DOLAR 34,5700 0.23%
EURO 36,0187 -0.61%
ALTIN 3.004,831,46
BITCOIN 34088881.16329%
İzmir
17°

PARÇALI AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

Yunanistan’ın ‘insanlık dışı’ göçmen politikasını AB destekliyor
115 okunma

Yunanistan’ın ‘insanlık dışı’ göçmen politikasını AB destekliyor

ABONE OL
01/12/2021 13:49
Yunanistan’ın ‘insanlık dışı’ göçmen politikasını AB destekliyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yunan hükümetinin sınır güvenliğini öne sürerek yaptığı savunmaların esasında hukuken makul hiçbir tarafı yok – Yunanistan’ın göçmen politikası sert tedbirlere dayalı, hukuk dışı ve insani yönü olmayan bir anlayışa dayanıyor – Yunanistan’ın uluslararası sözleşmeler uyarınca göçmenleri güvenli bir şekilde karaya çıkartması, kayıt altına alması ve uluslararası korumaya gereksinim duyup duymadıklarını araştırması gerekiyor. Fakat bunun yerine sığınma sürecini işletmeden insanları tehlikeli koşullarda sınır dışı etme yolunu tercih ediyor – Avrupa’nın jeopolitik ve ideolojik kaygılarının hukuki ve insani kaygılarının önüne geçmesinin Atina’nın sığınmacılara karşı yasadışı sert politikalar izlemesini cesaretlendirdiğini hepimiz biliyoruz

Doç. Dr. İsmail Şahin, Yunanistan’ın sığınma politikasını değerlendirdi:

Ulusal ve uluslararası düzeyde, Yunan makamlarının ülke sınırlarına ulaşan göçmenleri yasadışı yollardan Türkiye’ye geri ittiklerini gösteren çok sayıda yazılı ve görsel kanıt bulunmaktadır. Bu bağlamda, Yunanistan’ın sığınmacılara karşı çıktığı uluslararası sözleşmelerden doğan uluslararası yükümlülüklerinin yanı sıra sınır güvenliğine ilişkin vurgulanması gerekmektedir. Çünkü Yunan hükümetinin sınır güvenliğini iddia ederek kendini savunmasının gerçekten meşru bir yanı yok.

Avrupa Birliği üyesi bir devlet olarak Yunanistan’ın AB Temel Haklar Şartı’na bağlı olduğunu belirtmekte fayda var. 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması‘na göre üye devletler Şartlara uygun hareket etmekle yükümlüdürler. Sığınmacılarla ilgili olarak “geri göndermeme” ilkesi burada benimsenmiştir. Durum 19. Maddeye göre,, bir kişinin zulüm görme korkusu duyduğu veya işkence, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye veya cezaya maruz kalmasının ciddi ihtimal dahilinde bulunduğu bir yere geri gönderilmesi yasaktır. Bu temel ilkenin temeli 1951 Cenevre Sözleşmesi’dir. Antlaşma, ülkelerin sınırlarına ulaşmış sığınmacıların hiçbir şekilde iade edilmeyeceğini açıkça belirtmektedir.

 Güvenli, nezih ve insanlık dışı koşullar

Anlaşma ayrıca ülkeye izinsiz giren mültecilere gecikmeksizin yetkili makamlara başvurma hakkı tanınmasına, diğer ülkelere kabulleri için makul süre ve gerekli kolaylıkların sağlanmasına karara bağlamıştır. Görüldüğü gibi geri gönderilmeme ilkesi hem uluslararası hukukun hem de AB hukukunun temel ilkelerinden biri haline gelmiştir. Öte yandan, Cenevre Sözleşmesi uyarınca sığınmacıların ulusal güvenlik veya kamu düzeni ile ilgili nedenlerle sınır dışı edilebileceğini belirtmek gerekir. Ancak bu durumda bile, yargı süreçlerinin şeffaf işleyişi ve mültecilere mümkün olan tüm yargı olanaklarını sağlayacak adil yargılanma hakkının tanınması gerekmektedir. Sınır dışı koşulları söz konusu olduğunda bile, sınır dışı işlemlerinin güvenli, onurlu ve insani koşullarda yapılmasına karar verilmiştir.

Yunan hükümetinin göç politikası göz önüne alındığında, bu politikanın sert önlemlere, yasa dışı ve insanlık dışı anlayışa dayandığını söylemek abartı olmaz. Göçmenlerin Yunan makamları tarafından geri püskürtülmesi, tüm ihlallerden önce uluslararası hukukun “geri gönderilmeme ilkesi” ile çeliştiğinden bu noktada yasa dışı bir uygulamadır. Ancak Yunan makamları Ege Denizi’ndeki “geri itme” iddialarına katılmıyor. Atina bu haberin doğru olmadığını ve Türkiye tarafından kasıtlı olarak üretildiğini öne sürüyor.

 Atina’nın gerçekçi olmayan iddiaları

Öte yandan Yunan Hükümeti, resmi açıklamalarında, kaçakçılarla mücadelede ve mağdurların önlenmesinde büyük özveri gösterdiğini ve böylece Avrupa’daki yasa dışı insan kaçakçılığına aniden son verdiğini iddia ediyor. Ancak bu konuda Atina’nın açıklamalarının ikna edici olmadığı söylenebilir. Öyle ki mülteci örgütleri ve Avrupalı yetkililer Yunanistan’ı uluslararası hukuku ve temel Avrupa değerlerini Yunan makamları tarafından ihlal ettiği gerekçesiyle açıkça kınadılar. Dahası, Türkiye dışından çok sayıda gazeteci Yunan Sahil Güvenliği’nin Ege Denizi’ndeki mültecileri nasıl ittiğine tanık olmuş ve karşılaştıkları insanlık dışı manzaranın tüm ayrıntılarına uluslararası toplumun dikkatini çekmiştir. Gazeteciler bir kez daha Yunanistan’ın mültecileri Ege Denizi’nden Türk kara sularına taşıdığını doğruladılar ve bu da birçok uluslararası rapora yansıdı.

Atina’nın bir başka açıklaması da Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki düzensiz göçmen geçişini desteklemesi ve böylece bölgedeki baskıyı artırması ile ilgili. Ancak yapılan araştırmalar dikkate alındığında Yunan makamları denizde yakalanan göçmen teknelerini sadece Türk karasularına geri itmekle kalmamış, Yunan sahil güvenlik tarafından yakalanmadan adalara ulaşmayı başaranları da Türk karasularına çekip sürüklemişlerdir. Örneğin, Midilli adasında bulunan fotoğraf ve elektronik verilerle kanıtlandığı gibi insanların daha sonra Yunan makamları tarafından teknelerle Türk karasularına terk edildiği tespit edilmiştir.

Uluslararası sözleşmelere uygun olarak, Yunanistan’ın göçmenleri güvenli bir şekilde tahliye etmesi, kaydettirmesi ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyup duymadıklarını kontrol etmesi gerekiyor. Ancak Yunan makamları bu hukuk yolunu izlemek yerine, insanları sığınma hakkı tanımadan tehlikeli koşullarda sınır dışı etme yolunu tercih ediyor. Şaşırtıcı bir şekilde, şu anda AB makamlarının Türkiye’ye sığınma başvuruları kabul edilmeyen göçmenleri geri almaya devam ettiğini söylüyor. Yunanistan’ın süreci böyle bir şekilde yürütmediği aşikardır.

 Avrupa’nın jeopolitik ve ideolojik sorunları

AB’nin şu anda yapması gereken, Atina’yı bir şekilde Yunanistan’a sığınma hakkı verme sürecini başlatmaya ikna etmek. Mülteci krizi bağlamında kuşkusuz en ağır yük Türkiye’nin omuzlarında yatıyor. Öte yandan Avrupa ülkeleri bu yükü paylaşmak için kendilerine verilen sorumluluk ve fedakarlıkları yerine getirmekten mümkün olduğunca kaçınmışlardır. Şimdi de Yunanistan’a yönelik bir kısıtlama politikası izlemeden, Yunan makamlarının sorumsuzca başvurdukları önlemlerin devam etmesine yol açıyorlar. Bu anlamda, AB makamlarının bir yandan Atina’nın AB mevzuatını ve uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiğini beyan etmeleri, diğer yandan da binlerce sığınmacının Akdeniz ve Ege Denizlerinden Avrupa’ya güvenli bir şekilde geçememesini sağlamaları çelişkilidir. Belki de bu çelişkinin nedeni Avrupa’da hızla yayılan yabancı düşmanı siyasi iklimdir. Bu iklimin Avrupa’dan Yunanistan’ın sığınmacılara yönelik cezalandırıcı yaklaşımına ciddi tepkiler vermediğini söyleyebiliriz.

En tehlikeli şey, göç ve yabancı karşıtı yaklaşımın Avrupa’da giderek daha normal ve yaygın hale gelmesidir. Ne yazık ki, Covid-19’un patlak vermesi nedeniyle ortaya çıkan ekonomik zorluklar, sığınmacılara karşı “insandışılaştırma” ideolojisinin yaygınlaşmasını büyük ölçüde etkiledi. Bu anlayışa göre mülteciler, ulusal bütünlüğü, kamu düzenini ve güvenliği ve Avrupa yaşam biçimini tehdit eden yasa dışı kişilerdir, ve bu nedenle yardım ve korumayı hak etmemektedirler. Buna dayanarak, hakim olan siyasi iklime ve uygulamaya bakılırsa, Avrupa’nın Yunanistan’ın geçişlerle ilgili uyguladığı sert engellemeyi dolaylı olarak desteklediği görülüyor.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Mart 2020’de Yunanistan’a yaptığı ziyarette “bu sınırın sadece Yunan sınırı değil, aynı zamanda Avrupa sınırı olduğunu” belirtmesi ve ardından Yunanistan’ı “Avrupa’nın kalkanı” olarak adlandırması ve mülteci konusunda AB ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin jeopolitik yönlerini göstermesi dikkat çekicidir. Sonuçta Avrupa’nın jeopolitik ve ideolojik sorunlarının hukuki ve insani sorunlara müdahale ettiğini ve Atina’yı sığınmacılara karşı yasa dışı sert bir politika izlemeye teşvik ettiğini herkes biliyor.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP