bir arada yaşayabilirliği, sürdürülebilir kalkınma ve ortak işbirliklerinin geliştirilmesi esasına dayanmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, TİKA ve Eximbank aracılığı ile neredeyse bütün Balkan ülkelerinde kalkınma, kültürel ve ekonomik işbirlikleri, eğitim, altyapı hizmetleri ve sağlık alanında gün geçtikçe varlığını hissettirirken bir diğer yandan da kimi STK’lar, yardım dernekleri ve Kızılay sayesinde de sıkça adından söz ettirmektedir. Türkiye’nin gelişmesi ve güçlenmesi ile artan Türkiye algısı, Balkan ülkelerinde Türk algısının Türk filmlerine ve Türk takımlarına ve sanayi ürünlerine olan ilgisini de artırmakta ve Avrupa Birliği’nin Batı Avrupa güdümlü yaklaşımlarına bir alternatif olarak bu ülkelerin gelecekte bir “Dost Alternatif” olarak Türkiye’yi görmeye başlamasına doğru giden bir yol açmaktadır. Yugoslavya artık yoktur. Ancak bakiyesi olan 7 devletin kendi iç huzurunun sağlanması, birbirleri ile olan sağlıklı ilişkileri ve daha fazla devlet meydana gelmemesi için farklılıkların mümkün ölçüde korunması ve bir global hastalık olan milliyetçilikten uzak durulması ise mevcut duruma yönelik en sağlıklı temenni olacaktır.

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.